25 Aralık 2019 Çarşamba

ZİHİN


Bazı durumlarda aklınıza her şey sonradan geliyor. Aslında söylemek istediği başka bir durum muydu diye düşünmeden edemiyor insan. Bu takıntı durumu yeteri kadar olduğunda duygusal zekânız gelişmiş oluyor.
Sağlık düşünmemeye başladığınız da zihniniz bunu size bir oyun gibi sunuyor. Bilinçaltınız tüm olayları meydana çıkarıyor. Bu sizin ruhen sağlıksız olduğunuzun işaret!
Bir uzman olarak değil bunları yaşamış biri olarak yazıyorum. Karışık ayrıntılar içerisinde boğuluyorsunuz. Bu ayrıntıları düşünmenin de bir yaşı var bence. Aslında yaş ve eğitim ile belki de kendini tanıma ile doğru orantılı.
Yirmi beş ine kadar çok olmayan bu davranışlar yirmi beş ile otuz yaş arasında sorun olarak karşınıza çıkıyor. Bu yazdıklarım; bilimsel bir veriye dayanmıyor ama hayat tecrübesi diyelim.
Otuzunda bir rahatlama ve hayatı kabullenme süreci başlıyor. Kırklarda kim bilir nasıl oluyordur? O dönemlere geldiğimde yazıyor olursam, hislerimi aktarmak kesinlikle harika olacağına inanıyorum.
Oldum olası; lanet bir dürüst olabilme çabasında olmuşumdur. Hayatım her zaman net olmalı diye düşünüyor ve insanların davranışlarını sorguluyordum.duygularınızı rahatlıkla ifade edebilmek için karşınızdakinin bilişsel başarısı ve duygusal zekâsı olmalı gerektiğini ise fark etmem epey zaman aldı.
Kliniğe başladığımda ben tam insan değildim. Örtger hep derki ‘Otuzundan önce insan olunmuyor.’ Gerçi onun duygularını ve davranışlarını anlayabilmem ve kabullenmem için bir on yıl emek vermiş olsam da, şimdi söylemiş olduğu bazı sözleri acayip filozofça buluyorum.
Gacet ise kaç yaşında bu olgunluğa erişmiş bilmiyorum ama ne istediğini bilen duygularını, mantığıyla yoğurabilen bir insandı.
Öyle olmasaydı o ilk iş görüşmesinde beni işe almazdı.
Her zaman benim yapabileceğime inandığını hissettirdi. Benim inatçı ruhumu beceri ve başarı ile donatmam da aktif rol aldı.
Yaşadığım her sıkıntı da ve streste ona danışma ihtiyacı duyuyordum. Ama saçmalamamam gerektiğini düşünerek gereksiz ayrıntıları beynimde temizleyip, mantıklı bir soru, sorun ya da çözüm seçeneği ile kapısını çalıyordum. Ona zayıf görünmek mümkün değildi. Kendimi aptal veya cahil hissetmek ise benim inatçı ve mükemmeliyetçi ruhuma attığım bir tokat gibi geliyordu.
Bazen onun sessiz kaldığı haksızlıklar karşısında bile çok derin manalar buluyor. Olayları akışına ve zamana bırakmasının haksızlık olduğunu düşünen yanım aslında mantıklı davrandığını düşünen yanıma eziliyordu.
Örtger’i olduğu gibi kabullenmek herkes açısından zordu. Çünkü babam gibi zor ve dediğini yaptırma yetisine sahip neye kızdığını anlayamadığınız bir insandı.
Benim net ve dürüst cevap verebileceğime inanır ve net cevap almak istediğinde bana gelirdi.sorular ‘Gömleğim nasıl?’ Diye başlar benden genç görünmüşsünüz pozitif etki yaratıyordunuz cevabını alınca ‘yaşlımıyım?’ Cevabıyla bana kalırdı.
Neye kızacağını kestiremediğim zamanlarda hocam benim babam kadarsınız der. Konuyu kapatırdım. Zekâma güvenirdi ama asla beni pohpohlamazdı. Çünkü bu kısmı abartarak yapıyordu. Gacet özgüven aşılama konusunda ne kadar iyiyse, Örtger abartma konusunda o kadardı.
Ama depresyon halindeyken, aslında beceriksiz bir insan olduğumu ve bu insanların kimse olmadığı için beni çalıştırdığını düşünüyordum. Bana muhtaçlıkları yoktu.
İstediğim muhtaç olduklarını hissetmek değil benim bir işe yaradığım dürtümü doyurmaktı. Beceriksiz, yeteneksiz ve kalitesiz bir insan olduğumu düşünüyor ve yetersizliklerim içerisinde boğuluyordum. Bu kavramlar aslında kişiye göre değişebilen göreceli nitelikler olsa da ben kendime hayatı zehir etmeyi öğrenmiş bir insandım.
İlaçla birlikte sabahları sürünerek uyanmaya ve ayaklarımın ağırlığını hissederek kahvaltı hazırlamaya en azından gergin olmadan ahaliyi evden göndermeye başlamıştım.
 Bazen zihnimde; saçma sapan klinikte Örtger’e kızdığım günler aklıma gelir ohh iyi oldu ayrıldım demeye bile başlamıştım.

Hiç yorum yok: