3 Şubat 2020 Pazartesi

CAN KIRINTILARI


Annemi düşünüyordum. Bu kadar acıya nasıl dayanıyordu? Bazen de bana destek olmadığı okula için, kaçmama mani olduğunu düşünüyor ve kızıyordum. Sebep aradığımda kısacak bir sürü neden buluyordum.
Muayene hanenin sobasını yakarsam, merdivenleri temizlersem dünya benim oluyordu. Ver elini uyku zamanı. Üst katı; termik santralin işçilerinin toplu kaldığı bir daireydi ve kış aylarında inanılmaz pislik oluyordu.
Merdivenleri yıkamak kış aylarında zor geliyordu. Yaz ayları avukat hanımın odasında püfür püfür geçerken kış ayları soba başında ve sedirde kıvrılarak geçiyordu.
Muayenehaneye başlamadan önce bir aşk sayfasını kapatmıştım. Onsuz geçen her günümü satır satır işlediğim ve hediye ettiğim defterimi ondan alarak ve ateşe atıp yakarak sonlandırdım.
Ben okula gidememe, para kazanma derdine düştükçe adım kirlenmişti. İşte insanlar bu noktada bir insana ne kadar acı verebileceklerini kestiremiyorlar.
Babam sicilimi lekelemişti. Böyle bir babadan hayırlı bir evlat çıkmazdı. Dışarıdan bakıldığında; motorsiklet tepesinde süt satan, sigara içen ve türbanlı olmayan, hayırsız bir babanın kızıydım.
Ben onlara göre kadın olacak bir kız değildim. bir sürü derdimin arasında, kendisine vakit ayırmadığımdan şikayetçi olan zat-ı muhtereme ‘Kendine vakit ayıracak birini bul !’diye rest  çekmiştim.
Sonradan her şeyin değişeceğini umsam da, değişmediğini gördükçe sızım artıyordu. ‘Sensiz gecen her gün bu şehirde, cam kırıntıları üzerinde yürüyorum.’ dediğim insandan ayrılmıştım.
Varlığım yoktu, hiçliğim hiç olmayacaktı!
Onun, mutaassıp, namusunu başörtüsünün altına saklamış ailesine göre; ben namussuzdum. Namus kavramını aslında sol göğsünün üstündeki ile kafasının içindeki  arasında bir bağ geliştirebilen insanlardan değillerdi. Ben ise; fazla fevri ve dediğim dedik mücadele ruhunu öldürmeye hiç niyetli olmayan biriydim.
O defterleri yaktım. Tüm sevgimi, gençliğimi yaktım. Artık tırnaklarının ojesiyle gezen, saçlarına özen gösteren biri değildim. Motosikletle süt satmaya gitmekten ellerim nasır tutmuş ve kollarım kalınlaşmıştı.
Muayenehanede çalışmaya başladıktan sonra sanki biraz daha toparlamıştım. Az kazanıyordum ama kazanıyordum. Yetiyordu. En azından aylık bir kazancım vardı. Bazen fabrikaya işe girmek istiyordum. En azında sigortam ödenir diye düşünüyordum. Ama bu işi becerecek beni işe koyabilecek bir akrabaya sahip değildim.
Bu kırık hikayenin ardından, yepyeni bir sayfa açtım Cemo ya!

Hiç yorum yok: