4 Haziran 2015 Perşembe

OKUL YOLU DÜZ GİDER -3

İnsan, dönüp geriye baktığında, geçmişi hatırladığında, yaşadığı şeylerin anlamını bugünde daha iyi görebiliyor. O zaman hissettiği, kendini tuhaf hissettiren duygunun bugün ne anlama geldiğini bilmek ve haklı olduğunu görmek sanırım büyümek!
İlçedeki öğretmenim ile ilgili hep tuhaf hislerim vardı. Bir gün bir arkadaşım hakkında ‘Ben ders anlatıyorum o sıranın altında kitap okuyor. İşte görün çalışmak ne demek .’ demişti. Bende ‘Onun yaptığının doğru olmadığını, aslında onu dinlemesi, kitabı teneffüste okuması gerektiğini söylemiştim.
Şimdiden baktığımda; sınıfımızda okuma yazmayı bilmeyen bir arkadaşımız ve sosyo ekonomik seviyesi iyi olmayan birçok arkadaşımız vardı. Bence o dönemlerde ne kadar imkânlar şimdiki kadar yeterli olmasa da bir bireyi toplumsal düzene kazandırmak topluma çok büyük bir katkı olurdu.
Öğretmen ders anlatırken, sıra altında kitap okuyan, arkadaşım şu an matematik öğretmeni oldu. Öğretmenin sınıftan seçip özel ders verdiği Anadolu lisesini kazanan arkadaşlarımda şimdi öğretmen oldular.
Artık birçok şeyi öğrenmeye başlamıştım. En önemli farklar; arkadaşlarımın annelerinin okula gelip gitmeleri ve okul yaşantısındaki farklılıklardı.
Etekleri pilili, yanında fiyongu olan mavi önlüğüm ve annemin ördüğü birkaç yaka dantelim vardı. Eskiden ne giydiğimin önemi yoktu. Ama şimdi ayakkabılar, önlükler, çantalar, kalemlikler ve yakalar öğrenciler arasındaki sosyoekonomik farkı fark ettiriyordu.
Benim için bunun bir önemi olmaya başlamıştı. Aileler çocuklarıyla çok ilgiliydi. Şöyle düşününki öğretmenler günü hediyesi olarak çaydanlık bile getiren vardı. Hala saçma buluyorum bunları. Ben öğretmenime; bahçeden kopardığım zambağı yada alabildiğim en iyi kalemi götürürdüm.
Şimdi velilerin öğretmenlere yapmaya çalıştıkları öğretmenler günü hediyesi olayına o zamandan karşıydım. Bu çocuğun içinden geçen, çocuk için önemli bir şey olmalı ve yıllarca saklanabilecek bir şeyde olmasına gerek yok!
Tarkan’ın yeni meşhur olduğu, gazetelerin kasetçalar dağıttığı ama bunun için büyük kuyrukların aşılması gerektiği yıllardan bahsediyorum.
Bahçenin dışında arabasında tost satan amcanın en lezzetli, salçalı tostları yaptığı ve öğrencilerin sıra ile nöbetleşe sınıflardan seçilerek kantini işlettiği okul yıllarından bahsediyorum.
O zamanlar jelibonların zararlı olduğunu düşünmezdik çünkü almak için para biriktirmek gerekiyordu.
Küçük şeyler yapmak için birikimlerin gerektiği yıllar.
Eskiden dağ bayır dolaşıp, kuzukulağı toplayıp salata yapıp arkadaşların bahçesinde yediğimiz günlerin yerini artık ilçede oturan arkadaşların annelerinin hazırladığı mükemmel doğum günü partileri ve bu partilere katılabilme şansı elde etme çabaları almıştı.
23 Nisan törenleri daha kalabalık ve tüm ilçeyi sıralar halinde dolaşma ile başlar ardından ilçenin top sahasında gösteri ve konuşmalarla bitirilirdi. bir 23 nisanda yeşil elbisemle İtalyan olmuştum. En çok aklımda kalan İspanyol arkadaşların kıyafetiydi. Neon renkli çantası olan, mavi gözlü Fatma Girik benzeri arkadaşımın annesi ona parmak zilleri bile almıştı.
İşte o neon renkli çantası olan kız arkadaşım bir kez annesiyle bize gelmişti. Kardeşi de vardı. Evin arka bahçesinde erik toplamış ve çok eğlendiğimiz bir gün geçirmiştik. İtiraf etmeliyim ki bu arkadaşım gerçekten iyi yürekli ve anaç bir insandı. Hala Samimi yetisini kaybetmeyen, iyi ilkokul arkadaşlarımdan biridir.
Bu dönemlerin bana en iyi öğretisi insanlar arasında çok büyük farklılıklar olduğuydu. Her bakımdan çok büyük şart farklılığı olduğunu öğrendim.
Ve ilçenin en iyi okullarından birinde yılsonu eğlencesi yaptık.Köşem pastanesinde bütün sınıf pasta yiyerek ortaokula geçmiştik.
Büyüyorduk, öğreniyorduk daha büyüyecek ve yepyeni şeyler öğrenecektik.
 Kardeşim okulların kapanmasına yakın, bir 4 Haziran günü doğup bana ablalığı armağan etmişti.
Arkası yarın…



Hiç yorum yok: