4 Şubat 2020 Salı

ACIMA



Siz hiç insanların size acıyan gözlerle baktığını ama hoyrat gözlerle ve sözlerle bunu daha acımasız hale getirdiğine şahit oldunuz mu?
 Ben oldum. Hem de birçok kez bu duyguyu yaşadım. Hem süt satarken, hem kırmızı ojelerimle ve şiş gözlerimle süt toplarken, hem evlenirken hem de hayatımın birçok zamanında bu duyguyu yaşadım.
Muayenehaneye başladığımda, çalıştığım insanlar tarafından ise bu duyguyu hiç yaşamadım. Doktor bey sakin ve sessiz bir insandı. Eşi dünya tatlısı ve bana şu an bile birçok şeyde aklıma gelip davranışlarını özümsediğim bir insandı.
Doktor bey sadece aletleri yıkamayı geciktirdiğimde ve bilgisayarını kurcaladığımı anladığında kızardı. Haklıydı ama bende çok meraklıydım. O dönemler internet tt netten ağ bağlantısı yapılıyordu haliyle bu da telefon faturasına yansıyordu.
Merak işte benim en bariz özelliklerimden biri!
Muayeneye çok hasta gelmezdi. Nadir tek tük hastalar gelirdi. Bazen işitme testleri için yoğunluk olurdu zaten doktor bey her şeyi yapar bende onu asiste ederdim. Merak duygumu muayene esnasında doyururdum. Birçok kez endovizyon aletiyle kulağıma ve boğazıma baktım. Çok severdim, ben yapabiliyor muyum diye? Sonraları hem merakım gitti hem de steril etmesi zor geliyor diye bıraktım.
Hayatımın en aç dönemlerini burada geçirdim. Hem fiziksel hem ruhsal açıdan çok açtım. Sessiz bir yerdi. İlk başlarda neredeyse her gün yıkadığım merdivenleri haftada bire bazen ayda ikiye düşürüyordum.
Küçük odada sobayı yakıp, sedire; kendime atar öğlene kadar uyurdum. Öğlen bazen doktor gelmezdi. Hasta olmayınca bende ufak tefek işleri yapıp tekrar uyurdum.
Otuz yedi ekran televizyonda iki kez Yedi Tepe İstanbul dizisini izledim. Hayatımda gördüğüm en iyi oyuncular ve en iyi diziydi. Yaseminin Penceresi diye bir program vardı. Ayşe Tükrükçü o zaman nasıl devlete ait bir geneleve düştüğünü ve çıkmak için nasıl mücadele verdiğini anlatıyordu. O zamanları resmen ezbere biliyordum. Bir insanı toplumun bu hale nasıl getirebildiğine şaşırıyordum.
Hemcinslerimin bu tip kadınlara bakış açısını hayretler içinde izliyordum. Yasemin Bozkurt tarafından hazırlanan, sunuculuğunu yaptığı programda, bu kadının hayata duruşu beni çok etkiliyordu. İşte bu sabah programlarının en reyting kaygısı gütmeyen, en dürüstün atası bu programdır. Şimdilerde AYŞE TÜKRÜKÇÜ taksimde bir ev yemekleri restoranı işletiyor. Hatta bir dönem bizim kliniğe bile geldi.
Köyden iki dilim ekmek, bir yumurta getirip pişirme becerisini akıl edemiyordum. Belkide yoktu, ne bileyim? Cahillik işte.
Maaşı alınca doktor beyin her zaman söylediği kaşarlı kuşbaşılı pideyi kendime ısmarlar ve üstüne fanta içerdim. Çok zor günler geçmedi. En güzeli ise yazları avukat hanımın kullanılmayan odasını kullandığım dönemdi. İşte orada şiirler yazar, notlar alır, kitap okurdum. Kışın örgü, uyku, televizyon yazın ise; kitap ve yazı işleriyle uğraşırdım.
İkisi de iyi insanlardı ama avukat hanımı daha çok severdim. Benim başladığımda bir yaşlarında olan bir oğlan çocukları vardı. Bayılırdım. Çocuk çok zekiydi ve şuan İstanbul erkek lisesinde okuyarak ne kadar zeki olduğunu ve benim tahmin ettiğimin doğru olduğunu gösterdi.
Avukat hanım; hâkimlik sınavına gireceği için ders çalışması gerekiyordu. Bakıcı aramışlar bulamamışlardı. Bir dönem evlerinde çocuklarına baktım. Aslında muayenehaneden daha rahattım ve hasta olunca evde dinlenebiliyordum ama çocuklarına bakma konusunda kendimi beceriksiz hissediyordum. Belkide gençlik; bilemiyor insan.
Çok erken evlerine gelmek zorunda kalıyordum. Köyden daha geç saatte otobüs yoktu. Onlar daha uyanmadan ben onlarda oluyordum ve çok çekiniyordum. Birde karnım çok acıkıyordu. Bıraksalar dünyayı yerdim ama çekiniyordum.
Avukat hanımdan kabak çorbası yapmayı öğrendim. Senden hiçbir şey istemiyoruz sadece oğlumuzla ilgilen diyorlardı ama işte ben her şeyi yapmak istiyordum.
Bir sabah erkenden geldim. Oğulları uyanmıştı. Avukat hanım yorgundu biraz yatmak istedi. Bizde oğluyla yatakta oynuyoruz. Nasıl olduysa çocuk düştü ve gözünün kenarı çekyata çarptı. Hafif morluk ve kızarıklık oldu. Bir şey olmamıştı ama içim içimi yiyordu o gün öğleden sonra onu göz doktoruna götürdüler.Doktor Bey’in ve avukat hanımın oğullarının gözünde herhangi bir problem çıkmamıştı. O gün ben ütü yaparken eve gelmişlerdi, sonra beni köye bıraktılar. Birkaç gün sonra doktor bey bana muayene hanede çalışmak isteyip istemediğimi sordu. Bende muayenehanede çalışmamın daha iyi olacağını söyledim.
Sanki oğulları benim kendimi aciz hissettiğimi anlamıştı ve bu olay olmuştu. Üç ay kadar evlerinde çalıştım. Ama avukat hanım henüz sınava girmeden ayrıldım. Bir daha bu konu hiç konuşulmadı.
İçim içime sığmıyordu. Hayatıma yeni biri girmişti. Önceleri gençlik ateşiydi, sonraları sanırım kararsız bir kaçış planına döndü.
Cemal ile ilk kez Çanakkale de buluştuk. Tanışma hikayemizi hayatımın dizisi projesinin somut halinde yer alacak. Bu tirajı komik tanışma hikayesini buradan uzatmak istemiyorum.
Yıllarca insanlar internetten tanıştığımızı düşündü, hatta annem bir kere eğer böyle bir şey yaptıysam hakkını helal etmeyeceğini bile söyledi. Sadece söyleme zamanı yanlıştı. Çünkü ben artık evliydim.
Her ay düzenli olarak kar kış demeden ilçeye geliyordu ve buluşuyorduk. Pazar günleri süt götürme bahanesiyle garip analar parkında yada araçla geldiyse başka bir yerde buluşuyorduk.
Evliliğe giden bir ilişki olmadığını düşünüyordum. Cemal ben artık böyle gizli kaçak buluşmak istemiyorum diyene kadar!
Öyleydi böyleydi derken. Evlenmek istemiyorum, okumalıyım ve iş sahibi olmalıyım diyordum. Cemal ise ben artık gelip bu şekilde buluşmak istemiyorum, evlenme ekte en azında resmi bir birlikteliğimiz olsun ve rahat görüşebilelim restini çekene kadar.
Evlenme teklifi aynen böyle olmuştu. Önce rahat görüşebilmek için nişanlandık, e artık rahat edemiyormuşuz demek ki dört ay sonra evlendik
Ama o nişan ve düğün süreci öyle uzundu ki, yıllar geçmiş gibi geliyor.
Önce isteme faslı olmalıydı. Tabi bende aileme söylemeliydim. Bu kısmı hatırlamıyorum. Nasıl söyledim bilmiyorum ama söyledikten sonraki süreç çok sancılı geçmişti.

Hiç yorum yok: