--YAŞADIKLARIM--
‘Uyandım, balkonda derin nefes aldım, her bir anıma şükrettim.
Usul usul yağmur yağıyor. Oğlum uyumadan ‘Beni öp anne’.dedi. Üstünü örttüm. Ev
ahalisi derin uykuda…’
Beni ben yapan yaşadıklarım. Minnettarım.
Artık gazeteye ilan verilmiş, resmen kiniğe bir eleman
aranıyordu. Birkaç kişi görüşmeye gelmişti. Gelenler ile görüşülüyor. İş tanımı
yapılıyor daha sonrasında dönüş yapılıyordu. Bir kişi benimle birkaç gün
çalıştıktan sonra çalışamaya karar vermişti.
Bir kişi kalabalık ailesiyle gelmiş ve Gacet ve Örtgerden geçer
not alamamıştı. Bende yıllarca başka bir klinikte çalışmış, ara sıra
kliniğimizdeki resmi işlerin yürütülmesi için, fikir alışverişinde bulunduğum
bir arkadaşı bulmuştum.
Eski işyerinden ayrılmıştı bulmam için epey vakit harcamam
gerekti. Fakat bu işi yapabilecek en iyi kişi olmasına rağmen sigorta
istemiyordu. Gacet ve Örtger üzülerek kabul edemediler. Kararsız kalınmıştı.
İlan sürekli veriliyor ama gelenleri ya bizimkiler ya da bizimkileri başvuru
yapanlar beğenmiyordu.
Hadi bu olsun dediğimiz iki gün sonra gelmiyordu.
Hamileliğim ve depresif hallerim devam ediyordu. Mutsuzdum.
Doğurmak istemiyordum. Doğursam bile büyütemezdim. Ben bu işin altından
kalkamaz perişan olurdum.
Annemle telefon konuşmaları yaparken annemin bir
huzursuzluğu olduğunun farkındaydım ama babamın mutsuzlukları diye
düşünüyordum. Köyden birinin beni arayıp geçmiş olsun dileklerini sunmasıyla;
babamın devletin kanuni misafiri olduğunu öğrendim.
Tıpkı; tam evlenme arifesindeyken, kına gecesi akşamı
gittiği gibi, yeşil üniformalılarla gitmişti.
Yine ihmali bir suçtan, devletle ilişkisini kuvvetlendirmişti.
Bayramda yaşadığımız tartışmadan bir bayram önce büyük erkek kardeşimle aynı
problemi yaşamıştı. Önce büyük erkek kardeşim sudan sebepten babamın öfke
krizine yenik düşmüş, evine dönmüştü. Sonraki bayramda, ben İstanbul ‘ a
ağlayarak dönmüştüm.
Bu kez onu öfkelendiren bendim. Yılların hesabını soruyor ve
hayatımızı berbat ettiğini söylüyordum. Bunları söylerken, geri dönüşü olmayan
bir yola girdiğimizin farkındaydım. Artık işler çığırından çıkmış babam tamamen
geleceğimizle oynuyordu. Her zaman yaptığı şeydi ama artık yaşlanmaya başlamış
desteklerimizle emekli olmuş toparlanması gerekiyordu.
Büyük erkek kardeşimle de bu olaylardan çok önce aramız bozulmuştu.
Artık eskisi gibi internet üzerinden her gün konuşmuyorduk. Sadece zorunlu
haller için konuşuyorduk. Ama aramızdaki sorun hakkında hiç konuşmamayı tercih
ediyorduk. Kelimelerimiz itici ve soğuktu.aramızdaki sıcak sandığım ilişki
gitmiş ve resmi hale gelmişti.
Yıllarca beraber kardeşçe yaşamıştık. İstanbul’a geldiğinde
benimle yaşamış uzunca bir süre yanımızda kalmıştı. Ayrıldığında ise tüm hafta
sonlarını beraber geçirmiştik. Küçük erkek kardeşim önce onun yanında kalmış
her hafta sonu eşyalarını toplayıp, yıkamak için bize geliyorlardı. Hafta sonları
evimiz tam şenlik oluyor hep beraber kahvaltılar, akşam yemekleri eşliğinde sohbetler
oluyordu.
Zamanla ilişkimizin
büyük bir çıkar ilişkisi olduğunu ve benim hakkımda hiç hoş olmayan şeyler
düşündüğünü öğrendiğimde dünya başıma yıkılmıştı.
Duyguları açıkça ifade edebilen bir insan olarak; ona göre
fazla karışan ve fazla bilmiştim. Bu olaydan sonra artık bir ailem olduğunu ve
bütün önceliğimi onlara vermem gerektiğine karar vermiştim. Benim bir çocuğum
ve eşim vardı. Önce onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmem sonra
yapabildiğimden fazlası için çok düşünmemem gerektiğini öğrendim.
Annemi arayıp her şeyden haberimin olduğunu, üzülmemesi
gerektiğini söyledim. Ağlıyordu. Bence; yıllarca çocukları için mücadele etmiş
bir kadın olarak çocuklarının artık uzakta ve aileden kopmuş olmasına da
üzülüyordu. Alıştım anne neden
korkuyorsun ki dedim. Düşük tehlikesi geçirdiğim için söylemediğini, babamın
bunu bildiğini ama kendi isteğiyle bu cezayı çekmek istediğini söyleyip, beni
üzmemeye çalıştı.
Arkasında dev gibi borç yığını ile kaldığını bilmiyordum.
Hâlbuki içim kan ağlıyordu. Ama beni üzen; babamla
yaşadıklarımız mı yoksa yaşayamadıklarımız mı bir tülü karar veremiyordum. Yetişkin
ayakları üzerinde bir kadın olduğumu biliyordum. Buna rağmen arkamda beni
anlayan ve beni destekleyen bir aileminolmasını çok isterdim.
Alıştık diyordum dilimle ama alıştıklarımın acısı yüreğimde
dağ gibiydi.
Sürekli annemin bu duruma gelmesine üzülüyordum. O çok iyi
yürekli bir kadındı. Babamda öyleydi ama yıllar sonra kişilik bozukluğu
olduğunu öğrendiğimizde anlayabilmiştik.
Sonra bunun benim için fırsat olduğunu ve Mayısta doğum
yaparsam Haziran Temmuz gibi memlekete gidebileceğimi, hem anneme destek olabileceğimi
hemde annemin yanında daha iyi toparlayacağımı düşünerek daha iyi düşünmeye
çalışıyordum.
Evde mutsuz, işte öfkeliydim. Kızımın okulunda sorunlar
devam ediyordu. Ben kahvesini fotoğraf çekip mutluluk paylaşan biri değildim.
Mutlu olduklarım paylaşamayacak kadar değerliydi. belkide bir kahvenin
yanındaki sohbet, içini dökebildiğin, yargılamayan, beklentisi minimal insanlar
beni daha çok mutlu ediyordu.
Hayat bir gösteri merkezi değildi. Yaşamdı, içtenlikti ve
hakikati görebilmekti. Birçok olayda sessiz kaldım. Çünkü bence en büyük cevap
sessizlikti.
Öyle olmuyordu. Ne kadar uzak kalmaya çalışsam da olmadı…
Okul bitince rahatlayacaktık. Başka bir okul yeni umutlar vaat
ediyordu. Doğum sonrası kızımla ilgili sorunların biteceğine emindim.
Bu ruh halim yerini sakinliğe bırakacaktı.
İş çok stresliydi, işsizlikte öyleydi ama çocuklarımla olup
hayatı öğrenmelerine yardımcı olacaktım.
Ruh halim bebeğim için bambaşka şeyler söylerken ilk çocuğum
için bambaşka şeyler düşünüyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder