Süt satmaya gittiğim bir gün öğle vaktiydi, işi bana bulan arkadaşın çalıştığı diş muayenehanesine
gittim. O gün benim çalışacağım yer görmem ve yeni patronum ile görüşmem gerekiyordu.
biraz bekledikten sonra çıktık, yolda bana direktif veriyordu.’Sakin ol sakın yetmiş
liradan fazla aylık isteme, bu işin piyasası bu!’ diyordu. O zamanlar asgari
ücret iki yüz elli lira falan sanırım.
Zaten kendini kanıtlarsın diye ekliyordu. Kısa siyah saçlı,
sakin yüzlü, güzel dişleri olan ayrıca musikiyle uğraşan aktif, genç bir
kadındı.
Muayenehane; bir apartmanın ikinci katındaydı ve neredeyse
yirmi basamakla çıkılıyordu. Zile bastık ve içeriye girdik. Kapıdan uzun bir
koridora giriyorduk. Sol tarafta; doktorun muayene odası yani salon, kapının
karşısında mutfak, sağ tarafta koridorun sonunda bir oda ve onun yanında
balkona çıkılan küçük bir oda, bu odanın hemen karşısında tuvalet vardı. Banyo mutfağın
içinden giriliyordu. Ama burası odyometre odası olarak kullanılıyordu.
Muayene odasına girdiğinizde; sağ tarafında, duvar dibine
konumlandırılmış bir sedye, sedyenin yanında ekrana bağlı vitrin içerisine
konulmuş endovizyon aleti, onun yanında muayene koltuğu, ışık, onun yanında ise
gerekli muayene aletlerinin olduğu, cam tezgahlı demir bir masa vardı. Her iki
yanına muayene aletlerinin atıldığı demir çanaklar konumlandırılmıştı.
Kapıdan girdiğinizde solda doktorun masası duvar dibinde
kitapların konumlandırıldığı bir vitrin. ikinci bir balkona çıkılan kapı, hemen
cam dibine konulmuş bir bilgisayar ve masası vardı.
Doktorun masasının önüne konulmuş iki sandalyeden birine oturmuş,
önümdeki sehpaya bakıyordum.
Sanki sinirliymiş ve sakin olmaya çalışıyormuş gibi görünen
patron adayım; bana iş tanımından ve benim neler yapmam gerektiğinden bahsetti,
ne kadar maaş istediğimi sordu.’ Yetmiş lira.’ dedim.
Zaten sıkı tembihlerle gelmiştim. O anda mı yoksa daha sonra
mı karar verdim bilemiyorum. Benden önce
çalışsan kişi bir hemşireydi ve başka bir doktorun yanında işe başlayacaktı. Bir
süre beraber çalışacak ve sonrasında benim çalışıp çalışmama karar verilecekti.
Aha bir kişinin daha gözüne girmeliydim!
Tabi işe kabul edilmem zaman aldı. En zor olanı kabul
edildikten sonraki aşamaydı. İşe başlamak?
Ne güzel bir doktor yanında iş bulmuştum. Hemde kendi başıma
çalışabileceğim kendimi geliştirmeyi hayal ettiğim bir iş! Ya fabrikaya
gireceksin sigortan olacak ya da kaliteli insanlarla çalışıp adam olacaksın. Hele
bu işsizlikte bu bulunmaz bir nimet.Mağazada tezgahtar, herhangi bir yerde
sekreter de olabilirsin ama bu işin saati belli en azından doktor, yani adam okumuş!
Ama tabi daha aşmam gereken bir sürü tabu vardı.
Önce babam orada çalışmama izin vermedi. Neden vermediğini bilmiyorum.
Ama bu konuda içimden geçenleri yazmak istemiyorum. Bir akrabamız ben işe
başlamadan bir gün önce bize gelmişti. Tesadüf mü yoksa bilinçlimi bilmiyorum. Ama
söylediği aynen şuydu;’ Kız kısmı genç doktorun yanında çalışır mı? Adı çıkar,
evinde otursun, çeyizini yapsın!’
İnsanların sonra; ben aslında onu korumak için söyledim
deyip arkasına saklandıkları cümleler ne kadar ağır?
Aha buyur buradan yak! Babam hayır diyor. Annem sessiz. Annemin
de kendi akrabasına bir şey demeyen babam nedense cıngar çıkartıyor.
Valla dedim istediğinizi yapın, ben çalışacağım. Ben kendi
ayaklarımın üzerinde dururum daha fazla üzerime gelirseniz daha da eve gelmem. Tabi
o zamanda babamla birbirimize girdik. Büyük ihtimalle yine sopalamıştır. Ama hatırlamıyorum.
Kabul edildim ve işe başladım.
Hayatımın en sessiz, en güzel, en karmaşık günlerine adım
attım.