14 Aralık 2018 Cuma

Gerçekler




İşe başladığım da; İnatçı, dediğim dedik kafasına koyduğunu yapan bir Püskül idim.

Şu an’a kadar yaşadığım hayatın üçte ikisi memlekette geçtiyse, üçte biri de İstanbul’un göbeğinde, kozmopolit bir semtte geçmiştir. Sanırım gelişme kısmı budur.  Bol virgüllü az noktalı, bazen ünlemli yazılar için, yazacaklarımı saklamak istiyorum.

Dr. Örtger ve Dr. Gacet henüz yerime çalışacak elemanın hazır olmadığı ve bir süre daha birlikte çalışmamız gerektiğini düşünüyorlardı. Dr. Gacet için gitmem daha büyük bir kayıptı. Çünkü Dr.örtger için yaptığım iş çok basitti, herkes yapabilirdi.
Ben ise bundan sonra hayatımın nasıl şekilleneceği konusunda hayaller kuruyor, geleceğin korkusunu veren paranoyak düşüncelerimden sıyrılmaya çalışıyordum.
Kolay değildi, olmayacaktı ama hep istediğim hayat buydu. Bir gün bu kadar yoğun çalışmaktan kurtulacak, çocuklarımla her yere gidebilecek, zaman mekân kısıtlaması yapmayacaktım.
En önemlisi, boş vakit denen şeyin ne olduğunu öğrenecektim. Kızımın toplantılarına gidebilecek, tiyatro, sinema ve etkinlikler için bol bol fırsat bulacaktım.
Doğum raporumu almaya gittiğim devlet hastanesinde, hamileliğimin normal olduğunu söylediler. Halsizdim ama bunu yoğun çalışmaya ve o dönem eşimin uzak olan işyeri için mesai saatine yakın yol gitmek zorunda kalması nedeniyle sıkıştırılmış bir şekilde yaşadığımız hayata bağlıyordum.
Rapordan iki gün önce kendi doktoruma gitmiş ve bu hamileliğimin ilk hamileliğim gibi olmadığını kendimi halsiz ve mutsuz hissettiğimi söylemiştim. Doktorum bunun psikolojik olduğunu söylemiş ve beni psikologa yönlendirmişti.
Raporumu alıp işe gittiğimde çok iyi değildim. Halsiz bitkin ve uyumak için bir yerler arıyordum. Bunu ev hastane ve iş arasında yaptığım yürüyüşe başlamıştım. Laboratuar koltuğunda otururken gelen bir hasta doğum yapacak gibisin yanakların kızarmış dediğinde gülecek halim yoktu.
Çalışma arkadaşım bu böyle olmaz, Dr. Gacet’a söyleyelim sana bir müdahale etsinler dediğinde yarın aynı olursam söylerim, yorgunum deyip uyuduğumu hatırlıyorum.
O akşam eve giderken yine yürümeyi tercih etmiştim. Ama yarı yolda halim kalmamıştı. Otobüse bindim, bunaldım yarı yolda inip yürümeye karar verdim.
Kızımın dersi için gerekli fotokopiyi alacak, birazda temiz hava alacaktım. Yolda işimi hallettim ekmeği alıp eve gittim. Merdivenleri çıkamıyordum. Biraz dinlendim ve ikinci kata yavaş yavaş çıktım. Kızımı kayınvalidemin evinden (kapı komşum)alıp eve geçtim.
Eşim o akşam arkadaşlarıyla plan yapmıştı. Ve gitmeden önce nasıl olduğumu sormuş ‘’İyi değilim ama yorgunum dinlenmeliyim.’’deyip. Eve gelmesinin gerekmediğini söylemiştim.
Kızım ise heyecanla ödevini yapmak için beni bekliyordu. Ödevi yaparken uykum geldi. Uyandığımda eşim gelmiş ne olduğunu sormuştu. Yorulduğumu ve uyumak istediğimi söylemiştim. Belim ve bacaklarım ağrıyordu. Bir ağrı kesici içip uyudum.
Tüm gece kabuslarla geçti. Sabah uyandığımda ise kendimi nasıl hissettiğimi hatırlamıyorum ama bir gariplik olduğunun farkındaydım. Kızıma hasta olduğumu ve doktora gitmemiz gerektiğini, babasının onu okula bırakacağını beni merak etmemesi gerektiğini söylemiştim. Onlar okula gittiğinde duş almış hazırlanmıştım. Dr Gacet ‘a haber vermeliydim hem işe gidemeyeceğimi hem de anormal bir durum olduğunu. Haber verdim o da doğum olmaz, müdahale ederler diye söylemişti. Bizde öyle düşünüyorduk.
Neden kendi doktorumu aramadığımı, hastanesine gitmediğimi – iyi ki öyle yapmışım- hatırlamıyorum.
Hastaneye vardığımızda doğumun başladığının ve çok erken olduğunu, doğum sonrası bebeğimin başka bir hastaneye nakledilmesi gerekebileceğini öğrenmiştik.
Biz doğuma gelmemiştik ki, hazır değildik. Kimseye haber vermemiştik.Cemo ne yapacağını şaşırmış durumdaydı.Özel bir hastaneye gidip doğumu orada yapmamızı düşünüyordu.Dr.Gacet’ i arayıp durumu anlattım. Dr.Sonic ile görüşmüş ve bana başka bir hastane ayarlamışlardı. Bu arada devlet sisteminin ve vardiya değişimin arasında kalmıştık.
Neyse ki; aklı başında bir doktor oraya kadar gitmemin bebeğe ve bana zarar vereceğini söylemişti. Bende gitmek istemiyordum.
Cemo ile birbirimize baktık. O perişan haldeydi. Yalnız başına, eşyalarım elinde kalmış, kafası karışmış, ne yapacağını şaşırmış durumdaydı.
Annem 400 km uzaktaydı. Sonuç ne olacaktı?
Ben ise camı açık ve sırtıma rüzgârı vuran beş gebeli, sancı odasında bir perdenin arkasında, vardiya değişimini, doktor ebe devir teslimini bekliyordum. Ağlıyordum…

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Devamini bekliyorum ve benim de dise dokunur anlarim var bu konuda. Su anda da cok sukredecek sebebim