28 Aralık 2018 Cuma

BERBAT


Annemin göz kapakları çökmüştü, omzundaki yükün ne kadar ağır olduğu belliydi. Ellerindeki nasır ise mücadelesinin işaretiydi.
Dimdik durmalıydım. Dimdik! Hastane odasında yaşadıklarımız hakkında hiç konuşmadık. O kadar halsizdim bir o kadar bitkin oluyordum ki kendimi toparlayamıyordum doğumun üzerinden üç gün geçmiş bebeğimle uyum odasındaydım. Tedavi için aşağıya indiğimde bir süre yukarıya bebeğimin yanına çıkamıyordum.
Sürekli beslemem ve koynumda yatırmam gerekiyordu. Bir süre yukarıya çıkamayınca bazen annem gelip bana bakıyordu. Hemen toparlanıp yukarıya çıkıyordum.
Yanımızda down sendromlu bebeği ile bir anne daha vardı. İki ayrı açılabilir koltuğumuz vardı. O hiç uyumuyordu neredeyse, ben tedavilerim bitip artık akşam olduğunda koltuğu açıyor çarşafımı seriyor ve uyuyordum. Bebeğimi sık sık emzirmem gerekiyordu.
Her sabah hemşireler gelip bebeğimi tartıyorlar, topuğundan kan alıyorlardı. Bazen koynuma alamıyordum. İçimden  ‘Enfeksiyonum ona geçer mi?’diye düşünüyordum. Bu hastaneden çıkarsak ikimizde henüz güvende olamazdık.
Bu bebeğe daha bakamazdım. Ama yanımda olmalıydı burada değil odamda. İlk gün 200 gram aldı Doktor şaşırdı iyi gidiyor dedi. İkinci gün kilosunda bir değişim yoktu. Saat başı emziriyordum. Çok yorgundum. Üçüncü günün sonunda bebeğimi taburcu edeceklerini söylediler.
Her şey iyiye gidiyordu. Bebeğim yeni doğan yoğun bakımdan taburcu ediliyordu. Üç gün yoğun bakımda, üç gün anne bebek uyum odasında kalmıştık. Kafaları karıştıran şey benim taburcu olmamamdı.
Hala tedavim devam ediyordu. Ellerim ayaklarım şişmiş damar yolu bulunamamış artık hemşireler çok zorlanıyorlardı. Bebeği taburcu ettiklerinde annenin yanına verdiklerini sonra fark ettiler.
Artık odamdaki beşik boş değildi. Bebeğim yanımda ben ise yatağımdaydım. Annemde yanımdaydı. Bazen geceleri uyanamıyordum. Gözlerimi açmadan emziriyor uykuya geçiyordum.
Kocaman bir ailem olmuştu. Dört kişilik çekirdek ailem… Cemo her gün geliyor ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. Sürekli evdeki eksiklerden bahsediyordum. Her geldiğinde o ne olacak bu ne olacak diyordum. Hazır değildi. Evdeki hiçbir şey hazır değildi.
Aslında hazır değildim.
Evdeki doğalgaz sobaları ya bebeği zehirlerse, ya uyanamazsam, mutfak çok dağınıktır şimdi?
Bir gün kızımla geldiklerinde kızımın gözündeki tuhaflığı hissetmiştim. Nasıl davranacağımı bilemiyordum. Kucağına kardeşini verdim. Özgüveni yerindeydi onu kucaklamakta hiç sıkıntı yaşamadı.
Hemen ona dokunmadan ellerimizi yıkamamız gerektiği ve henüz çok küçük olduğunu söyledim. Gözleriyle yan yan bana bakıyordu. Babasıyla birazdan yemeğe gideceklerdi ve çok heyecanlıydı. En sevdiği pastadan annesine almasına babası izin vermemişti.
Artık gelen giden yoktu ben sekiz gündür hastanede 403 numaralı odadaydım. Telefonum ise hiç susmuyordu. Bu zamanda konuşmak insanı çok yoruyor.
Berbat bir anne olacaktım. Eğer hastaneden çıkarsam bu işi başaramayacaktım. Çok yorgundum. Uyuyordum fakat dinlenemiyordum. Bu berbat hayatımın ve kişiliğimin içine bebeğimi de sokmuştum.
O masumdu, dünya berbat ve biz bu çocuklara hiçbir şey veremeyecektik. Çalışsam onlarsız kalacak çalışmasam berbat bir hayatım olacaktı. Ailem malumdu ilişkilerim ise berbattı.
Ne kadar kötü bir insandım. Saçma sapan yazılar yazıyordum. Ne gerek vardı bunları yazmaya? Aptalım aptal berbatım berbat, birde üstüne bir bebek daha yaptım.
Yetmezmiş gibi…
Klinikte çalışmak istemiyordum, evde kalmak istemiyordum, okumak istemiyordum, yazmak istemiyordum.
Yazdığım yaptığım her şey saçmaydı. Ama bunları annem bilmemeliydi.
Hayatında görüp görebileceği tüm sıkıntıları yaşamış birine saçma düşüncelerinizden bahsedemezsiniz. Zaten aynı açıdan bakacak durumda değildik.
Babaannem yatalak babam evde değildi ve annem babaanneme halam bakmasına rağmen onun nasıl olduğunu düşünüyordu.
Ne zaman vicdanı evlatlarına yönlendirecekti acaba? Bana ne zaman sarılıp seni seviyorum diyecekti? Kendi evini düşünüyordu. Bende durmadan onu alıkoyduğumu düşünüyordum.
Babam durmadan arıyor ona direktifler veriyor, beni soruyordu. Onunla konuşmaya hiç niyetim yoktu. Yine yanımda değildi. Yine yanımızda değildi yine kendi cezasının kölesi olmuştu.
Yine hayatım berbattı, berbat!
Eve gitmekten korkuyordum. Kesinlikle evde berbattır. Çocuk okula gidecek, bebek bakıma muhtaç ev berbat. Bu berbat hayatım berbat seyredecekti.
 Dokuz gün sonunda; Halsizliğim, berbat düşüncelerim, geçmişle yüzleşemeyen vicdanım, geleceği görmeyen gözlerim, doksana düşmüş olan enfeksiyonum, sarılık olan bebeğim ile taburcu edilmiştim.



1 yorum:

Unknown dedi ki...

Bazen hayatlarımız berbat desekte tam vaz gectim yeter dediğinde yine kaldığın yerden devam ediyorsun hemde daha güçlenerek ve küçücük sana muhtaç bir nefes