İLK OKUL- 4
Kızım ikinci sınıfı bitirdiğinde okula yerleşirsem, onu
tamgün bir okula naklettirecek ve bunun için elimden geleni yapacaktım.Nüfuslu birinin yardımı gerekiyorsa, bir yardım çarkı
dönüyorsa bunu kullanmaya razıydım.
Hayatım boyunca kimsenin yardımıyla hareket etmemiştim. Acaba
orada tanıdık kim var, elimizden nasıl tutar? Düşüncesi bana tersti. Bir iş
olursa olur olmazsa olmazdı işte.
Maalesef bizim ülkemizde işlerin olurluğu konusunda çok
büyük bir şansa, onun yanında başarıya, birde yardım edecek hala dayıya ihtiyacınız
var.
Eğer tek başınıza bir işi yapmaya kalkıyorsanız, çok zor ve
yıpratıcı yollardan geçmeniz gerekiyor. Ama sizin ile aynı konumu, üç beş
tanıdığı olanlar da kazanıyor.
Böyle olacaktı. Yapacaktım. Nasıl nasıl okuyacaktım. Okuduğumda
ne olacağım beni ilgilendirmiyordu. Zor yöneticilere, Örtger den alışıktım. Süreç
biraz zorlayıcı olacaktı ama nasıl olsa kayınvalidem var diye düşünüyordum. Mutlaka
işyerimde bu konuda destek olurdu. Kimse olmasa Gacet bana yardım ederdi. Aklımdan
geçen maddi anlamda değil manevi anlamda destekti.
İşler kayınvalidemle aramızdaki gerginlikle iyi gitmemeye
başlamamalıydı. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştım. Kızımdan vazgeçemezdi.
Öylede oldu. Kendiliğinden aramızdaki buzlar eridi. Her şekilde öğretmene
hediyeler vermeye beslenmesinden paylaşmaya devam etti kızım.her seferinde
benim hazırladıklarım çıkartılıp yerine poğaça börek konuluyordu. Çocuğun yanına
havuç konulur muydu?
İstediği kabul görme çabası mı yoksa paylaşımcı biri olma
yolunda mı bir türlü kafamda oturtamıyordum. Aslında yaptığı iyi bir şey
olmasına rağmen çevremizdeki velilerin tutumu beni çok etkiliyordu.
Kendini kabul ettirme çabasıyla da bunu yaptırabilirdi ama
işte o zamanlar içinde bulunduğum durumda bir türlü kafamda oturtamıyordum.
Ne öğretmeninden ne de bir başkasından benim çocuğuma
imtiyaz gösterilmesi taraftarı değildim. Benim çocuğum başkasının hakkını gasp
etmeyi öğrenmemeliydi. Başkası benim kızıma hayatı boyunca unutamayacağı kötü
anılar bırakmasın, benim çocuğum da böyle bir durum yaratmasın niyetindeydim.
Böyle bir olaya sebebiyet verirse, bende buna seyirci kalamazdım. Mutlaka müdahale
eder ve düzeltmeye çalışırdım. Bazı olayları çocuk bunlar diye görmezden
gelebilirsiniz ama bazen bu okulda öyle saçma olaylar oluyor, içinden
çıkılamıyordu ki; insan böyle vicdani dürtüleri gelişmemiş insanların
olamayacağına inanamıyor.
Bir gün Zoze’nin annesinin evine gittiğimde tesadüfen
kızımın öğretmeni de oradaydı. Sanırım ilahi bir tesadüftü. Uğramayı
düşünmüyordum. Yolumun üzerindeydi ama Zoze arayınca gitmek istedim. Sanırım bir
işimiz de vardı. Zoze sınıf anasıydı, ailesi ile aynı mahallede oturuyorlardı. Annesini
babasını, kardeşlerini tanıyordum. Bazen oraya geçtiğimi Cemo duyduğunda; “Seni
nüfuslarına alsınlar.“ diye takılıyordu.
Annesi beni çok severdi. Babası da öyle… Bir zamanlar bir
işlerinde yardımcı oldum diye, zavallı amca benim için çiğ köfte yoğurmuştu. Sonraları
“Bu yaşlı adama neden bu eziyeti yaptım ne gerek vardı.“diye çok pişman oldum. Birçok
yemek çeşitlerini, doğuya özgü kültürleri sorguluyordum. Yaş almış insanlara
karşı bir zaafım vardır. Merak dürtümü onlarla doyurmaya çalışırım. Her
gittiğimde mutlaka bir yemek bilgisi alırdım. Bazen onlar da yemek yerdik ve
nasıl pişirdikleri ile ilgili sürekli sorular sorardım.
Mesela içli köftenin irmikle yapılacağını onlardan öğrendim.
Hala şekil verme aşamasında onlar kadar becerikli olmasam da, eskisinden daha
lezzetli yapabiliyorum. Evimizde pişen kıvamı tutmazsa sudan çorbası denilen Suzan
çorbası diye bir çorbamız var.
İşte böyle yemek konuşuruz diye gittiğim bir akşam, kızımın
öğretmeniyle karşılıklı çay içerken, öğretmeninin anlattığı bir olay beni
derinden sarstı.
Kronolojik olarak doğru gitmiyorum. Öncelik okul meselesi!
İşyerinde henüz bir şey belli değildi. Sınava girecek,
tercih yapacak daha sonra yerleşirsem her şeyi konuşacaktım.
O dönemlerde; yapacağım, nasıl nasıl bu işin üstesinden
geleceğim diye düşünüyordum. Sınava girdim. Çok kötü olmayan, fazla ışık
vermeyen bir puan aldım. Zaten niyetim; özel okulda okuma ve okul ile işi aynı
anda yürütmekti.
Tercih zamanı geldiğinde; en çok istediğim en yakın olan
okuldan, en az istediğime doğru bir sıralama yaptım. Okul tatil olmuştu, kızım
köye gitmişti. Tercihlerin açıklanması ve hayatıma bir an önce yön vermek için
sabırsızlanıyordum.
Bir kandil günü, kızımın özleminden burnumun direği
sızlarken, tercihler açıklandı. Son tercihim olan, Bayrampaşa da, yeni açılmış,
özel bir üniversitenin röntgen teknisyenliği bölümüne yerleştirilmiştim.
Tercihleri yapmadan önce; tüm okulları, ders saatlerini,
öğrenci yorumlarını neredeyse hatim etmiştim. Ama öncelikli tercihlerim
tutmamıştı. Benimle birlikte üniversite okuması için teşvik ettiğim diğer
çalışan arkadaşlarda yerleşmişti.
Onların okul ücreti daha yüksekti ve bunları karşılayacak güçleri
vardı. Yüzde elli burs kazanarak, ikinci öğretim, röntgen teknisyenliğine
yerleşmiştim. Yüzde elli burs ile yıllık ücret on dört bin liraydı.
Bundan sonra her şey paraya ve işyeriyle yapacağım anlaşmaya
bakıyordu. Okumak için işten çıkış saatlerim daha erken olması gerekiyordu. Haftada
üç gün işten daha erken çıkıp okula gitmeli, gece eve geldiğimde, günün
yorgunluğunu atmadan evdeki sorumluluklarımı yerine getirmeliydim.
Örtger sorun çıkartsa bile, Gacet beni destekler diye
düşünüyordum. Paranın önemi yoktu. İsterse maaşımdan kesinti yapsınlar,
isterlerse işe daha erken gelirdim. Ama manevi desteği Gacet tan bekliyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder