OKUL YAZI DİZİSİ -5
Ortaokula
başladığımda şehir hayatının ve çeşit çeşit insanlar olduğunun daha bir farkına
varmıştım..
Okulumuz
ilçenin pilot okuluydu. Kocaman bahçesi, futbol, voleybol sahası, bilgisayar laboratuarı,
müzik laboratuarı, büyük bir kantini, yatılı öğrencilerin kaldığı yurdu,
öğretmenlerin lojmanları ve resim öğretmenimizin yaptığı vitraylar, resimlerle
süslü kocaman bir girişi vardı.
Hatice teyzenin erkek kardeşiyle birlikte işlettiği kantinin simit arasına salça sürülerek yapılan
enfes simit tostları vardı.
Beden derslerinde
kızların soyunma odası vardı. Erkekler ise bu işi sınıflarda hallederlerdi.
İlçenin en
taşkın, en keskin kokulu Kocabaş Çayının kenarında kurulmuştu. Birçok köyden
benim gibi gelen öğrenciler vardı. Ayrıca yatılı olarak gelip okuyanlarda
vardı.
Şimdilerde düşünüyorum
da babam kesinlikle bu okulda okumamız için emek sarfetmişti. Ama bir şeyi
unutmuştu. Kaçıncı sınıfa gittiğimizi bilmiyordu. Montumuz ya da ayakkabımız
olduğunu da…( Bu kısım bir anıdan ibarettir ve iki kişi bilir.)
Köyden geldiğimiz
için tam gün eğitim aldığımız okulda yol sıkıntısının yanında öğle arası yemeği de sıkıntıydı. Bir ara yatakhanenin
yemekhanesinden yemek yedik. Bazen arkadaşların davetlerinin kabul ederdim.
En çok
arkadaşım Hüsniye’nin evine gittiğimde yediğim karnabahar yemeğini ve Simge
arkadaşımın annesinin titizliğini, düzenini hatırlıyorum. Hanife, Birsen, Esra,
birçok kişinin evine yemeğe gitmişliğim ve gözlemlemişliğim vardır.
Tam gün
eğitim alıyorduk. Saat 9 da dersler başlıyor, doya doya oynadığımız tenefüsler
ve beden eğitimi derslerimiz oluyordu. Öğle yemeği aralıksız 1 saatten fazla
bile sürüyordu.
Yaz aylarında
ismet İnönü parkında ya da yanındaki düğün salonunun olduğu Atatürk parkının
çam ağaçlarının altında otururduk.
Park marketin
salçalı tostlarını, gemici bakkalın poşete doldurulup, ağzının mumla
yapıştırıldığı çerez paketlerini yırtarak açar, tost sonrası katık yapardık.
Cezaevinin oradan,
ismet İnönü parkının yokuşundan aşağıya koşarak inerdik. Parkta oturmakta
yasaktı. İyi kızlar okulda yemeğini okulda yerdi. Ben hiçbir zaman iyilikle
bağdaştıramadım.
Önceleri servis
okuldan almıyordu. Ya da bizim kursumuz oluyor geç kalıyor, 5 teki otobüse
biniyorduk. Ya Kocabaş çayına bir hayırsever tarafından yapılmış asma tahta
köprüden ya da ismet İnönü parkından geçerek – yolu uzatarak- koca köprüden
garaja giderdik.
Okulumuzda en
temiz sınıf yarışması yapılırdı. Kızlar ve erkekler sınıfları temizlerdik. Ben
en çok kitaplığı ve kendi dolabımı temizlemeyi severdim. Hiç bir zaman temiz
sınıf seçilmedik ama çok eğlendik.
Sabah 7
otobüsüyle geldiğimiz için okula erken gelenlerdendik. Ben genellikle kalorifer
peteklerinin üstünde uyuklardım. Yada kaçak sınıfa çıkar , nöbetçi öğretmenden
tuvalete gizlenip törene inmezdim.Her zaman değil!!
Beden eğitimi
öğretmenine ve fen bilgisi öğretmenine annemin sabah sağımından ayırdığı, pet
kola şişlerine doldurduğu sütü getirirdim.
O kadar
erken gelirdik ki, beni kapıda uykulu gözlerle karşılarlardı. Demek ki ergenlik atarlarının yanında sütçülük de ortaokuldan başlamış…
Arkası yarın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder