22 Aralık 2018 Cumartesi

Herşey yolunda mı?


Cemo’nun mesai saati sabah on ile akşam altı haline çevrilmişti. Sekiz saatlik mesai yapıyor, dört saat de ayrıca yolda geçiriyordu. Sabah sekizde evden çıkıyor akşam sekizde evde oluyordu.
Beklide bendeki değişikliliklerin farkına varmıştı. Bilmiyorum ama sabahları altıda işe gitmeye ve akşam ben dönmeden evde olmaya başlamıştı.
Eve geldiğimde; yemek hazırlanmış, en sevdiğim sodalı ayran masada yerini almış oluyordu. Sakat at yemeğe bayılıyordum. Canım sürekli et ve kebap çekiyordu.Sınırlama getirmiştim kendime ama ciğere dayanamıyordum.
Yemek sonrası, masayı topluyor, bulaşıkları yıkarken ertesi gün için çorba hazırlıyordum. Cemo eve geldiğinde, salata, yemek ve içecek kısmıyla ilgileniyordu.
Kızımın dersleri için yan komşumun ayrıca ev sahibinin edebiyat okuyan kızına iş teklif etmiştim. Derslerini ben gelene kadar yaptıracak dersi yoksa beraber kitap okuyacaklardı. Kızım birçok dersini yapmayı unutmuş, kitap okumayı değil elindeki kitapları göstermeyi tercih etmişti.
Saatlerini belirlemiş olmamıza rağmen uymuyor. Babaannesi gereksiz olduğu konusunda baskı yapıyordu. Okulunda da işler iyi gitmiyordu. Bir arkadaşı doğum günü kutlamasını kendi doğum günü ile aynı günde yapacağı için kızım o gün benim partim olacak diye diretmiş, öğretmeni ikisinin aynı anda parti yapmayı teklif etmiş arkadaşı ise nefretle istemediğini belirtmiş kızım ağlamıştı.
Arkadaşının annesi ile samimi iki arkadaştık. Bence; çocukların her ikisi de duygularını ifade etmiş. Büyütülecek bir şey yoktu. Nitekim biz zaten parti yapmayı düşünmüyorduk.
Gereksiz ve manasız bulduğum bir durumdu. Zaten halsiz bitkindim. Birde çocuklar için yapılan bu tip büyük organizasyonların ihtiyaç sahiplerine verilmesi taraftarıydım. İki kişi çalışıp çocuğuna doğum günü yapmayan anne, cimri, beceriksiz anne olduğum konusunda baskı yapan insanlarda çevremdeydi.
Kızım davetli olduğumuz, arkadaşının doğum gününe gitmemeyi ve o gün paten yapmayı tercih etti. Çocuklar arasında böyle bir atışma olduğunu o gün öğrenen anne hemen arayıp özür dilemişti. Üstelik özür dilemesi gereken bir durum yoktu. Çocuktu bunlar olabilirdi.
Tek sorun bu da değildi. okulda yapılan yılbaşı hediyeleşmesi sırasında bir arkadaşı al sana sakız diyerek hediyeleşme sırasında kızımla dalga geçmişti. Kızım sınıfta hüngür hüngür ağlamıştı. İki ders sonra gerçek hediyesini kızıma veren arkadaşına hediyeyi geri vermek istemiş ama ben kızarım diye yapmamıştı.
Bu işin en kötü yanı çocuğun annesinin bu şakadan haberi olmasıydı. Yani bu şakayı samimi olmadığı bir arkadaşına yapmayı anne de desteklemiş ve bunu basit bir olay gibi başından savurmuştu. İnsanlardan çok şey beklememek gerektiğini söyleyip kızımı sakinleştirmiştim. Eğer isterse hediyeyi evin köşesindeki çöpe atabilirdi. Rahatlamak istiyorsa bu onu rahatlatırdı. Ama herkes kendi yaptığından utanmalıydı. Tabi bunu çocuğuna öğretmesi gereken anneydi.
İnsanlar kendilerine yapılmasını istemediği şeyleri başkalarına yapmamalılardı. Bunu ben öğretecek değildim. Yaşıtım olan insan bunu zaten biliyor olması gereken bir yaştaydı.
Ruh halimdeki değişikler, kızımı etkilemeye başlamıştı. Okul bitmeden önce ben doğum yapacaktım. Zaten ilkokulu bitiriyordu. Ben evde olunca bu böyle olmazdı her şey olumlu yönde gider en azından sorunlarını çözmek için onun yanında olabilirdim.
Bazen okula kızımı bıraktığımda eve dönüyor uyuyor tam iş saati gelmeden evden çıkmıyordum. Yürüyüşlerim sadece akşam iş çıkışına kalmıştı. Kitap okuyamıyor, yazamıyordum. Yazdıklarım saçma anlamsız ve depresifti.
Bir köyden gelmiş,  atarinin kızı saçma sapan duygusal yazılar yazıyordu. Hiç utanmadan birde hayatını anlatıyordu.
Kimseye bunu anlatamıyordum. Ne vardı ki, derdim neydi? Belki hissettiklerimi anlatabilsem her şey daha iyi olacaktı. Ama kahveyi verip hadi dinliyorum diyecek kimse yoktu. Benimde yazacak halim yoktu. Herkesin kendine göre hayat sorunları vardı. Ben kabullenmek ile reddetmek arasında gidip geldiğim bir hayatım olmuştu.
Yöneticilerim, ilk olarak cumartesi tatili ve maaşıma yüzde elliden biraz fazla zam ile bana bir teklifle geldiler. Kabul etmedim. Madem bu parayı veriyorlardı niye daha önce vermişlerdi? Zaten amacım daha çok para kazanmak değil, daha çok evde vakit geçirebilmekti. Dr Örtger’e güvenemiyordum. Çünkü aynı konuyu yıllar önce yaşamıştık. Kızım okula başlayacağı için işten ayrılmak istemiştim büyük bir zamla beni geri çevirmişti.
Sonrasında daha büyük stres yaşatmış ve ben resmen gına geldiği için tekrar ayrılma noktasına gelmiştim. Üstelik evimi satıp konforu düşük bir evde kiraya taşınmış olmama ve Cemo’nun iş meselelerinin sorunlu olmasına rağmen… Gacet kalp spazmı geçirmeseydi dönmeye niyetim yoktu.
İkinci kez maaş zammı aynı haftada üç gün çalışma koşullarıyla yine bir teklif sundular. Kabul etmedim. Çünkü üç günün düzensiz olacağını, zamanla dört beş altı güne çıkacağını Örtger’in bunu bana fazla görüp, elinden geleni yapacağını düşünüyordum. Kabul etmedim.
Zaten yerime eleman bulamadıkları için beni çalıştırdıklarını, aslında benim beceri ve bilgi birikimime bakmadıklarını. Belkide bunca yıl bana sabretmiş olabileceklerini de düşünüyordum. Aslında yapabileceğim başka bir şey yoktu. Ben beceriksiz hiçbir şeyden anlamayan ve başka bir iş bulamayacak kapasitede bir insandım.
Bir yandan da, bu çocuğuma bakamayacağımı, hayatımın berbat yönde ilerleyeceğini düşünüyordum. Oğlum doğduğunda onu birilerine vermeyi bile aklımdan geçirdiğim oldu. Biz bu işin üstesinden gelemezdik. Çocuğumun hayatı daha iyi olmalıydı. Cemo iyi baba ben iyi bir anne değildim. Cimcime den bunu görmüştük.




Hiç yorum yok: