14 Ağustos 2015 Cuma

OKUL YAZI DİZİSİ – S10


Düşündüm de ; lise arkadaşlarımı özellikle erkekleri ikiye bölerek haksızlık ediyorum. Gerçekten aile terbiyesi görmüş, insan saygısı gören nice arkadaşlar vardı. Kız arkadaşlardan ise kendini her şeye sahip zanneden erkeklere sesini çıkartabilecek cesaretliler ve yüz vermeyen akıllılar vardı.
Benim dikkatimi çeken ufak ayrıntılar. Ufak içi gıcıklayıcı ayrıntılar diyelim.
Haldun hoca, yaz aylarında, bahçede resim dersi yapardı. Nasıl zevk verirdi. Hep bir ağacım olurdu, yarısı yeşil yarısı kuru. Bence o ağaç; hayatı temsil ederdi. Origami ile arkadaşlar harika eseler çıkartırdı. Ben ağaçlara devam… Kış aylarında 17.18. yüzyıl eserlerini ve ressamlarını tepegözle anlatırdı. En çok sevdiğim Davinci’nin elleriydi onu da çizmiştim. Benzemese de çizmiştim. Ayrıca Davinci miydi? hatırlamıyorum başka bir ressamda olabilir.
Edebiyat hocası okuyup özetlememiz için bir özet defteri aldırmıştı. En az on özet çıkarmıştım hiçbir kitabı okumadan. Bir önceki dönemin öğrencilerinden özet defterleri miras kalmış olan arkadaşlara, çok yanaşırdık. Ümit Yaşar hastasıydım. Acılar Denizini defalarca okumuş şiirlerini hatmetmiştim.Kalbime hapsettim. Yıllar sonra acılar denizinde boğulup, martılara sesleneceğimi bilmiyordum. Necip Fazıl’ın Beklenen şiirine yeni sonlar yazmıştım. Şiirlerin içinde ben vardım, hayallerim ve dileklerim vardı.
Kompozisyon kâğıdına isim soy isim yazdıktan sonra öğretmenin ‘Sakla samanı gelir zamanına uyan bir kompozisyon yazınız.’ Dediğinde, aklıma; dedemlerin saman damına saman doldurdukları sıcak yaz günlerinden başka bir şey gelmiyordu.
Günlüklere, defterlere her yere yazılar yazılıyordu da , iş derse gelince uykum geliyordu.
Kimyacı,Cahide hocayı çok severdim. Benim, sayısal zekâsı yüksek kardeşimin, nasıl bu kadar alakasız bir kardeşi olabilir diye çok sorardı.’ Ben ona fiziksel olarak da benzemiyorum zaten !’derdim. ‘Ben sarışınım o esmer ben kimseye benzemiyorum aileden’ derdim.
Biyolojici, Nesibe hoca bana o kadar biyoloji dersi anlattırdı ama bir kere bile oksijen diyemedim mesela, O2 der geçerdim. Çok sabırlı kadındı vesselam…
Ramazan hoca; toplam sembolünü çok iyi anlatmıştı. Geometri ile fiziği geçin. Hiçbir halt anlamadım. Bazen aklıma geliyor da aklıma mantığı zor kavratabiliyorum.
Aslında bu işin pratiğini kavratsalardı örneklerle gösterselerdi anlayabilirdim. h yüksekliği bilmem ne özgül ağırlığı başka bir yöntem yok muydu diyemiyorum. Çünkü bende sanırım gelişmemiş nöronlar vardı.
Bedrettin hoca az takla attırmaya çalışmamıştı. Hala atamıyorum.Geçenlerde denerken boynum kopacak sandım. O zamanda gövde olarak fena değildim. Tek kusuru kulağında küpesi, ağzında sakızı ile kötü örnek olmasıydı. İnsan bir türlü ciddiye alamıyordu. Adamın işi ciddi değildi ki ya…iki takla bir ısınma zaten. Çok gülüyordu kesin bizim hareketlere…
Halt olamama yolunda ilerlerken, kaçıncı sınıfta olduğumu bile bilmeyen babam okula geliyor, kardeşim okulda nöbetçi, sınıfa gelip soruyorlar, Semra okulda değil. Geziyorum tabiî ki!Gencim ders yok bi şey yok! Bu işleri gizli yapabilenlerden olamadım. Gezdik görmeyen kalmadı. Tüttürdük duymayan kalmadı.
Şimdilerde saçımı zor tararken, bir zamanlar vücuduma birkaç parfüm sıkardım. Köyden, kuaför arkadaşım her hafta sonu saçlarıma fön çekerdi. Eteğimin pilileri bozulmasın diye her akşam ütüleyip dikerdim. Gençlikmiş yahu! Şimdi tırnaklarımı zor kesiyorum.
Şu an belli yerlere gelmiş arkadaşlarım var. Hayat hepimizi bir yerlere, savurdu. Ama benim lise yıllarımda kazandığım ve hayat boyu kapısını çalabileceğim iki arkadaşım var. Kaldığım yerden devam edebileceğiniz, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi devam edebileceğiniz iki güzel insan….
Sıra arkadaşım Senem; kaderdaşım, yoldaşım, hemcinsim, en önemlisi bıraktığın yerde eskisi gibi kalan…
Ve Yasemin; ben geldim Yasemin dediğimde, hoş geldin deyip kahveyi koyacak. Hadi bir fal bak diyecek. Yıllarca telefonla, yüz yüze görüşmesek de kaldığım yerden sohbete devam edeceğim biricik dostum.
Bütün arkadaşlarım belli bir yerlerdeler. Çalışıp hak ettiler. Ben sistemin istediğini yapmadım. Çok kitap okudum da, sistemin istediği gibi okuyup bir baltaya sap olamadım.
Okulu kazandım. Edirne sınır, kız kısmı okuyacak da ne olacak dediler. Madem okumuyorum evleneyim bari deyip, torbasını büzemediğim elalemin dilinden çıkanlara rağmen, Malatyalı Cemo ile telli duvaklı ama ağlamaklı bir düğünle evlendim.
Şimdi siz karar verin mutlu son mu? Yoksa mutsuz mu? Bundan sonrası okul hayatı diye bir şey yok. Bol patinaj çekilen bir hayat var…
Her gün diğerine eklenen, başrollerini benim oynadığım bir hayat…
Okul yazı dizisi bitti. Belki başlar bir dizi daha! Ne dersiniz?

Hiç yorum yok: