KALDIM
Herkes şaşırmıştı. Çünkü bu kararı; Dr.Gacet’dan önce
kimseyle paylaşmamıştım. Karlos “Neden vazgeçtiğini düşün?“ diyordu. “Yani bu
vazgeçtiğin büyük bir vazgeçiş değil, kaybın büyük değil, ona göre karar ver.“diyordu.
Hacı ise; bu kadar yaşam değişikliğimin üstüne birde
yıllarca emek verdiğim bir işte, bunca şeye katlanmışken vazgeçmemin doğru
olmadığını söylüyordu. Bak eleman aranıyor artık Gacet ile konuş o zaten
gitmeni istemiyor, gitme diyordu. Yıllarca hepimizi bu kliniğe bir patron
edasıyla köle etmişti. Evet, hacı, hacı sanki patron gibiydi. Bazen ise babamız
gibi…
Geç kalsak kızar, işinize sahip çıkın derdi. En çok benim en
büyük destekçim ve yıllarca Örtger’e katlanma sebebim oydu.“ Sabırlı ol, doğru
bildiğinden şaşma, sen kazanacaksın.“ derdi. “Bu adam böyle kabul et. Sen onlar
için, onlar senin için nimet. Hazır iş bırakılır mı? Daha ne istiyorsun,
dışarıda maaş ödemeyen, ortamı kötü birçok işyeri var. Bu yüzden bunca yıllık
emeğini neden bırakıyorsun?“ Diyor. “Zaten eşinin işi belli değil, sen yeni bir
hayatın başındasın, biz çok gördük bunları, patron böyle olur ne olacak ne
bekliyorsun?“ diye ekliyordu.
Yıllarca patronlarımızın hakkını savunan, bizim klinikte
tabiri caize eeeşşşek gibi çalışmamızı sağlayan bu adamı; hiçbir sebebi yokken,
neredeyse yaka paça klinikten kovan kişi Örtger di.
Başına bunların geleceğini bilseydi yine aynısını yapardı. Doğruluktan
yanaydı, aldığınız parayı hak edin, hastalar sizin ekmeğiniz saygı
göstereceksiniz diyordu.
Örtger böyleydi işte oğlunun vefatında, yanında destek olması
için giden, kliniğimizin en yaşlı elemanının bile gözüne bakmadan kovabilecek
kadar, unutkan, bencil, tuhaf…
Bunları yaşamak istemiyordum. Bu saçma sapan, gereksiz öfke
nöbetleri beni yıpratıyor, gelecek kaygılarımı arttırıyordu. Ortada hiçbir şey
yokken bunu yapan bir yönetici daha neler yapmazdı.
Hacının baskıları ve Gacet’ın bir gün kalp spazmı
geçirmesi.(buna ben sebep oldum diye içim içimi yiyordu. Daha sonra da burnunun
kırılmasına sebep oldum.). Evdeki; neden bunu daha önce yapmadın baskısı ile
birleşiyordu.
Gacet in odasına girdim. Örtger konuşmak istiyor dedim. Gacet sağ eliyle kapıyı itti. Oturmamı
söyledi. “Ne düşünüyorsun, gitmeyecek misin? “ dedi. Konuşalım dedim. Şimdi
sana bir yönetici olarak konuşmayacağım, düşünki karşında bir abin, amcan var
dedi. Senin çalışmandan ben memnunum, Zekâna hayranım, Örtger’in
davranışlarının farkındayım, böyle çalışmak zorunda değilsin, buna da katılıyorum.
Ama sen bunca yaşam değişikliğinin üstüne daha stresli hale geleceksin. Düzenini
bozma. Aklını kullan dedi. Kafamın tepesine eliyle saçlarımı karıştırıp( Gacet
sevgisini böyle gösterir). Konuşuruz deyip odayı terk etti.
Şimdi düşünüyordum da bu da bir insanı boşluğa bırakma
psikolojisi…
Örtger ve Gacet aynı odada konuştuk. Belki bu kez adam gibi
bir konuşma yaparım diye geçirdim içimden. Tanı kodlama eğitimine gidecektim,
izin alırım, birde cumartesi iznini ekledim mi bu iş tamamdır dedim.
Örtger özrü kabahatinden büyük bir konuşma yaptı. Gacet sessiz
kaldı. Bir iki teorik birşey söyledi. Cumartesi günlerini konuşamadan, odadan
çıktım.
Kaldım…
Bitmedi…
Aslında tanı kodlama eğitimi için, özel bir üniversitenin
sürekli eğitim merkezine kayıt olmuştum. Eğitimi alacaktım. Bir arkadaşım,
devlet hastanesinde kodlama için eleman alımında bana kolaylık sağlayacaktı. Eğitimi
alırım işi ayarlar işten ayrılırım diye düşünüyordum. Gacet benimle konuşmuştu
ama ben ayrılmayı uzun vadeye atmıştım. Kalacaktım ama vazgeçiş değildi. Sadece
daha yumuşak bir ortamda ayrılmam daha iyi olacaktı. Bu sürede birkaç özel hastane
ile de görüşme yaptım. İnsan kaynaklarının en merak ettiği şey böyle iyi bir
maaş ve iyi bir statüyü neden bırakıyor olmamdı. Hâlbuki o dönem asgari ücret
ile aramda sadece altı yüz lira fark vardı. Bu da resmi izinlerim ve Cumartesi
tam gün çalışmamı düşününce az bileydi.
Tanı kodlama eğitimi o dönemlerde yeni kayıt sisteminde
geçiyordu. İleri seviye bilgisayar bilgisi gerekiyordu. Nerdeyse bir maaşım
kadar eğitim ücreti yatırdım. Ama okul sürekli tarihi öteleyince bende
vazgeçtim. Zaten paramı da üç ay sonra geri aldım. Eğitim yeni başlamıştı.
Örtger’in tavırları yumuşamıştı. Öfke nöbetleri geçiriyordu
evet ama ben artık ağlama krizleri geçirmiyordum.
O yıl işte kalmamı, Dr. Gacet, Dr Sonic, Dr. Pimapen, Dr Şeker ile birlikte
köyde muhteşem bir hafta sonu geçirerek kutladık.
Gelincik tarlalarında gezip, güveç kabında yuğurdu
kaşıkladık. Aileleriyle gelen doktorlarla birlikte harika bir hafta sonu
tatiliydi. Bizim ev kalabalıklaşmış. Maviş gözlü ninem o zaman ayakta ve hâlen hoşsohbetti.
Eşler çok uyumlu ve insan severdi. Hepimizin tadının damağında kaldığı bir
geziydi. Bence ; Gacet ve ben benim gitmeyişimi kutlamıştık.
Kazdağlarında gezmiş, salçalı köy ekmeği yemiştik. Keşke Cemo
da yanımızda olsaydı. Çok güzel olurdu ama Cemo hem yoğun çalışıyor hem izin
alamıyordu.
Anaokuluna başlayan kızım da çok mutlu olmuştu. Beni seven
insanların olduğunu görmesi onu çok mutlu ediyordu. Okulda sorun yoktu. Öğretmenini
seviyor. Sabahları benimle okula gitmek için can atıyordu.
Tiyatro yapıyor, okulda birazda büyük olduğunu söyleyerek
her işin kendisine verilmesini istiyordu. Benim içinde anaokulunda perdelerin
sık sık yıkanması ve okula elektrik süpürgesi alınması dışında bir düşüncem
yoktu. Perdeler her hafta veliler tarafından yıkanıyordu. Zamanla süpürge işini
de hallettiler. Ama ikili eğitim olduğu için, daha okul havalanmadan öğlenciler
giriyordu.
Ev hanımları çocuklarını öğlenci yazdırmıştı. Ben gibi
çalışan analar birde öğlenci kontejanında yer bulamadığı için, sabahçı olmak
zorunda kalmış birkaç ev hanımı vardı. O yıl toplantı ve etkinliklere fazla
katılamadım.
Yerime Örtger’in kızı baktığı için ve benim yerime
çalışmaktan mutlu olmadığı için, izin almakta zorlanıyordum.
Ama şimdi düşündüm de sanırım yurt dışına gitmişti. Bu yüzden
idare edilemiyordu. Yılsonu gösterisi ve 23 Nisan gösterisi hariç hiçbir
etkinliğe ve toplantıya katılamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder