22 Haziran 2015 Pazartesi

Doğdum doyamadım

Önce mum yanıyor, karanlığı aydınlatıyor. Karanlıkta görünmeyenlerin görünmesini sağlıyor Mum eriyor eridikçe kendini güçlendiriyor. Aydınlığın verdiği ve kendi ışığıyla hem eriyor hem yanıyor ama damla damla şekilleniyor.
Ve o mum sönene kadar aydınlandığıyla, aydınlattığıyla oluyor.
Mum gibi bu ömrüm. Kaç kez annemden doğduğum günün hikâyesini dinledim. Ramazanda, sabah beşte doğurmuş beni…
Hastanede doğmuşum ilk gebeliği evde imiş, beni şanslı addetmiş. Dedem götürmüş onu doğuma. Gece boyu sancı çekmiş. Babamın maaşıyla mama param ters orantılı imiş. Babam beni çok severmiş. Selvet amca kızına Semra adını koydu diye dedem Semra koymuş adımı, babam Özlem istemiş ama annem doğuma gelmedi diye babamı değil dedemi dinlemiş.
Aksiydim, asiydim söz dinlemezdim. Ahh ne zor çocuktum. Kızım doğduğundan beri annemi daha iyi anlıyorum. Olmayanı isteyen, olanı beğenmeyen aykırı bir ruhla nasıl yaşanır?
İyisiyle ,kötüsüyle, yanlış ve doğrularımla, hatalarımla yaşadım.şimdi ne diyelim nice  32 ‘ler dolsun gitsin inşallah.
Bana sorsanız; ne istersin diye.
Mehmet dedemle, Salim dedemle olmak isterdim. Maviş ninemle daha çok vakit geçiriyor olmak isterdim.
Annemle babamla yer sofrasında daha çok yemek yemek isterdim. Dedemle daha çok tarlaya gitmek, odun kesmek, inek gütmek, yuka aşına kaşık yarıştırmak isterdim.
İşte o mum yanıyor. Damla damla eriyip kaybediyor kendini, yine kendinden parça oluyor her bir parçası…
Doğup ta doyamadıkların gidiyor her damlasında. Doğdum da doyamadıklarım var benim!
Bir ömür böyle geçiyor. Hep dilekler nice yıllar olması yolunda. Evet, nice yıllarım olsun.
Sevdiklerimle, doyamadıklarımla nice yıllarım olsun. O mum sönene kadar nice mumlar üfleyebilmem dileğiyle…


Hiç yorum yok: