RESMİ GÖRÜŞMEYE ADIM ATMA TÖRENİ
Aslına bakarsanız, yaşadıklarım çokta fena değilmi . Dünyada
bunca acı yaşanırken ben ne yaşamışım ki? Kendi kendime sormadan edemiyorum…
Zamanın ilacı dedikleri bu olsa gerek! Yaşam, uğraşma, çaba
gösterme ve dürüstlükten ayrılmama…
O muhteşem gün gelene kadar yaptıklarımızla ev bambaşka olmuştu.
Gökyüzüne benzeyen tavanlarımız, pırıl pırıl bir mutfağımız olmuştu. Maviş ninem
biz bütün evi baştan aşağı yenileyene kadar, bahçeyi en ince ayrıntısına kadar temizlemişti.
Yirmi nisan günü aile arasında bir sözlenme olacaktı. Siyah kumaş pantolon,
beyaz gömlek, kırmızı süveter almıştım.
Biz aile arasında bir söz demiştik. Cemo bey yüzük getirecek
işte onun ailesi benim ailem sözlenecektik. Resmi görüşme için adım atma töreni
diye düşünmüştüm.
Tabi her iki tarafta kalabalık benim ailem; o gün neredeyse otuz
kişiydi. Onun ailesi ise 10 kişi falan gelmişti. Heyecanlıydım yemekler hazırlandı,
planlar yapıldı. İsteme yapılacak sonrasında yüzük takılacaktı.
Erkekler, evin koltuk olmayan, kapıdan girdiğinde sağ
tarafta duvar dibinde devasa vitrinli, bizim divanlı oda diye tabir ettiğimiz
odada oturmuşlar, kadınlar iki çekyatlı salonda oturmuşlardı. Haremlik selamlık
yapılmış. İstanbul misafirlerine önce masada yemek ikram edilmişti.
O güne dair, Cemo’nun eniştesinin bir anekdotu var. U şeklinde
odada hazır yastıklara dayanıp bağdaş kurarak oturmuşlar. Babam bir tarafında –
Allahtan gelmiş- dedem bir tarafında oturuyorlar. Sıra kız istemeye geliyor, enişte;
Allahın emri, peygamberin kavliyle diye başlıyor, cümle bitiyor babamdan ses
yok, sonra tekrar ediyor yine ses yok! Şaşırıyor, sonra dönüyor dedeme, tekrar
ediyor cümleyi, hemen dedem,’ Hayırlısıyla olsun.’ diyor.
Enişte salona haber salıyor ve başlıyor bizim resmi görüşme
için adım atma töreni…
Enişte meğerse herhalde adettendir büyüklerden isteniyor
diyor. Ama babam duymamışta ondan cevap vermemiş. Tilkiler kuyruklarını
kaybetmişse artık orasını bilemem! Şimdi alay eder benle ‘Dedenden aldık seni,
adam öldü ki nasıl iade edelim? Geri dönmek yok ha!’ der. Muhatabın burada
enişte yorma kendini derim bende!
O güne dair dedemle, annemle, ailemle tek kare fotoğrafım
yok. Cemo ailesiyle çekilenlerin hepsi duruyor. Onlar kendi fotoğraf makineleriyle
bizde kendi makinemizle fotoğraf çektik. O zamanlar çekip bakamıyorsun. Poz sayın
bitince gidip fotoğrafçıya fotoğrafları yıkatıyorsun. Yani ne çıkarsa bahtına!
Benim bahtım ne karaymış, bütün filmler yandı, çıkan tek tük
fotoğraf ise karanlık! Işığı arkana alırsan olacağı budur!
Kim vardı kim yoktu hatırlayamıyorum, ama anneannemin
olmadığı aklımda ama neden yoktu diye bir türlü bir sebep bulamadım.
Kesinlikle kimse İstanbuldan biriyle evlenmemi istemiyordu. Fakat
bu kız başımıza bela olacak gitsin adamı uğraşsın diyende çoktu. Aslında istanbula
gitmem gözlerini korkutuyordu. Acaba içlerinden ‘İstanbul’u yakar bu kız,
başımıza iç açar mı?’ diyorlardı.
Kocaman bir nişan töreni oldu. Ben ilkokul talebesi gibi
ortalıkta dolaşırken, yüzük tepsisini taşıyan akrabamız ve arkadaşım, gelin
gibi süzülüyordu. Acayip şıktı ve alımlıydı. Ben yanda örülmüş, altına atılmış
saçlar ve üniformamla bir öğrenci gibi yüzüğü parmağıma takıyordum.
2o Nisan 2003 tarihinde resmen nişanlandım. Evlilik daha çok
erkendi. Üniversite okuyacaktım. Gerekirse üniversiteyi; İstanbul da evlenerek
okuyacaktım. Ama öncelik okuldu ve bu sadece Cemo ile rahat görüşebilmemiz
adına; adı konulmuş bir ilişkiydi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder