18 Şubat 2020 Salı

NE İSTERSİNİZ ?


Daha önce, yazmadan çok yoğun duygusal anlar yaşar ve yaşadığım olaylara yoğunlaşırdım. O günleri tıpkı yeniden yaşıyormuş gibi zihnimde canlandırır ve hikâyeme uygun kelimeler seçerdim. Zihnimin çöplüğünde ya da sözlüğünde bulunan en uygun kelimelerle kendime bir cümle kurar ve bu cümlenin üzerine yazımı yazardım.
Şimdilerde ise o anı hatırlamak beni duygusal açıdan yormuyor, bunun yanında ise yazma eylemi fiziki açıdan yorucu olmayan bir gereklilik gibi geliyor. Dikkatimi toplayabildiğim ve fırsat bulup canımın istediği her an yazabiliyorum.
Artık yazdıklarımın saçmalığı değil, gerçekliğini, insanlara ‘Sen yalnız değilsin.’ diyebilmek için yazıyorum. Mutsuz muyum? Hayır ama çelişkilerle birlikte tanımayan ama beni araştıran insanların okuyor olabilme ihtimali bazen yüz kızartıcı hissettirebiliyor.
Hala, ‘Yazıyorum.’ derken çekiniyorum. ‘Evdeyim işte! Yıllarca yapmak istediğim mesleği yapıyorum.’ deyip aradan sıyrılıyorum. Ama yaptıklarımı anlayacak birini bulduğum zaman, yakasını bırakmıyorum.
Son zamanlarda konuşacak o kadar çok şey yapıyorum ki; anlatacak ve anlayacak inan konusunda sıkıntı yaşamaya başladığımı fark ettim.
Vazgeçtim. Anlatmak artık yorucu geliyor. İnsanlara ne yaptığını anlatmak yorulmaktan daha öteye geçmiyor. Zihinlerindeki boşluk gözlerine yansıyınca;  herhalde beynimdeki nöronlarımla snapslar ilişkilerini kesiyordur.
Ama yazınca belki ilişkileri yeniden başlayabilir! Peki, neler oluyor? Bunları biraz zihnimin odalarına yerleştirmek adına yazayım.
Öncelikle yılın başında bir tiyatro oyunu yazma yarışmasına katıldım. Kadın teması üzerine yapılan yarışmaya annemi olmasını istediğim kadın gibi yazdım. Umarım muvaffak olurum. Olmasam da bunu başarmış olmam ve kendi hemcinslerimden bu konuda destek görmüş olmam bana yetiyor.
Köydeki hayatımızı ve babamın durumlarını bir standarda bağlama ve geleceği güvence altına almak için kardeşlerim arasında bir adım attık. Beni en mutlu eden şey bu oldu. Onlara bu dünya uğruna kaybedebileceğim hiçbir şey olmadığını anlatabildiğim ve onlarla olan bağlarımın tüm somut kavramların önünde olduğunu söyleyebildiğim için çok mutluyum.
Oturduğum sitede bir sivil insiyatif, komşuluk değerleri, insani ilişkiler ve yaşam değerleri üzerine bir toplantı düzenledim. Aslında yapılan aidat zamları sonrası hareketlenen sakinlerin haklarını isterken etkin bir iletişim dili kullanmaları, sadece maddi kısmı ile değil diğer kısımları ile de ilgilenmeleri konusunda onları bilgilendirmeye çalıştım.
Tek sıkıntım adam gibi bir konferans salonu bulmaktı. Malesef bizim köyde olsa en kötü okulda ya da kahvede toplanırsın ama emniyet, kaymakamlık,  muhtarlık, ilçe milli eğitim okul müdürü derken toplantı güvenlik sebebiyle, okul konferans salonunda  yapılamadı.
Saati elli lira ve içecekler ekstra olarak bir kafenin bahçe kısmını kapattım. İnsanlara sadece yol gösterecek, bilgi ve deneyim sahibi insanların etkin bir şekilde anlatmalarını sağladım. Toplantı çok güzel geçti. Hiç sorun yoktu. Fevkalade insanlar ile tanıştım.
Ama ‘Hem muhalifsin hem sivil insiyatif diyorsun, işin Silivri de bitmesin!’ diye dalga geçenler bile oldu. Güldüm geçtim.
İkinci çekirdeğim kreşe başladı. İçimde bir boşluk ki sormayın. Dikiş mi diksem, yazımı yazsam, evimi temizlesem, yemek mi yapsam bilemiyorum. Bugün kalktım işkembe yaptım. Durum vahim!
Kendime mektup arkadaşı buldum. Başlangıç aşamasında olsam da devam edeceğini umduğum ve bana uzun süredir dolma kalemi elime almadığımı hatırlatan alelade yazabileceğim bir arkadaş, başlangıç motive etti cevap gelirse daha iyi olacak.
Yaklaşık onbeş gündür ağır bir gribal enfeksiyon geçiriyorum. Burnum ve alt kısmı Herpesin işgalınden yeni kurtuldu, öksürük ise altıma kaçırana kadar devam ediyor.Tabi sarma nikotin epey ağır, yorum yok!
Eeee işte böyle, şimdi; ne istersiniz? Gelecek mi, yakın geçmiş mi, geçmiş gitmiş mi? Okudum anladım demekte yeter.

Hiç yorum yok: