SİHİRLİ HALKA
Sihirli halkayı, parmağıma taktıktan sonraki günlerde, üzerime bir
hafiflik gelmişti. Aslında kimseye açıklama yapma gereği duymadığım, rahat edebildiğim
için hafiflenmiştim. Sonraki günlerin, geçmesi ışık hızıyla eşdeğerdi.
Nişanlandığım akşam, herkes gittikten sonra, arkadaşlarımda
mutfakta oturup saatlerce sohbet etmiştik. Fıstık, Kıvırcık ve Zeliş ile
beraber masada yeni aldığım yeşil üstüne krem çiçekleri olan fincanlar ile kahve
içip pişti oynuyorduk. Ve Zeliş ile Kıvırcığın üstüne attığımız duman kokusuyla
keyf ediyorduk.Resmen kimsenin evinde tütün çekme rahatına eremiyorduk ve bunu
kullandığı bilinen arkadaşların üzerine atartık.
O gece, geç saatlere kadar konuştuk. Nişanlanmamı kutluyorduk,
sorunsuz geçmişti. Cemalin ailesi büyük bir nişan gibi düşünüp takı taktıkları
için, babam kızmış, kendisi takamadığı için hayıflandığını söylemişti. Annem bunları
bana söylediğinde, bir anlamı olmadığını kimsenin böyle olacağını bilmediğini
söylemiştim. Bunu şimdi konuşmanın bir anlamı yoktu. Ama bunu söyleyince annem
bozulmuştu. Bence babamın düşüncesi değil annemin pimpirikliliğiydi.
Muayenehanede çalışmaya devam ediyordum. Sanki bir huzur
gelmiş ve önümdeki bütün kapılar açılmış gibi hissediyordum. Bunun sebebi, başı
bağlı kızlara daha farklı bakmalarıydı. Düşünsenize başkalarına göre farklı
yaşadığı ve hissettiği düşünülen -Acaba hissettiklerimi hissediyorlar mıydı?-
bir genç kız olarak, başı bağlıydım.
Oh be diyenler de vardı, art niyet arayanlarda! Bunların hepsiyle
zamanla ve eksiksiz karşılaşacağımın farkında değildim. herşey yolunda gibi görünse
de arka planda dedikodunun özü dönüyordu. Bunlara sebep olanlar ise en yakınlarımdı.
Vurucu, zorlayıcı darbelerdi ama yılmadım. Benim daha çok gitmek için bir
nedenim olmasından öteye geçemediler.
Cemalin ailesi altın inci işini konuşmak için geldiler. Ailem
ne yaparsanız kendinize diyerek lafı genelledi, siz bilirsiniz diye de ekledi. Annesi
‘Diğer gelinime ne yaptıysam, ona da onu yaparım.’ diye ekledi. ‘Sen bilirsin’
dediler. Ama ben bu konuda anneyi değil Cemali muhatap alıyordum.
Aşağılık psikolojisine girmiştim. Bizim oralarda dirseğe
kadar bilezik, göbeğe kadar altın olursa zenginle evlenirsen herkesin gözü kamaşır.
Kimse gençlerin birbiriyle muhabbetine, yaşadıklarına ve yeteneklerine bakmaz.
Bu altın işi aslında bir nevi insanların çocuklarına
desteği, elalem ne der psikolojisi olduğunu düşünüyorum. Kilosuyla altın ile
evlenenlerin yaşadığı ailevi sıkıntılar ve iletişim sıkıntısından doğan
kavgaların mahkemeyle biten evliliklere sebebiyet vermesi hiçte masum bir durum
olmadığını gösteriyor.
İstiyordum ama insanlar beni zenginle evlendi gitti desinler
diye istiyordum. Bu gerçek değildi. cemal zengin değildi. Dedem ve ninem öksüz
bir çocuğa acımasızca davranmalarına hakkımızın olmadığını söylüyorlardı. Annem
ve babamda hemfikirdi ama ben daha çok gösteriş kısmında meraklıydım!
Unuttuğum bir şey vardı ne kadar çok istersem evlendikten
sonra onları ödeme yükü benim olacaktı.
Nişanlımı nasıl bulduğum ve evlendiğimle ilgili dedikodular,
ne iş yaptığı ne kadar zengin olduğu ile ilgili söylentiler dönüp duruyordu. Benim
ise;evlenmek zorunda kaldığım için evlendiğim. Zorunda olmasam bu evliliği yapmayacağım. Nerede
gezdiği belli olmayan bir kızın nereli olduğu belli olmayan bir genç ile
evlenmesi gerektiğine karar verilmişti. Dedikodu meclislerinde akıl almayacak
cümleler kullanılıyordu. Ne yazık ki insanlar kınadıklarını yaşamadan
ölmeyeceklerinin farkında değillerdi, dillerine sahip olamıyorlardı.
Ben ise çok umutluydum. Haziran ayında, üniversite sınavına girecek,
okula yerleşirsem, evliliği erteleyecek, hiç çıkar yol bulamazsam, İstanbul da
alelade bir okul kazanıp okurum diye düşünüyordum.
Burada bunu yapmamın mümkünatı yoktu! Evlenince var mıydı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder