19 Ocak 2019 Cumartesi

İLK OKUL- 4


Kızım ikinci sınıfı bitirdiğinde okula yerleşirsem, onu tamgün bir okula naklettirecek ve bunun için elimden geleni yapacaktım.Nüfuslu  birinin yardımı gerekiyorsa, bir yardım çarkı dönüyorsa bunu kullanmaya razıydım.
Hayatım boyunca kimsenin yardımıyla hareket etmemiştim. Acaba orada tanıdık kim var, elimizden nasıl tutar? Düşüncesi bana tersti. Bir iş olursa olur olmazsa olmazdı işte.
Maalesef bizim ülkemizde işlerin olurluğu konusunda çok büyük bir şansa, onun yanında başarıya, birde yardım edecek hala dayıya ihtiyacınız var.
Eğer tek başınıza bir işi yapmaya kalkıyorsanız, çok zor ve yıpratıcı yollardan geçmeniz gerekiyor. Ama sizin ile aynı konumu, üç beş tanıdığı olanlar da kazanıyor.
Böyle olacaktı. Yapacaktım. Nasıl nasıl okuyacaktım. Okuduğumda ne olacağım beni ilgilendirmiyordu. Zor yöneticilere, Örtger den alışıktım. Süreç biraz zorlayıcı olacaktı ama nasıl olsa kayınvalidem var diye düşünüyordum. Mutlaka işyerimde bu konuda destek olurdu. Kimse olmasa Gacet bana yardım ederdi. Aklımdan geçen maddi anlamda değil manevi anlamda destekti.
İşler kayınvalidemle aramızdaki gerginlikle iyi gitmemeye başlamamalıydı. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştım. Kızımdan vazgeçemezdi. Öylede oldu. Kendiliğinden aramızdaki buzlar eridi. Her şekilde öğretmene hediyeler vermeye beslenmesinden paylaşmaya devam etti kızım.her seferinde benim hazırladıklarım çıkartılıp yerine poğaça börek konuluyordu. Çocuğun yanına havuç konulur muydu?
İstediği kabul görme çabası mı yoksa paylaşımcı biri olma yolunda mı bir türlü kafamda oturtamıyordum. Aslında yaptığı iyi bir şey olmasına rağmen çevremizdeki velilerin tutumu beni çok etkiliyordu.
Kendini kabul ettirme çabasıyla da bunu yaptırabilirdi ama işte o zamanlar içinde bulunduğum durumda bir türlü kafamda oturtamıyordum.
Ne öğretmeninden ne de bir başkasından benim çocuğuma imtiyaz gösterilmesi taraftarı değildim. Benim çocuğum başkasının hakkını gasp etmeyi öğrenmemeliydi. Başkası benim kızıma hayatı boyunca unutamayacağı kötü anılar bırakmasın, benim çocuğum da böyle bir durum yaratmasın niyetindeydim.
Böyle bir olaya sebebiyet verirse,  bende buna seyirci kalamazdım. Mutlaka müdahale eder ve düzeltmeye çalışırdım. Bazı olayları çocuk bunlar diye görmezden gelebilirsiniz ama bazen bu okulda öyle saçma olaylar oluyor, içinden çıkılamıyordu ki; insan böyle vicdani dürtüleri gelişmemiş insanların olamayacağına inanamıyor.
Bir gün Zoze’nin annesinin evine gittiğimde tesadüfen kızımın öğretmeni de oradaydı. Sanırım ilahi bir tesadüftü. Uğramayı düşünmüyordum. Yolumun üzerindeydi ama Zoze arayınca gitmek istedim. Sanırım bir işimiz de vardı. Zoze sınıf anasıydı, ailesi ile aynı mahallede oturuyorlardı. Annesini babasını, kardeşlerini tanıyordum. Bazen oraya geçtiğimi Cemo duyduğunda; “Seni nüfuslarına alsınlar.“ diye takılıyordu.
Annesi beni çok severdi. Babası da öyle… Bir zamanlar bir işlerinde yardımcı oldum diye, zavallı amca benim için çiğ köfte yoğurmuştu. Sonraları “Bu yaşlı adama neden bu eziyeti yaptım ne gerek vardı.“diye çok pişman oldum. Birçok yemek çeşitlerini, doğuya özgü kültürleri sorguluyordum. Yaş almış insanlara karşı bir zaafım vardır. Merak dürtümü onlarla doyurmaya çalışırım. Her gittiğimde mutlaka bir yemek bilgisi alırdım. Bazen onlar da yemek yerdik ve nasıl pişirdikleri ile ilgili sürekli sorular sorardım.
Mesela içli köftenin irmikle yapılacağını onlardan öğrendim. Hala şekil verme aşamasında onlar kadar becerikli olmasam da, eskisinden daha lezzetli yapabiliyorum. Evimizde pişen kıvamı tutmazsa sudan çorbası denilen Suzan çorbası diye bir çorbamız var.
İşte böyle yemek konuşuruz diye gittiğim bir akşam, kızımın öğretmeniyle karşılıklı çay içerken, öğretmeninin anlattığı bir olay beni derinden sarstı.
Kronolojik olarak doğru gitmiyorum. Öncelik okul meselesi!
İşyerinde henüz bir şey belli değildi. Sınava girecek, tercih yapacak daha sonra yerleşirsem her şeyi konuşacaktım.
O dönemlerde; yapacağım, nasıl nasıl bu işin üstesinden geleceğim diye düşünüyordum. Sınava girdim. Çok kötü olmayan, fazla ışık vermeyen bir puan aldım. Zaten niyetim; özel okulda okuma ve okul ile işi aynı anda yürütmekti.
Tercih zamanı geldiğinde; en çok istediğim en yakın olan okuldan, en az istediğime doğru bir sıralama yaptım. Okul tatil olmuştu, kızım köye gitmişti. Tercihlerin açıklanması ve hayatıma bir an önce yön vermek için sabırsızlanıyordum.
Bir kandil günü, kızımın özleminden burnumun direği sızlarken, tercihler açıklandı. Son tercihim olan, Bayrampaşa da, yeni açılmış, özel bir üniversitenin röntgen teknisyenliği bölümüne yerleştirilmiştim.
Tercihleri yapmadan önce; tüm okulları, ders saatlerini, öğrenci yorumlarını neredeyse hatim etmiştim. Ama öncelikli tercihlerim tutmamıştı. Benimle birlikte üniversite okuması için teşvik ettiğim diğer çalışan arkadaşlarda yerleşmişti.
Onların okul ücreti daha yüksekti ve bunları karşılayacak güçleri vardı. Yüzde elli burs kazanarak, ikinci öğretim, röntgen teknisyenliğine yerleşmiştim. Yüzde elli burs ile yıllık ücret on dört bin liraydı.
Bundan sonra her şey paraya ve işyeriyle yapacağım anlaşmaya bakıyordu. Okumak için işten çıkış saatlerim daha erken olması gerekiyordu. Haftada üç gün işten daha erken çıkıp okula gitmeli, gece eve geldiğimde, günün yorgunluğunu atmadan evdeki sorumluluklarımı yerine getirmeliydim.
Örtger sorun çıkartsa bile, Gacet beni destekler diye düşünüyordum. Paranın önemi yoktu. İsterse maaşımdan kesinti yapsınlar, isterlerse işe daha erken gelirdim. Ama manevi desteği Gacet tan bekliyordum.

Hiç yorum yok: