4 Ocak 2019 Cuma

DELİ GERÇEK


Hayatımızdaki belirsizlikleri düşünüyor, endişelerimle boğuşuyordum. Kafam doluydu. Sürekli bu evde ne kadar oturacağımızı, ev alıp alamayacağımızı, Selim’in gelişiminde bir sorun olup olmayacağını düşünüyordum.
Bir zamanlar ortaokulda okuyan, Hasan Ustanın tanıdığı kocam artık bir şirkette teknik eleman olmuş ve üniversite okuyordu. Her hafta çıraklık eğitim merkezine; gri pantolonu beyaz gömleği ve mavi ceketini giydikten sonra bir türlü doğru düzgün bağlayamadığımız kravatını cebine koyuyor okula gidiyordu. Artık; ustalık kalfalık ve mesleğiyle ilgili tüm eğitimleri almış ve kurumsal bir şirkette çalışıyordu.
Ama ben bir türlü okumayı becerememiştim. Mesleğimle ilgili olmayan muhasebeyi bitirmiş, üstüne sağlık kurumları işletmeciliğini okumuş ve lisans tamamlama yapıyordum. Ama örgün ve özel bir üniversitede kazandığım röntgen teknisyenliğine gitmemiştim. Tıpkı şimdi gibi gelecek kaygısı ile okula son anda kaydımı yaptırmaktan vazgeçmiştim.
Evimde olmayı, çocuk doğurmayı, yemek yapmayı, örgü örmeyi, dikiş dikmeyi, kitap okumayı seçmiştim.
Seçmiştim ama bunların hiçbirini yapmıyordum. Halsizliğim ve düşüncelerim beni durmadan bir boşlukta bırakıyordu. Yazmaktan nefret ediyor. İki satır yazınca saçmaladığımı düşünüyordum.
Motive olmak için Cemo’nun hediye ettiği kalem ile turuncu çizgisiz defterime sürekli saçmalıklarımı dolduruyordum.
Gelen gidenler oluyor. Ve sürekli kendi mükemmel anneliklerinde bahsediyorlardı. Bir gün bir hemcinsim süper anneliğinden bahsederken, ‘ Görmeden inanmam’ dedim. Ortam buz gibi soğudu. Herkes birbirine bakıyordu. Yine aynı bahisler açıldığında ‘Hülyanın gözleri de ne güzel mavi değilmi?’ demiştim.(Hülya kimdi yav ? Bakışmalar) Artık insanların saçmaladıklarını düşünmelerini istiyordum. Onlar benim delirdiğimi düşündüler.
Mesele bu değildi. Madem siz bebek ziyaretine gidiyordunuz ve karşınızda zor bir dönemden geçmiş anne vardı daha süper bir anne olduğunuz iddia etmeyecektiniz.
Bu ne ya?
 Doğumun zorluğu yoktur. Tüm anneler aynı acıyı çekmiştir. Tüm annelerin endişeleri kaygıları aynıdır. Yalnızca bunları dile getirmezler. En güçlüsü onlar olmak zorundaymış gibi sanki bu normalmiş gibi anlatırlar.
Öyle değil işte!
Teorikte her şey görünür, onlarca kişisel gelişim kitabı okursun da annelik pratiğine geldiğinde o iş öyle olmuyor. Çok kesin konuşmuş olmayayım. Benimki öyle değildi.
Siz burada her şeyin en mutlu en güzel dakikalarını beklide saniyelerini görüyorsunuz ama işin gerçeği o an olmuyor.
Mutlu bir aile fotoğrafının arkasında mutfaktaki dağınıklığı düşünen, bu gece bebeğim uyusa da bende uyusam diyen, bir anne, tv karşısında göbeğini kaşıyarak yatan bir baba,derslerini yapmamak için bin dereden su getiren , tv ve tablet başından kalkmayan çocuklar olabiliyor. Yani benim oluyordu.
Evde televizyon yoktu. Memlekete annemlere götürmüştük. Amacım beraber daha çok vakit geçirebilmekti. Tabi kayınvalidem eski tüplü televizyonunu bizim evin kapısına koyup bir televizyonsuz evin olmayacağını dikta edene kadar.
Bizimkilerde bayram ettiler. Evde tüplü televizyon sevinci yaşayıp anten bağlayan kocam, damlayan musluğu değiştirmiyordu.
İtiraf edeyim o antenin kablosunu aralardan kırmaya çalıştım. En sonunda Cemo kabloyu camdan çıkarttı. O dolabın üstüne nasıl geldiğine ve bu denli kestiğine inanamıyordu. Çözüm vardı arkasındaki giriş soketini bozuyordum. Taaa ki sabitleyene kadar.
Bunlar evliliğimizde yaptığım en masum entrikalardı. Ama tabi o tüplü televizyondan eve dev ekran bir plazma alana kadar vazgeçmediler. Uğraşsam onu da hallederimde, uğraşmadım. Çünkü televizyon olayına eskisi kadar sert bakmıyorum. Eğer televizyon izlemeyen bir eşim olursa ben bu yazıları nasıl yazacağım? Seyret kocacım ama lütfen A haber ve A2 den uzak dur. Bence A’ların tümünden uzak dur!
Televizyon seyretmesinler çocuğa telefon tablet yaklaştırmasınlar. Mümkünse uzak dursunlar diyordum kendime… Ellerinizi yıkayın, duşa girin, mutfağı toplayın, bulaşık makinesini iki oda öteden boşaltın, yastıkları dağıtmayın, kitapları kurcalamayın, bacak bacak üstüne atıp göbeğiniz kaşımayın. Ses çıkartmayın, bağırmayın, müzik aleti yasak, şarkı söylemek yasak!
Tam bir Püskül diktatörlüğü!
Bazen Cemo  ‘ Biliyor musun? iki yaşına geldiğinde çok farklı düşünecekmişsin.’ diyordu. Bu davranışlarım ve ruh halim hakkında demek ki araştırma yapmıştı.
Ya da bana; en fazla iki yıl daha  bu yeni Püskül’e katlanabilirim demek istiyordu. Bu daha büyük ihtimal çünkü bir şeyi söylemek istediğim zaman asla ima yoluna başvurmazdım. Hayatım boyunca net olmayı seçmiştim. İma ve kinaye benim için saçma sapan bir şeydi. Net insanlar her zaman kazanırlar. O an kaybetmiş olduklarını zannetseler bile günün birinde kazanırlar. Aklıma geldi artık imayı da kaldırayım bu evden. Kapının üstüne; ‘Ne söylemek istiyorsan söyle, uzatma!’ Yazmalı.
Evdeki bu durum okula da, işe de yansıyordu. Evliliğimizde çok daha zor günler geçirmiş olmamıza rağmen, Selim doğduktan sonra resmen ikimizde saçları beyazlamıştı. Kızımda  ilkokulu bitirmek üzereydi.

Hiç yorum yok: