NİYET
Doksanlı yıllarda bir ramazan günüyü. Sabahçıydım. Öğlen
çıkıp köy sapağından geçen Biga otobüsüne bindim. Köyün sapağında indim. Oruçluydum.
Annem yine kaymaklı yuka aşı, yanına hoşaf yapmıştı.
Yuka aşını dedem severdi. Üstüne mutlaka peynir
rendelenir içine kaymak ve tarhana konulurdu. Hepimiz severdik. tıpkı kuskusu
sevdiğimiz , annemin yaptığı kıymalı biberi
sıcak pidenin içine koyduğumuz gibi…
Her Ramazanda olduğu gibi davul çalmış dedem salona
gelip sofraya bağdaşını kurmuştu. Ninem geldi annem beni abimi kaldırdı. Annem
yine güzel şeyler yapmıştı. Belki yemeyiz diye kahvaltılıkta hazırdı.
Ne kadar oruç tutmak bana zor gelse de, iftar ve
sahur yemeklerini çok severdim. O gece sahura kalkıp oruca niyetlenmeden
yatmıştım. Hiç niyetlenemiyordum. Çünkü ya bozarsam düşüncesi, 60 güne tekabül
ediyor ve 60 günü gözüm kesmiyordu.
Sapakta indim. Köyün yolunda yürümeye başladım. Güneşte
vardı. Sanırım Mart ayıydı. Terzi Mehmet amcanın evini geçip yokuşa doğru
tırmanmaya başladığımda, orucumda zorlanmaya başlamıştı.
Yokuşu çıktım. Zekeriya dayının- herkes Zekeriya dayı
derdi- çeşmesinde, biraz durakladım. Yüzümü yıkadım. Orucumu bozmak
istemiyordum. Çeşme ne güzel akıyordu, güneş ne güzel yakıyordu.
Demir borudan akan suya yanaştım. Yüzümü yıkadım. Biraz
dudaklarımı ıslatmalıydım. Okul çantam çok ağırdı. Sırtımdan otların üzerine
bıraktım. Dudaklarımı ıslattım. Ağzımı çalkalasam ne olacaktı ki? Ağzımı
çalkaladım.
Nedense çeşmede geçirdiğim zaman sonrasında, oruç
daha zor gelmeye başladı. Yokuşu çok zor çıktım. Eve gittiğimde ya abim dilimi
oruç tutup tutmadığım için kontrol ederse diye koşarak kuruttum. Nedense benim
oruç tutmam için çok baskı vardı. Ama ben istemeden tutmak istemiyordum.
Annem, komşular vardı evde. Akşam, bizim evde tüm
köye iftar verilecekti. Bahçede kazan kaynıyordu. Kadınlar bir yandan pilavlık
ayıklıyor bir yandan akşam hazırlıkları için anneme destek oluyorlardı.
Eve girdim. Kapıdan girişteki küçük odaya çantamı
attım. Divanlı odaya –misafir odası- girdim. Neden bilmiyorum ama orası serin
olması beni çekmişti.
Biraz uzandım. Kadınlar durmadan eve gidip geliyorlardı.
Kabak tatlısı üzerine ceviz dökülüp tabaklara pay edilmiş mutfak tezgâhında
ezan saatini bekliyordu. Yaprak sarmaları daha sirkeli sarımsağı dökülmemişti. Bir
kaç gün önce konu komşu toplanıp sarılmıştı. Akşamdan pişirilmişti. Oda tezgâhta
soğuklar bölümündeydi.
Canım sıkıldı yapacak hiçbir şey yok gibi geliyordu.
Karnım acıkmış ve susamıştım. Bir anda duvarın içindeki dolabı açtım. Şeffaf
şeker poşetinin mable çikolatalar vardı. İçleri beyaz, dışları çikolatalı
olanlardan.
Annem akşam Kuran okunduktan sonra teravihe gitmeden
konuklara gül suyu ile dağıtmak için almıştı. Çok güzel görünüyordu. Poşeti
açtım. İçinden akşam için bir tane ayırdım. Poşeti dolaba koydum. Dayanamadım. İçini
açıp kokladım. Off çok güzel kokuyordu. Dayanamadım. Dilimde tadımı alırsam,
abim dilimi kontrol ettiğinde kendimi ele verebilirdim. Bir parça koparıp,
boğazımdan içeriye attım. Canım çok çekmişti. Yeter bir tane dedim, orucumda bozulmamıştı,
kimsede anlamayacaktı. Bir parça, bir parça daha derken bir tane boğazımdan
geçti.
Akşam vakti ev hareketlendi. Fırının yanında
ekmekler kesiliyor, salata hazırlanıyor, tabaklara dağıtıp, siniler ve sofra
bezleri odalara seriliyordu. Köy kahvesinde ve camisinde verilecek iftar
sofrası için erkekler gelmeye başlamıştı.
Gençler geldi, sofralar tek tek taşındı. Annemin serdiği
kırmızı kilimler naftalin kokuyordu. Bu bildiğimiz misafir kokusuydu. Sofra bezlerinin
üstüne teker teker siniler ve insanlar yerleşmeye başladı.
Sütlü çorba, salata, nohut yemeği, bulgur pilavı
erik hoşafı, kabak tatlısı ve yaprak sarması , Ramazan ayının iftar
sofralarının daimi menüsüydü.
Herkes sofralara yerleştikten sonra, ben ninemlerin
evinde yer buldum. Arkadaşlarla oturduk. Akşam ezanı olmasını bekledik. Ezan okunmaya
başladığında, salatanın üzerindeki zeytinlerle orucumu açtım.
Yemekler bitti herkes sofradan kalkmaya namaza
durmaya başladı. Dışarıda kadınlar sinileri topluyor imece usulu bulaşıkları
yıkıyorlardı. Yaşlılar namazı kılıp Kuran okumaya hazırlanıyorlardı.
Annemin sehpasının üzerine örtü serilip Kuran koydular.
Herkes eline okuma kitabı alıp okumaya başladı. Tütsü gezdirildi. Salavat getirildi.
Mable çikolatalar dağıtıldı. Bitti. Gidecekler teravihe gitti.
Bulaşıkları yıkayan kadınlar yatsı namazını kıldı. Onlarda
teker teker gittiler. Misafirlerin kokusu kaldı sadece…
Uyandığımda sahurdu. Annem yuka ve ayran yapmıştı. Yuka’nın
kaymağı ve peyniri boldu. Çok zor kalktım. Kaşık kaşık yedim dedem kuskus
istedi ertesi güne. Annem olur dedi. Gorcu’nun yemeğini götürdü dedem .
bekleyemedim yedim. Hemen yattım.
Yine niyetlenmedim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder