Herşey yolunda mı?
Cemo’nun mesai saati sabah on ile akşam altı haline
çevrilmişti. Sekiz saatlik mesai yapıyor, dört saat de ayrıca yolda geçiriyordu. Sabah
sekizde evden çıkıyor akşam sekizde evde oluyordu.
Beklide bendeki değişikliliklerin farkına varmıştı. Bilmiyorum
ama sabahları altıda işe gitmeye ve akşam ben dönmeden evde olmaya başlamıştı.
Eve geldiğimde; yemek hazırlanmış, en sevdiğim sodalı ayran
masada yerini almış oluyordu. Sakat at yemeğe bayılıyordum. Canım sürekli et ve
kebap çekiyordu.Sınırlama getirmiştim kendime ama ciğere dayanamıyordum.
Yemek sonrası, masayı topluyor, bulaşıkları yıkarken ertesi
gün için çorba hazırlıyordum. Cemo eve geldiğinde, salata, yemek ve içecek
kısmıyla ilgileniyordu.
Kızımın dersleri için yan komşumun ayrıca ev sahibinin
edebiyat okuyan kızına iş teklif etmiştim. Derslerini ben gelene kadar
yaptıracak dersi yoksa beraber kitap okuyacaklardı. Kızım birçok dersini
yapmayı unutmuş, kitap okumayı değil elindeki kitapları göstermeyi tercih etmişti.
Saatlerini belirlemiş olmamıza rağmen uymuyor. Babaannesi gereksiz
olduğu konusunda baskı yapıyordu. Okulunda da işler iyi gitmiyordu. Bir arkadaşı
doğum günü kutlamasını kendi doğum günü ile aynı günde yapacağı için kızım o
gün benim partim olacak diye diretmiş, öğretmeni ikisinin aynı anda parti yapmayı
teklif etmiş arkadaşı ise nefretle istemediğini belirtmiş kızım ağlamıştı.
Arkadaşının annesi ile samimi iki arkadaştık. Bence;
çocukların her ikisi de duygularını ifade etmiş. Büyütülecek bir şey yoktu. Nitekim
biz zaten parti yapmayı düşünmüyorduk.
Gereksiz ve manasız bulduğum bir durumdu. Zaten halsiz
bitkindim. Birde çocuklar için yapılan bu tip büyük organizasyonların ihtiyaç
sahiplerine verilmesi taraftarıydım. İki kişi çalışıp çocuğuna doğum günü
yapmayan anne, cimri, beceriksiz anne olduğum konusunda baskı yapan insanlarda
çevremdeydi.
Kızım davetli olduğumuz, arkadaşının doğum gününe gitmemeyi
ve o gün paten yapmayı tercih etti. Çocuklar arasında böyle bir atışma olduğunu
o gün öğrenen anne hemen arayıp özür dilemişti. Üstelik özür dilemesi gereken
bir durum yoktu. Çocuktu bunlar olabilirdi.
Tek sorun bu da değildi. okulda yapılan yılbaşı hediyeleşmesi
sırasında bir arkadaşı al sana sakız diyerek hediyeleşme sırasında kızımla
dalga geçmişti. Kızım sınıfta hüngür hüngür ağlamıştı. İki ders sonra gerçek
hediyesini kızıma veren arkadaşına hediyeyi geri vermek istemiş ama ben kızarım
diye yapmamıştı.
Bu işin en kötü yanı çocuğun annesinin bu şakadan haberi olmasıydı.
Yani bu şakayı samimi olmadığı bir arkadaşına yapmayı anne de desteklemiş ve
bunu basit bir olay gibi başından savurmuştu. İnsanlardan çok şey beklememek
gerektiğini söyleyip kızımı sakinleştirmiştim. Eğer isterse hediyeyi evin
köşesindeki çöpe atabilirdi. Rahatlamak istiyorsa bu onu rahatlatırdı. Ama herkes
kendi yaptığından utanmalıydı. Tabi bunu çocuğuna öğretmesi gereken anneydi.
İnsanlar kendilerine yapılmasını istemediği şeyleri
başkalarına yapmamalılardı. Bunu ben öğretecek değildim. Yaşıtım olan insan
bunu zaten biliyor olması gereken bir yaştaydı.
Ruh halimdeki değişikler, kızımı etkilemeye başlamıştı. Okul
bitmeden önce ben doğum yapacaktım. Zaten ilkokulu bitiriyordu. Ben evde olunca
bu böyle olmazdı her şey olumlu yönde gider en azından sorunlarını çözmek için
onun yanında olabilirdim.
Bazen okula kızımı bıraktığımda eve dönüyor uyuyor tam iş
saati gelmeden evden çıkmıyordum. Yürüyüşlerim sadece akşam iş çıkışına
kalmıştı. Kitap okuyamıyor, yazamıyordum. Yazdıklarım saçma anlamsız ve
depresifti.
Bir köyden gelmiş,
atarinin kızı saçma sapan duygusal yazılar yazıyordu. Hiç utanmadan
birde hayatını anlatıyordu.
Kimseye bunu anlatamıyordum. Ne vardı ki, derdim neydi? Belki
hissettiklerimi anlatabilsem her şey daha iyi olacaktı. Ama kahveyi verip hadi
dinliyorum diyecek kimse yoktu. Benimde yazacak halim yoktu. Herkesin kendine
göre hayat sorunları vardı. Ben kabullenmek ile reddetmek arasında gidip
geldiğim bir hayatım olmuştu.
Yöneticilerim, ilk olarak cumartesi tatili ve maaşıma yüzde
elliden biraz fazla zam ile bana bir teklifle geldiler. Kabul etmedim. Madem bu
parayı veriyorlardı niye daha önce vermişlerdi? Zaten amacım daha çok para
kazanmak değil, daha çok evde vakit geçirebilmekti. Dr Örtger’e güvenemiyordum.
Çünkü aynı konuyu yıllar önce yaşamıştık. Kızım okula başlayacağı için işten
ayrılmak istemiştim büyük bir zamla beni geri çevirmişti.
Sonrasında daha büyük stres yaşatmış ve ben resmen gına
geldiği için tekrar ayrılma noktasına gelmiştim. Üstelik evimi satıp
konforu düşük bir evde kiraya taşınmış olmama ve Cemo’nun iş meselelerinin
sorunlu olmasına rağmen… Gacet kalp spazmı geçirmeseydi dönmeye niyetim yoktu.
İkinci kez maaş zammı aynı haftada üç gün çalışma
koşullarıyla yine bir teklif sundular. Kabul etmedim. Çünkü üç günün düzensiz
olacağını, zamanla dört beş altı güne çıkacağını Örtger’in bunu bana fazla görüp,
elinden geleni yapacağını düşünüyordum. Kabul etmedim.
Zaten yerime eleman bulamadıkları için beni
çalıştırdıklarını, aslında benim beceri ve bilgi birikimime bakmadıklarını. Belkide
bunca yıl bana sabretmiş olabileceklerini de düşünüyordum. Aslında yapabileceğim
başka bir şey yoktu. Ben beceriksiz hiçbir şeyden anlamayan ve başka bir iş
bulamayacak kapasitede bir insandım.
Bir yandan da, bu çocuğuma bakamayacağımı, hayatımın berbat
yönde ilerleyeceğini düşünüyordum. Oğlum doğduğunda onu birilerine vermeyi bile
aklımdan geçirdiğim oldu. Biz bu işin üstesinden gelemezdik. Çocuğumun hayatı
daha iyi olmalıydı. Cemo iyi baba ben iyi bir anne değildim. Cimcime den bunu
görmüştük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder