Anaokulu
Sabahları en geç altı da uyanıyor, evdeki dağınıklığı
topluyor, hazırlıyordum. Akşama ne yemek pişecekse onun ön hazırlıklarını
yapıyor bazense hazırlayıp bırakıyordum. Eşim bizden erken kahvaltı edip gidiyordu.
kızım ise; kahvaltı etmekte zorlanıyordu.
Yedi buçukta evden çıkmış, yolda yavaş yavaş yürüyerek okula
gidiyorduk. Bazen geç kalıyorduk. Hadi diye yinelemekten sıkılıyordum. okula
bıraktıktan sonra yola düşüyor. Her zaman geçtiğim yollardan geçiyordum.
Cerrahpaşa durağında durup kitabımı okuyor ve hep yaptığım gibi, beyaz şeritli
perdesi olan evin ışığının yanmadığını görüyordum. Ahşap evin, dış kapısının
tam üstündeki saatin asılı ve doğru olup olmadığını kontrol ediyordum.
Aksaray’a geldiğimde Ziraat Bankasının boş alanındaki
kuşları yem yemeye çalışırken insanların adımlarıyla kaçışmalarını ve tekrar
aynı noktaya gelmelerini görüyordum. Çiçekçiler yeni işbaşı yapmaya
çalışıyorlar. Esnaflar gecenin yorgunluğuyla yeni kepenklerini kaldırıyorlardı.
İşyerine geldiğimde hemen üstümü değiştiriyordum. Çay demlenmiş
ise alıyor günlük olarak düzenle yaptığım işlerimi yapıyordum.
Kartlı sistemden, bilgisayar sistemine geçildiği için, önce
hastaların eski kartlarını topluyor, hepsini işliyordum. Defterler, hasta kayıtları,
geceden kalan eksikler. Çoğunlukla birkaç hasta bekliyor oluyordu. hemşire ve
doktorlar biraz daha geç gelirdi.
Sürekli bir hemşire değişimi olurdu. Yıllarca bizimle
çalışmış olan tek doğrunun kendi yaptığı olduğunu düşünen hemşiremiz, bir
hastanenin başhemşireliğine geçmişti. Hemşire ve temizlik personeli düzeni bir
türlü oturamamıştı. Gelenler hem Örtger’e hem bana dayanamıyorlar. Bazen de biz
onlara dayanamıyorduk.
Sürekli işleri tekrardan anlatmak, basit bir şeyi
becerememiş olmalarına kızıyordum. Olmayanları tamamlamak hastaları rahatlatmak
zorunda kalıyordum. Üstüne birde her gidenden kalan iş yüklerini üstüme
alıyordum. Örtger ise ortamı germe görevini layıkıyla yapıyordu. Hemşireyi gönderince
de sen nesin ki ,ne yapıyorsun? edasıyla aslında arkada işlerin nasıl
yürüdüğünü bilmiyordu.
Yeni yeni kızımla beraber kalmaya başlamıştık. Bazen acaba İstanbul
da bir hayatım olmasaydı nasıl olurdu diye düşünüyordum.
En büyük sevincim küçük erkek kardeşimi bu hayatın içine
sürüklemeyişimdi. En azından okuluna yakın bir yerde ve büyük erkek kardeşimle beraber
bir yerdeydi. Bir daha geri dönüşüm mümkün olmadığını düşünüyor, içten içe
yaptıklarıma kızıyordum.
Büyük erkek kardeşimde eğer dönersek ve evi almak istersek
daha yüksek bir fiyata bize satabileceğini söylüyordu. Ben ise nasıl olsa
yıllarca yaşadık şimdi de eğer başımız sıkışır ise hep beraber yaşabilirdik
diye düşünüyordum.
Ana okuluna başlayan kızımla her Pazar planlar yapıyorduk. Bir
hafta tiyatro, ikinci hafta mutlaka etkinlik üçüncü hafta mutlaka sinema, son
haftada ise bir AVM gezisi…
Şimdi düşünüyorum da; aslında ben evde kalırsam çocuğumla ne
yapacağımı bilmiyormuşum. Yıllarca aramızda kuramadığımız bağı yaptıklarımla
kapatmaya çalışıyormuşum. Aslında bize gerekli olan duygusal bağımızı kurmamızmış.
Evde kalıp beraber vakit geçirmek, kitap okumak, televizyon
seyretmek yada beraber yapacağımız aktivitelerde bulunmak, bu temizlik yapmak
bile olabilir.
Ben ise Pazar sabahı dahil erkenden kalkıyor neredeyse tüm
işleri bitiriyordum. Akşam yemeği bile hazır oluyordu çoğu zaman, bitmiş halde
onunla etkinliğe gittiğimde onu içeriye bırakıyor kendime dinlenecek köşe
arıyordum. Tiyatro da ise çoğu zaman uyuyordum ama gözlerim açık oluyordu.
Ana okulunda çoğu zaman basit dersler veriliyordu. Bunları yapmakta
zorlanmıyordu. Okulda ise sürekli bir
etkinlik vardı. Üstüne bende işliyordum ama asıl işlemem gereken anne çocuk
bağıydı. Onu büyütmediğim için bunun farkında değildim.
Kayınvalidemin, kızıma karşı inanılmaz bir bağı vardı. Bizi inanılmaz
iten ama onu kucaklayan. Aslında kayınvalidemle ilişkimiz olur olmaz eften bir
durum karşısında açılmış ve yıllar önce Gacet ın yine aklını kullan konuş
onunla demesiyle; karşıma alıp konuşmuştum. İkimizin de kadın olduğunu ve
birbirimize hayatı kolaylaştırırsak daha mutlu ve iyi bir aile olacağımızı
söylemiştim. Ailede herkes birbirinin kusurlarını örterse o ailedir. Değil mi? Bir
türlü şu kromozom işini anlatamadım ama o hala benim ona çekmiş olduğum için
ilk kız çocuğu doğurduğuma inanıyor.
Aklına yatmıştı bu söylediklerim. Yıllarca annesiz büyümüş,
kendinden yaşça büyük biriyle evlenmiş, genç yaşta dul kalmış ve çocuklarını
büyütmek için elinden geleni yapmış bir kadındı.
Sürekli yardım etmekten ve karışmaktan hoşlanırdı. Zaten yaşlı
olduğu için kızıma kimsenin ona değer vermediğini hissettiği dönemlerde bakmaya
başlaması hayat vermişti. Onun unuttuğu bana da unutturduğu şey kızımın bana
ait olduğuydu.
Kızım büyürken hiçbir şeye müdahale edememiştim. Yemeğine,
saçına, kıyafetine, hiçbir davranışına karışamıyordum. Onu kırmak ta
istemiyordum, beklide bu kadar yoğun çalışırken ve yoğun bir hayat
sorumluluğumun içerisindeyken benimde kolayıma geliyordu.
Ama evde tüm sorumluluğu bana verip oğlundan hiçbir
beklentisi olmaması sinirlerimi bozuyor ve beni öfkelendiriyordu.
Okuma yazma bilmiyor ama benim söylediğime değil,
televizyondan duyduklarına inanıyordu. her hafta kızımı alırken, taşındığımızda
akşamları kızım bizim evimize geçerken“ Dikkat et ha’’ diye tembihliyor. Kızımın
yemeyeceği yemekleri yapmamamı söylüyordu.
Ama bir sabah kahvaltısını, akşam yemeğini bile bizimle yemiyordu.
Ben hazırladığım her şeyi ona götürüyordum. Aynı aileydik ama farklı kapı
komşusu gibiydi.
Ana okulu çok güzel geçti. Hatta kızıma arkadaşlarıyla bir
doğum günü bile yaptık. Veliler aklı başındaydı, öğretmeni ise her şeyi yapmak
isteyen ve annesine her şeyi yaptırmak isteyen kızımı tolore edebiliyordu.
Ana okulu bittiğinde küçük erkek kardeşimde liseyi bitirip
köye döndü. Kızımda o yaz dayısıyla köye gitti. Yaz tatillerini köyde
geçiriyor, bende yıllık iznimden ufak kaçamaklar yapıp gidip geliyordum. Bunu bir
rutine bağlamıştık. Köyde çok mutlu ve aktif oluyor, şehrin keşmekeşsinden kurtuluyordu.
Onu özlüyordum ama gittiğinde ise kendim kaldığıma hem
seviniyor hemde dinlendiğimi düşünüyordum. Cemo ile ikimiz evde
geçirebileceğimiz planlar yapıyorduk.
Bir de kayınvalidem mutfak camından bizim mutfak camına;
tabi attınız çocuğu oraya keyfinizi sürersiniz diye bağırıp tüm enerjimi
almasaydı daha güzel olabilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder