11 Ocak 2019 Cuma

KALDIM


Herkes şaşırmıştı. Çünkü bu kararı; Dr.Gacet’dan önce kimseyle paylaşmamıştım. Karlos “Neden vazgeçtiğini düşün?“ diyordu. “Yani bu vazgeçtiğin büyük bir vazgeçiş değil, kaybın büyük değil, ona göre karar ver.“diyordu.
Hacı ise; bu kadar yaşam değişikliğimin üstüne birde yıllarca emek verdiğim bir işte, bunca şeye katlanmışken vazgeçmemin doğru olmadığını söylüyordu. Bak eleman aranıyor artık Gacet ile konuş o zaten gitmeni istemiyor, gitme diyordu. Yıllarca hepimizi bu kliniğe bir patron edasıyla köle etmişti. Evet, hacı, hacı sanki patron gibiydi. Bazen ise babamız gibi…
Geç kalsak kızar, işinize sahip çıkın derdi. En çok benim en büyük destekçim ve yıllarca Örtger’e katlanma sebebim oydu.“ Sabırlı ol, doğru bildiğinden şaşma, sen kazanacaksın.“ derdi. “Bu adam böyle kabul et. Sen onlar için, onlar senin için nimet. Hazır iş bırakılır mı? Daha ne istiyorsun, dışarıda maaş ödemeyen, ortamı kötü birçok işyeri var. Bu yüzden bunca yıllık emeğini neden bırakıyorsun?“ Diyor. “Zaten eşinin işi belli değil, sen yeni bir hayatın başındasın, biz çok gördük bunları, patron böyle olur ne olacak ne bekliyorsun?“ diye ekliyordu.
Yıllarca patronlarımızın hakkını savunan, bizim klinikte tabiri caize eeeşşşek gibi çalışmamızı sağlayan bu adamı; hiçbir sebebi yokken, neredeyse yaka paça klinikten kovan kişi Örtger di.
Başına bunların geleceğini bilseydi yine aynısını yapardı. Doğruluktan yanaydı, aldığınız parayı hak edin, hastalar sizin ekmeğiniz saygı göstereceksiniz diyordu.
Örtger böyleydi işte oğlunun vefatında, yanında destek olması için giden, kliniğimizin en yaşlı elemanının bile gözüne bakmadan kovabilecek kadar, unutkan, bencil, tuhaf…
Bunları yaşamak istemiyordum. Bu saçma sapan, gereksiz öfke nöbetleri beni yıpratıyor, gelecek kaygılarımı arttırıyordu. Ortada hiçbir şey yokken bunu yapan bir yönetici daha neler yapmazdı.
Hacının baskıları ve Gacet’ın bir gün kalp spazmı geçirmesi.(buna ben sebep oldum diye içim içimi yiyordu. Daha sonra da burnunun kırılmasına sebep oldum.). Evdeki; neden bunu daha önce yapmadın baskısı ile birleşiyordu.
Gacet in odasına girdim. Örtger konuşmak istiyor dedim.  Gacet sağ eliyle kapıyı itti. Oturmamı söyledi. “Ne düşünüyorsun, gitmeyecek misin? “ dedi. Konuşalım dedim. Şimdi sana bir yönetici olarak konuşmayacağım, düşünki karşında bir abin, amcan var dedi. Senin çalışmandan ben memnunum, Zekâna hayranım, Örtger’in davranışlarının farkındayım, böyle çalışmak zorunda değilsin, buna da katılıyorum. Ama sen bunca yaşam değişikliğinin üstüne daha stresli hale geleceksin. Düzenini bozma. Aklını kullan dedi. Kafamın tepesine eliyle saçlarımı karıştırıp( Gacet sevgisini böyle gösterir). Konuşuruz deyip odayı terk etti.
Şimdi düşünüyordum da bu da bir insanı boşluğa bırakma psikolojisi…
Örtger ve Gacet aynı odada konuştuk. Belki bu kez adam gibi bir konuşma yaparım diye geçirdim içimden. Tanı kodlama eğitimine gidecektim, izin alırım, birde cumartesi iznini ekledim mi bu iş tamamdır dedim.
Örtger özrü kabahatinden büyük bir konuşma yaptı. Gacet sessiz kaldı. Bir iki teorik birşey söyledi. Cumartesi günlerini konuşamadan, odadan çıktım.
Kaldım…
Bitmedi…
Aslında tanı kodlama eğitimi için, özel bir üniversitenin sürekli eğitim merkezine kayıt olmuştum. Eğitimi alacaktım. Bir arkadaşım, devlet hastanesinde kodlama için eleman alımında bana kolaylık sağlayacaktı. Eğitimi alırım işi ayarlar işten ayrılırım diye düşünüyordum. Gacet benimle konuşmuştu ama ben ayrılmayı uzun vadeye atmıştım. Kalacaktım ama vazgeçiş değildi. Sadece daha yumuşak bir ortamda ayrılmam daha iyi olacaktı. Bu sürede birkaç özel hastane ile de görüşme yaptım. İnsan kaynaklarının en merak ettiği şey böyle iyi bir maaş ve iyi bir statüyü neden bırakıyor olmamdı. Hâlbuki o dönem asgari ücret ile aramda sadece altı yüz lira fark vardı. Bu da resmi izinlerim ve Cumartesi tam gün çalışmamı düşününce az bileydi.
Tanı kodlama eğitimi o dönemlerde yeni kayıt sisteminde geçiyordu. İleri seviye bilgisayar bilgisi gerekiyordu. Nerdeyse bir maaşım kadar eğitim ücreti yatırdım. Ama okul sürekli tarihi öteleyince bende vazgeçtim. Zaten paramı da üç ay sonra geri aldım. Eğitim yeni başlamıştı.
Örtger’in tavırları yumuşamıştı. Öfke nöbetleri geçiriyordu evet ama ben artık ağlama krizleri geçirmiyordum.
O yıl işte kalmamı, Dr. Gacet, Dr  Sonic, Dr. Pimapen, Dr Şeker ile birlikte köyde muhteşem bir hafta sonu geçirerek kutladık.
Gelincik tarlalarında gezip, güveç kabında yuğurdu kaşıkladık. Aileleriyle gelen doktorlarla birlikte harika bir hafta sonu tatiliydi. Bizim ev kalabalıklaşmış. Maviş gözlü ninem o zaman ayakta ve hâlen hoşsohbetti. Eşler çok uyumlu ve insan severdi. Hepimizin tadının damağında kaldığı bir geziydi. Bence ; Gacet ve ben benim gitmeyişimi kutlamıştık.
Kazdağlarında gezmiş, salçalı köy ekmeği yemiştik. Keşke Cemo da yanımızda olsaydı. Çok güzel olurdu ama Cemo hem yoğun çalışıyor hem izin alamıyordu.
Anaokuluna başlayan kızım da çok mutlu olmuştu. Beni seven insanların olduğunu görmesi onu çok mutlu ediyordu. Okulda sorun yoktu. Öğretmenini seviyor. Sabahları benimle okula gitmek için can atıyordu.
Tiyatro yapıyor, okulda birazda büyük olduğunu söyleyerek her işin kendisine verilmesini istiyordu. Benim içinde anaokulunda perdelerin sık sık yıkanması ve okula elektrik süpürgesi alınması dışında bir düşüncem yoktu. Perdeler her hafta veliler tarafından yıkanıyordu. Zamanla süpürge işini de hallettiler. Ama ikili eğitim olduğu için, daha okul havalanmadan öğlenciler giriyordu.
Ev hanımları çocuklarını öğlenci yazdırmıştı. Ben gibi çalışan analar birde öğlenci kontejanında yer bulamadığı için, sabahçı olmak zorunda kalmış birkaç ev hanımı vardı. O yıl toplantı ve etkinliklere fazla katılamadım.
Yerime Örtger’in kızı baktığı için ve benim yerime çalışmaktan mutlu olmadığı için, izin almakta zorlanıyordum.
Ama şimdi düşündüm de sanırım yurt dışına gitmişti. Bu yüzden idare edilemiyordu. Yılsonu gösterisi ve 23 Nisan gösterisi hariç hiçbir etkinliğe ve toplantıya katılamadım.


Hiç yorum yok: