10 Haziran 2015 Çarşamba

OKUL YAZI DİZİSİ -5


Ortaokula başladığımda şehir hayatının ve çeşit çeşit insanlar olduğunun daha bir farkına varmıştım..
Okulumuz ilçenin pilot okuluydu. Kocaman bahçesi, futbol, voleybol sahası, bilgisayar laboratuarı, müzik laboratuarı, büyük bir kantini, yatılı öğrencilerin kaldığı yurdu, öğretmenlerin lojmanları ve resim öğretmenimizin yaptığı vitraylar, resimlerle süslü kocaman bir girişi vardı.
Hatice teyzenin  erkek kardeşiyle birlikte işlettiği kantinin simit arasına salça sürülerek yapılan enfes simit tostları vardı.
Beden derslerinde kızların soyunma odası vardı. Erkekler ise bu işi sınıflarda hallederlerdi.
İlçenin en taşkın, en keskin kokulu Kocabaş Çayının kenarında kurulmuştu. Birçok köyden benim gibi gelen öğrenciler vardı. Ayrıca yatılı olarak gelip okuyanlarda vardı.
Şimdilerde düşünüyorum da babam kesinlikle bu okulda okumamız için emek sarfetmişti. Ama bir şeyi unutmuştu. Kaçıncı sınıfa gittiğimizi bilmiyordu. Montumuz ya da ayakkabımız olduğunu da…( Bu kısım bir anıdan ibarettir ve iki kişi bilir.)
Köyden geldiğimiz için tam gün eğitim aldığımız okulda yol sıkıntısının yanında  öğle arası yemeği  de sıkıntıydı. Bir ara yatakhanenin yemekhanesinden yemek yedik. Bazen arkadaşların davetlerinin kabul ederdim.
En çok arkadaşım Hüsniye’nin evine gittiğimde yediğim karnabahar yemeğini ve Simge arkadaşımın annesinin titizliğini, düzenini hatırlıyorum. Hanife, Birsen, Esra, birçok kişinin evine yemeğe gitmişliğim ve gözlemlemişliğim vardır.
Tam gün eğitim alıyorduk. Saat 9 da dersler başlıyor, doya doya oynadığımız tenefüsler ve beden eğitimi derslerimiz oluyordu. Öğle yemeği aralıksız 1 saatten fazla bile sürüyordu.
Yaz aylarında ismet İnönü parkında ya da yanındaki düğün salonunun olduğu Atatürk parkının çam ağaçlarının altında otururduk.
Park marketin salçalı tostlarını, gemici bakkalın poşete doldurulup, ağzının mumla yapıştırıldığı çerez paketlerini yırtarak açar, tost sonrası katık yapardık.
Cezaevinin oradan, ismet İnönü parkının yokuşundan aşağıya koşarak inerdik. Parkta oturmakta yasaktı. İyi kızlar okulda yemeğini okulda yerdi. Ben hiçbir zaman iyilikle bağdaştıramadım.
Önceleri servis okuldan almıyordu. Ya da bizim kursumuz oluyor geç kalıyor, 5 teki otobüse biniyorduk. Ya Kocabaş çayına bir hayırsever tarafından yapılmış asma tahta köprüden ya da ismet İnönü parkından geçerek – yolu uzatarak- koca köprüden garaja giderdik.
Okulumuzda en temiz sınıf yarışması yapılırdı. Kızlar ve erkekler sınıfları temizlerdik. Ben en çok kitaplığı ve kendi dolabımı temizlemeyi severdim. Hiç bir zaman temiz sınıf seçilmedik ama çok eğlendik.
Sabah 7 otobüsüyle geldiğimiz için okula erken gelenlerdendik. Ben genellikle kalorifer peteklerinin üstünde uyuklardım. Yada kaçak sınıfa çıkar , nöbetçi öğretmenden tuvalete gizlenip törene inmezdim.Her zaman değil!!
Beden eğitimi öğretmenine ve fen bilgisi öğretmenine annemin sabah sağımından ayırdığı, pet kola şişlerine doldurduğu sütü getirirdim.
O kadar erken gelirdik ki, beni kapıda uykulu gözlerle karşılarlardı. Demek ki  ergenlik atarlarının yanında sütçülük  de ortaokuldan başlamış…

Arkası yarın…

Hiç yorum yok: