18 Haziran 2015 Perşembe

NİYET

Doksanlı yıllarda bir ramazan günüyü. Sabahçıydım. Öğlen çıkıp köy sapağından geçen Biga otobüsüne bindim. Köyün sapağında indim. Oruçluydum. Annem yine kaymaklı yuka aşı, yanına hoşaf yapmıştı.
Yuka aşını dedem severdi. Üstüne mutlaka peynir rendelenir içine kaymak ve tarhana konulurdu. Hepimiz severdik. tıpkı kuskusu sevdiğimiz , annemin yaptığı kıymalı biberi  sıcak pidenin içine koyduğumuz gibi…
Her Ramazanda olduğu gibi davul çalmış dedem salona gelip sofraya bağdaşını kurmuştu. Ninem geldi annem beni abimi kaldırdı. Annem yine güzel şeyler yapmıştı. Belki yemeyiz diye kahvaltılıkta hazırdı.
Ne kadar oruç tutmak bana zor gelse de, iftar ve sahur yemeklerini çok severdim. O gece sahura kalkıp oruca niyetlenmeden yatmıştım. Hiç niyetlenemiyordum. Çünkü ya bozarsam düşüncesi, 60 güne tekabül ediyor ve 60 günü gözüm kesmiyordu.
Sapakta indim. Köyün yolunda yürümeye başladım. Güneşte vardı. Sanırım Mart ayıydı. Terzi Mehmet amcanın evini geçip yokuşa doğru tırmanmaya başladığımda, orucumda zorlanmaya başlamıştı.
Yokuşu çıktım. Zekeriya dayının- herkes Zekeriya dayı derdi- çeşmesinde, biraz durakladım. Yüzümü yıkadım. Orucumu bozmak istemiyordum. Çeşme ne güzel akıyordu, güneş ne güzel yakıyordu.
Demir borudan akan suya yanaştım. Yüzümü yıkadım. Biraz dudaklarımı ıslatmalıydım. Okul çantam çok ağırdı. Sırtımdan otların üzerine bıraktım. Dudaklarımı ıslattım. Ağzımı çalkalasam ne olacaktı ki? Ağzımı çalkaladım.
Nedense çeşmede geçirdiğim zaman sonrasında, oruç daha zor gelmeye başladı. Yokuşu çok zor çıktım. Eve gittiğimde ya abim dilimi oruç tutup tutmadığım için kontrol ederse diye koşarak kuruttum. Nedense benim oruç tutmam için çok baskı vardı. Ama ben istemeden tutmak istemiyordum.
Annem, komşular vardı evde. Akşam, bizim evde tüm köye iftar verilecekti. Bahçede kazan kaynıyordu. Kadınlar bir yandan pilavlık ayıklıyor bir yandan akşam hazırlıkları için anneme destek oluyorlardı.
Eve girdim. Kapıdan girişteki küçük odaya çantamı attım. Divanlı odaya –misafir odası- girdim. Neden bilmiyorum ama orası serin olması beni çekmişti.
Biraz uzandım. Kadınlar durmadan eve gidip geliyorlardı. Kabak tatlısı üzerine ceviz dökülüp tabaklara pay edilmiş mutfak tezgâhında ezan saatini bekliyordu. Yaprak sarmaları daha sirkeli sarımsağı dökülmemişti. Bir kaç gün önce konu komşu toplanıp sarılmıştı. Akşamdan pişirilmişti. Oda tezgâhta soğuklar bölümündeydi.
Canım sıkıldı yapacak hiçbir şey yok gibi geliyordu. Karnım acıkmış ve susamıştım. Bir anda duvarın içindeki dolabı açtım. Şeffaf şeker poşetinin mable çikolatalar vardı. İçleri beyaz, dışları çikolatalı olanlardan.
Annem akşam Kuran okunduktan sonra teravihe gitmeden konuklara gül suyu ile dağıtmak için almıştı. Çok güzel görünüyordu. Poşeti açtım. İçinden akşam için bir tane ayırdım. Poşeti dolaba koydum. Dayanamadım. İçini açıp kokladım. Off çok güzel kokuyordu. Dayanamadım. Dilimde tadımı alırsam, abim dilimi kontrol ettiğinde kendimi ele verebilirdim. Bir parça koparıp, boğazımdan içeriye attım. Canım çok çekmişti. Yeter bir tane dedim, orucumda bozulmamıştı, kimsede anlamayacaktı. Bir parça, bir parça daha derken bir tane boğazımdan geçti.
Akşam vakti ev hareketlendi. Fırının yanında ekmekler kesiliyor, salata hazırlanıyor, tabaklara dağıtıp, siniler ve sofra bezleri odalara seriliyordu. Köy kahvesinde ve camisinde verilecek iftar sofrası için erkekler gelmeye başlamıştı.
Gençler geldi, sofralar tek tek taşındı. Annemin serdiği kırmızı kilimler naftalin kokuyordu. Bu bildiğimiz misafir kokusuydu. Sofra bezlerinin üstüne teker teker siniler ve insanlar yerleşmeye başladı.
Sütlü çorba, salata, nohut yemeği, bulgur pilavı erik hoşafı, kabak tatlısı ve yaprak sarması , Ramazan ayının iftar sofralarının  daimi menüsüydü.
Herkes sofralara yerleştikten sonra, ben ninemlerin evinde yer buldum. Arkadaşlarla oturduk. Akşam ezanı olmasını bekledik. Ezan okunmaya başladığında, salatanın üzerindeki zeytinlerle orucumu açtım.
Yemekler bitti herkes sofradan kalkmaya namaza durmaya başladı. Dışarıda kadınlar sinileri topluyor imece usulu bulaşıkları yıkıyorlardı. Yaşlılar namazı kılıp Kuran okumaya hazırlanıyorlardı.
Annemin sehpasının üzerine örtü serilip Kuran koydular. Herkes eline okuma kitabı alıp okumaya başladı. Tütsü gezdirildi. Salavat getirildi. Mable çikolatalar dağıtıldı. Bitti. Gidecekler teravihe gitti.
Bulaşıkları yıkayan kadınlar yatsı namazını kıldı. Onlarda teker teker gittiler. Misafirlerin kokusu kaldı sadece…
Uyandığımda sahurdu. Annem yuka ve ayran yapmıştı. Yuka’nın kaymağı ve peyniri boldu. Çok zor kalktım. Kaşık kaşık yedim dedem kuskus istedi ertesi güne. Annem olur dedi. Gorcu’nun yemeğini götürdü dedem . bekleyemedim yedim. Hemen yattım.

Yine niyetlenmedim…

Hiç yorum yok: