Adımlarımı keskinleştirmem için gereken sınavlarım bitmemişti. Bitenlerden ise hiçbir halt olamayacağım belliydi. Ortaokul yıllarında zayıf almadan ama çok yüksek bir başarı göstererek mezun olmamıştım.
Sanırım sağlık meslek lisesine gidebilirdim ama babam beni 30 km ötede diğer ilçedeki okula göndermeye niyetli değildi.
Benim erkek kardeşim kadar yüksek bir performansa sahip olacağımı düşündüler. Çok yanlıyorlardı. O hayatın süzgecinden geçmek için kendini birçok şeyden elemeyi kabul etmişti. Ben kabul etmemiştim.
Daha manita yapacaktım. Artist gibi gezecek, gizli kaça sigara tüttürecek, gizli gizli kafelere gidecektim. Bunları yapmak içinde vaktimi türevlerin, entegrallerin, periyodik cetvelin, yüzey ölçümlerin ve anlamak için bilmem nerenizi patlattığınız saçma sapan tarih hikâyelerini ezberlemeye niyetim yoktu.
Bastı bacak manitayı o zaman yaptım. Her giden kötüdür. İyi olsaydı yanımda olurdu ve kimsenin bu fikrime katılmasını istemiyorum. Okulun en güzel kızlarının peşinden koşan en güzel erkekler vardı. Diğerleri de sümüklerini siliyordu.
Aslında bundan da ibaret değildi. Çevremdekilerin hepsi değil ama bir kısmı okulun popülaritesi yüksek kızlarıyla arkadaş olmak için can atarken, arkadaş olduklarında ise havalarından yanından geçilmiyordu.
Okul aile birliği başkanının kızıymış, oğluymuş. Onur kurulu üyesiymiş. Adam onurlu olabilirde çocukları diğer gençler üzerinde hiç onurlu davranmıyordu. İşte benim hazmedemediğim nokta buradaydı.
Bir gün tuvalette yüzümü yıkıyordum. Kız gerçekten güzeldi. Bilmem ne başkanının saygı duyulan afet kızı. ‘Ne bakıyorsun.’ dedi. Hiçbir şey söyleyemedim. Tersleyince’ Bakmak yasak mı?’ dedim.’Kızım seni öldürürüm.’ dedi. ‘Hadi bakalım gel meydana çıkalım, nasıl öldüreceksin görelim.’ deyince ekmekçinin kızı ve kuyrukçuları üstüme yürüdü. Bakışlarımı üzerinden kaldırmadım. Gitti ama o alaycı konuşmalarına sıkıştırmalarına devam etti.
Sadece bana değildi ama ben susmayı tercih edecek bir tip değildim. Eve gider kendimi yırtana kadar ağlar ama asla boyun eğmezdim.
Okulun bahçesinde hem kız meslek, hem sağlık meslek lisesi birlikteydi. Yani düze lise, tek lise ama çok okullu tek bahçe… Ne sahneler şahit olmuştur o bahçe…
En çok eteklerin okulun bahçesinde kısaltılıp uzatılmasına şahit olmuştur sanırım. Bu yüzden Çan Lisesi kız öğrencilerinin etek isyanı diye gazeteler ve kanallara bile çıktı.
Okul müdürü Hüseyin Bey şimdi olsa ne yapar acaba? ‘Kızlar sabah birbiriniz görünce öpüşüyorsunuz dikkat çekiyorsunuz erkekler var.’Derdi. Ya hocam şu erkeklerin kafasını bacak arasından çıkartsanız diyesim gelirdi de sesimi çıkartmazdım.
Şimdi, sosyal medya da boy boy asker, polis fotoğrafı paylaşan, vatan millet Sakarya diyen erkek arkadaşların İstiklal Marşında yaptıklarından bahsetmeyeceğim. Siz kendinizi biliyorsunuz zibidiler… Bir tanesi Milliyetçi Partiden aday düşünün işte! Görsem söyleyeceğim.
Birde ilçenin en zengin, mağaza sahibi hacı hoca adamın oğlunun terbiyesizliklerinden sonra en namuslu kız arayışına girdiğini hiç söylemeyeceğim.
Faik Hoca kahverengi montumu sallayıp ‘Bu kimin?’ diye sorduğunda, gururla meydana çıkar mıydım? Neden çıkayım? O çakmağı annem bana doldurmam için vermişti de montun küçük cebine atıvermiştim. Zaten nikotinin saklanacağı ve içileceği yer belliydi.
Faik hoca ile Hasan Hüseyin hoca şimdiki dönemde velilerin öğretmenlere höyt dediği bu dönemde çalışsaydı vallaha ne olurdu bilmem. Her şey değişti. Öğretmenler de velilerde, öğrencilerde…
Bu mevzu derin yarın devam edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder