22 Şubat 2020 Cumartesi

SİHİRLİ HALKA


Sihirli halkayı, parmağıma  taktıktan sonraki günlerde, üzerime bir hafiflik gelmişti. Aslında kimseye açıklama yapma gereği duymadığım, rahat edebildiğim için hafiflenmiştim. Sonraki günlerin, geçmesi ışık hızıyla eşdeğerdi.
Nişanlandığım akşam, herkes gittikten sonra, arkadaşlarımda mutfakta oturup saatlerce sohbet etmiştik. Fıstık, Kıvırcık ve Zeliş ile beraber masada yeni aldığım yeşil üstüne krem çiçekleri olan fincanlar ile kahve içip pişti oynuyorduk. Ve Zeliş ile Kıvırcığın üstüne attığımız duman kokusuyla keyf ediyorduk.Resmen kimsenin evinde tütün çekme rahatına eremiyorduk ve bunu kullandığı bilinen arkadaşların üzerine atartık.
O gece, geç saatlere kadar konuştuk. Nişanlanmamı kutluyorduk, sorunsuz geçmişti. Cemalin ailesi büyük bir nişan gibi düşünüp takı taktıkları için, babam kızmış, kendisi takamadığı için hayıflandığını söylemişti. Annem bunları bana söylediğinde, bir anlamı olmadığını kimsenin böyle olacağını bilmediğini söylemiştim. Bunu şimdi konuşmanın bir anlamı yoktu. Ama bunu söyleyince annem bozulmuştu. Bence babamın düşüncesi değil annemin pimpirikliliğiydi.
Muayenehanede çalışmaya devam ediyordum. Sanki bir huzur gelmiş ve önümdeki bütün kapılar açılmış gibi hissediyordum. Bunun sebebi, başı bağlı kızlara daha farklı bakmalarıydı. Düşünsenize başkalarına göre farklı yaşadığı ve hissettiği düşünülen  -Acaba hissettiklerimi hissediyorlar mıydı?- bir genç kız olarak, başı bağlıydım.
Oh be diyenler de vardı, art niyet arayanlarda! Bunların hepsiyle zamanla ve eksiksiz karşılaşacağımın farkında değildim. herşey yolunda gibi görünse de arka planda dedikodunun özü dönüyordu. Bunlara sebep olanlar ise en yakınlarımdı. Vurucu, zorlayıcı darbelerdi ama yılmadım. Benim daha çok gitmek için bir nedenim olmasından öteye geçemediler.
Cemalin ailesi altın inci işini konuşmak için geldiler. Ailem ne yaparsanız kendinize diyerek lafı genelledi, siz bilirsiniz diye de ekledi. Annesi ‘Diğer gelinime ne yaptıysam, ona da onu yaparım.’ diye ekledi. ‘Sen bilirsin’ dediler. Ama ben bu konuda anneyi değil Cemali muhatap alıyordum.
Aşağılık psikolojisine girmiştim. Bizim oralarda dirseğe kadar bilezik, göbeğe kadar altın olursa zenginle evlenirsen herkesin gözü kamaşır. Kimse gençlerin birbiriyle muhabbetine, yaşadıklarına ve yeteneklerine bakmaz.
Bu altın işi aslında bir nevi insanların çocuklarına desteği, elalem ne der psikolojisi olduğunu düşünüyorum. Kilosuyla altın ile evlenenlerin yaşadığı ailevi sıkıntılar ve iletişim sıkıntısından doğan kavgaların mahkemeyle biten evliliklere sebebiyet vermesi hiçte masum bir durum olmadığını gösteriyor.
İstiyordum ama insanlar beni zenginle evlendi gitti desinler diye istiyordum. Bu gerçek değildi. cemal zengin değildi. Dedem ve ninem öksüz bir çocuğa acımasızca davranmalarına hakkımızın olmadığını söylüyorlardı. Annem ve babamda hemfikirdi ama ben daha çok gösteriş kısmında meraklıydım!
Unuttuğum bir şey vardı ne kadar çok istersem evlendikten sonra onları ödeme yükü benim olacaktı.
Nişanlımı nasıl bulduğum ve evlendiğimle ilgili dedikodular, ne iş yaptığı ne kadar zengin olduğu ile ilgili söylentiler dönüp duruyordu. Benim ise;evlenmek zorunda kaldığım için evlendiğim.  Zorunda olmasam bu evliliği yapmayacağım. Nerede gezdiği belli olmayan bir kızın nereli olduğu belli olmayan bir genç ile evlenmesi gerektiğine karar verilmişti. Dedikodu meclislerinde akıl almayacak cümleler kullanılıyordu. Ne yazık ki insanlar kınadıklarını yaşamadan ölmeyeceklerinin farkında değillerdi, dillerine sahip olamıyorlardı.
Ben ise çok umutluydum. Haziran ayında, üniversite sınavına girecek, okula yerleşirsem, evliliği erteleyecek, hiç çıkar yol bulamazsam, İstanbul da alelade bir okul kazanıp okurum diye düşünüyordum.
Burada bunu yapmamın mümkünatı yoktu! Evlenince var mıydı?

Hiç yorum yok: