14 Ocak 2019 Pazartesi

Anaokulu


Sabahları en geç altı da uyanıyor, evdeki dağınıklığı topluyor, hazırlıyordum. Akşama ne yemek pişecekse onun ön hazırlıklarını yapıyor bazense hazırlayıp bırakıyordum. Eşim bizden erken kahvaltı edip gidiyordu. kızım ise; kahvaltı etmekte zorlanıyordu.
Yedi buçukta evden çıkmış, yolda yavaş yavaş yürüyerek okula gidiyorduk. Bazen geç kalıyorduk. Hadi diye yinelemekten sıkılıyordum. okula bıraktıktan sonra yola düşüyor. Her zaman geçtiğim yollardan geçiyordum. Cerrahpaşa durağında durup kitabımı okuyor ve hep yaptığım gibi, beyaz şeritli perdesi olan evin ışığının yanmadığını görüyordum. Ahşap evin, dış kapısının tam üstündeki saatin asılı ve doğru olup olmadığını kontrol ediyordum.
Aksaray’a geldiğimde Ziraat Bankasının boş alanındaki kuşları yem yemeye çalışırken insanların adımlarıyla kaçışmalarını ve tekrar aynı noktaya gelmelerini görüyordum. Çiçekçiler yeni işbaşı yapmaya çalışıyorlar. Esnaflar gecenin yorgunluğuyla yeni kepenklerini kaldırıyorlardı.
İşyerine geldiğimde hemen üstümü değiştiriyordum. Çay demlenmiş ise alıyor günlük olarak düzenle yaptığım işlerimi yapıyordum.
Kartlı sistemden, bilgisayar sistemine geçildiği için, önce hastaların eski kartlarını topluyor, hepsini işliyordum. Defterler, hasta kayıtları, geceden kalan eksikler. Çoğunlukla birkaç hasta bekliyor oluyordu. hemşire ve doktorlar biraz daha geç gelirdi.
Sürekli bir hemşire değişimi olurdu. Yıllarca bizimle çalışmış olan tek doğrunun kendi yaptığı olduğunu düşünen hemşiremiz, bir hastanenin başhemşireliğine geçmişti. Hemşire ve temizlik personeli düzeni bir türlü oturamamıştı. Gelenler hem Örtger’e hem bana dayanamıyorlar. Bazen de biz onlara dayanamıyorduk.
Sürekli işleri tekrardan anlatmak, basit bir şeyi becerememiş olmalarına kızıyordum. Olmayanları tamamlamak hastaları rahatlatmak zorunda kalıyordum. Üstüne birde her gidenden kalan iş yüklerini üstüme alıyordum. Örtger ise ortamı germe görevini layıkıyla yapıyordu. Hemşireyi gönderince de sen nesin ki ,ne yapıyorsun? edasıyla aslında arkada işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyordu.
Yeni yeni kızımla beraber kalmaya başlamıştık. Bazen acaba İstanbul da bir hayatım olmasaydı nasıl olurdu diye düşünüyordum.
En büyük sevincim küçük erkek kardeşimi bu hayatın içine sürüklemeyişimdi. En azından okuluna yakın bir yerde ve büyük erkek kardeşimle beraber bir yerdeydi. Bir daha geri dönüşüm mümkün olmadığını düşünüyor, içten içe yaptıklarıma kızıyordum.
Büyük erkek kardeşimde eğer dönersek ve evi almak istersek daha yüksek bir fiyata bize satabileceğini söylüyordu. Ben ise nasıl olsa yıllarca yaşadık şimdi de eğer başımız sıkışır ise hep beraber yaşabilirdik diye düşünüyordum.
Ana okuluna başlayan kızımla her Pazar planlar yapıyorduk. Bir hafta tiyatro, ikinci hafta mutlaka etkinlik üçüncü hafta mutlaka sinema, son haftada ise bir AVM gezisi…
Şimdi düşünüyorum da; aslında ben evde kalırsam çocuğumla ne yapacağımı bilmiyormuşum. Yıllarca aramızda kuramadığımız bağı yaptıklarımla kapatmaya çalışıyormuşum. Aslında bize gerekli olan duygusal bağımızı kurmamızmış.
Evde kalıp beraber vakit geçirmek, kitap okumak, televizyon seyretmek yada beraber yapacağımız aktivitelerde bulunmak, bu temizlik yapmak bile olabilir.
Ben ise Pazar sabahı dahil erkenden kalkıyor neredeyse tüm işleri bitiriyordum. Akşam yemeği bile hazır oluyordu çoğu zaman, bitmiş halde onunla etkinliğe gittiğimde onu içeriye bırakıyor kendime dinlenecek köşe arıyordum. Tiyatro da ise çoğu zaman uyuyordum ama gözlerim açık oluyordu.
Ana okulunda çoğu zaman basit dersler veriliyordu. Bunları yapmakta zorlanmıyordu.  Okulda ise sürekli bir etkinlik vardı. Üstüne bende işliyordum ama asıl işlemem gereken anne çocuk bağıydı. Onu büyütmediğim için bunun farkında değildim.
Kayınvalidemin, kızıma karşı inanılmaz bir bağı vardı. Bizi inanılmaz iten ama onu kucaklayan. Aslında kayınvalidemle ilişkimiz olur olmaz eften bir durum karşısında açılmış ve yıllar önce Gacet ın yine aklını kullan konuş onunla demesiyle; karşıma alıp konuşmuştum. İkimizin de kadın olduğunu ve birbirimize hayatı kolaylaştırırsak daha mutlu ve iyi bir aile olacağımızı söylemiştim. Ailede herkes birbirinin kusurlarını örterse o ailedir. Değil mi? Bir türlü şu kromozom işini anlatamadım ama o hala benim ona çekmiş olduğum için ilk kız çocuğu doğurduğuma inanıyor. 
Aklına yatmıştı bu söylediklerim. Yıllarca annesiz büyümüş, kendinden yaşça büyük biriyle evlenmiş, genç yaşta dul kalmış ve çocuklarını büyütmek için elinden geleni yapmış bir kadındı.
Sürekli yardım etmekten ve karışmaktan hoşlanırdı. Zaten yaşlı olduğu için kızıma kimsenin ona değer vermediğini hissettiği dönemlerde bakmaya başlaması hayat vermişti. Onun unuttuğu bana da unutturduğu şey kızımın bana ait olduğuydu.
Kızım büyürken hiçbir şeye müdahale edememiştim. Yemeğine, saçına, kıyafetine, hiçbir davranışına karışamıyordum. Onu kırmak ta istemiyordum, beklide bu kadar yoğun çalışırken ve yoğun bir hayat sorumluluğumun içerisindeyken benimde kolayıma geliyordu.
Ama evde tüm sorumluluğu bana verip oğlundan hiçbir beklentisi olmaması sinirlerimi bozuyor ve beni öfkelendiriyordu.
Okuma yazma bilmiyor ama benim söylediğime değil, televizyondan duyduklarına inanıyordu. her hafta kızımı alırken, taşındığımızda akşamları kızım bizim evimize geçerken“ Dikkat et ha’’ diye tembihliyor. Kızımın yemeyeceği yemekleri yapmamamı söylüyordu.
Ama bir sabah kahvaltısını, akşam yemeğini bile bizimle yemiyordu. Ben hazırladığım her şeyi ona götürüyordum. Aynı aileydik ama farklı kapı komşusu gibiydi.
Ana okulu çok güzel geçti. Hatta kızıma arkadaşlarıyla bir doğum günü bile yaptık. Veliler aklı başındaydı, öğretmeni ise her şeyi yapmak isteyen ve annesine her şeyi yaptırmak isteyen kızımı tolore edebiliyordu.
Ana okulu bittiğinde küçük erkek kardeşimde liseyi bitirip köye döndü. Kızımda o yaz dayısıyla köye gitti. Yaz tatillerini köyde geçiriyor, bende yıllık iznimden ufak kaçamaklar yapıp gidip geliyordum. Bunu bir rutine bağlamıştık. Köyde çok mutlu ve aktif oluyor, şehrin keşmekeşsinden kurtuluyordu.
Onu özlüyordum ama gittiğinde ise kendim kaldığıma hem seviniyor hemde dinlendiğimi düşünüyordum. Cemo ile ikimiz evde geçirebileceğimiz planlar yapıyorduk.
Bir de kayınvalidem mutfak camından bizim mutfak camına; tabi attınız çocuğu oraya keyfinizi sürersiniz diye bağırıp tüm enerjimi almasaydı daha güzel olabilirdi.

Hiç yorum yok: