28 Mayıs 2014 Çarşamba

Ahlar Ağacı



Her satırında kendimi bulduğum , hissettiğim bu şiiri yazmak geldi içimden ...

AHLAR AĞACI

Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.
İç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah!

İç ses, diye söylendim
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız dünya
Mutlu olurduk pastel koksa.

Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!

Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.

Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah!

Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım,
İçim sıkılmasa o kadar
Tek bir satır bile okumazdım.
Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı
Bir derdi var derdim.
Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim.
Ninni derdim, ninni bebeğim!
Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini.
Plastik gözkapaklarının ardında,
Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin,
Gözyaşları da.
Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına.
Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı,
Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.

İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına,
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülür toprağa.

İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim...
                                                           
DİDEM MADAK 

27 Mayıs 2014 Salı

Hemşire Aranıyor...


    İstanbul ‘un göbek deliğinde bulunan kliniğimize tam zamanlı çalışacak, hemşire aranmaktadır. 
         Her sabah saat 10.00 ‘da kahvesi pişer, günün belirli saatlerinde, sıcak, taze çayı bulunur. İyi benzetmeler yapan Mesul Müdürümüz, Mesneviden hikayeler anlatan Şirket Müdürümüz ve kapısını açıp durmadan iş buyuran bir Diş hekimimiz mevcuttur.
          Hacı ile her gün Kabe ‘yi yüz kere tavaf edersiniz, azıcık Felsefe yapar, yaşayan, yaşamayı seven, bir çınar ağacından, hayat dersleri alabilirsiniz. Birde gözleri fıldır fıldır dönen Karlosumuz vardır. Ayrıca, hayalperest, azıcık dediğim dedik, çaldığım düdük diyen bir sekreter bozmasıyla çalışacaksın. Sert durur ama yufka gibi şeffaf , yumuşacık yüreği vardır. Her konuda yardımcı olur ama sen yardım kısmını fazla abartmamalısın! 
          İngilizce, Fransızca, Arapça, Kürtçe, İspanyolca bilmem gerekli. Ayrıntıya gerek yok , komutları bilsen , yaşını sorsan yeter. Google Translet ‘i kullanmayı bilmen, hiçbir şey bilmiyorsan , vücut dili ile anlaşabilmen yeterli .Sekreter sana her konuda yardımcı olacaktır. Yardım konusunu abartmamalısın! kendine güvenen, iletişime açık isen, mesleğimin gerektirdiği her şeyi biliyorum, bilmiyorsam öğrenirim , sorarım araştırırım diyorsan bekleriz.

          Şifremiz ; Püskül , kliniği bulduğunda , “Püskül” de ben anlarım.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

LINE’dan ücretsiz internet!

<p>D&uuml;nyanın &ouml;nde gelen mobil platformu LINE, 50MB &uuml;cretsiz internet olanağı sağlayarak kullanıcılarının iletişim olanaklarını artırmalarına ve birbirleriyle dayanışmalarına katkıda bulunuyor.&nbsp; Mesajlaşma, y&uuml;ksek kalitede sesli ve g&ouml;r&uuml;nt&uuml;l&uuml; arama, sesli mesaj, fotoğraf ve lokasyon g&ouml;ndermeyi bir arada ve &uuml;cretsiz sunan LINE, kullanıcılarına 50 MB&rsquo;lık interneti &uuml;cretsiz sunmakla kalmıyor, aynı zamanda&nbsp; internet paketi kazananlara isterlerse bunu başkalarına hediye etme olanağı da yaratıyor.</p>

<p>Yalnızca LINE kullanıcılarına sunulan kampanyaya katılmak i&ccedil;in &ccedil;ok basit ve eğlenceli bir yol bulunmuş:</p>

<p>&Ouml;ncelikle telefonunuza LINE&rsquo;ı indirmeniz gerekiyor: <a href="http://line.me/tr/download" target="_blank">http://line.me/tr/download</a></p>

<p><img src="file:///C:\Users\ssagnak\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.jpg" /><img alt="" src="http://media.boomads.com/images/offer/line1002-20142305073835404.jpg" style="float:left; height:400px; margin-left:3px; margin-right:3px; width:186px" />1) Etkinlik haftası olan 26 Mayıs - 1 Haziran tarihleri arasında LINE arkadaşlarınıza en az 3 farklı g&uuml;nde mesaj, sticker ya da fotoğraf g&ouml;nderin.</p>

<p style="margin-left:40px">2) Mesaj g&ouml;nderdiğiniz her g&uuml;n i&ccedil;in 1 puan kazanacaksınız.</p>

<p style="margin-left:40px">3) 3 puanı topladığınızda, &uuml;cretsiz 50 MB internet sizin olacak!</p>

<p style="margin-left:40px">Gerekli puana ulaştıktan sonra LINE T&uuml;rkiye resmi hesabı tarafından iki hafta i&ccedil;erisinde bilgi mesajı alacaksınız. Mesajda belirtilen alana internet paketinin y&uuml;klenmesini istediğiniz telefon numarasını girmeniz yeterli. İnternet paketi giriş yaptığınız anda ge&ccedil;erli olacak ve 24 saat boyunca kullanılabilecek. Bilgi mesajının size ulaşabilmesi i&ccedil;in LINE T&uuml;rkiye resmi hesabını arkadaşınız olarak eklediğinize emin olun. Bunun i&ccedil;in; LINE&rsquo;ın ana men&uuml;s&uuml;nde yer alan Diğer/Daha Fazlası &gt; Resmi Hesaplar b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml; kullanabilirsiniz.</p>

<p style="margin-left:40px">50 MB&rsquo;lık internet paketi, Turkcell abonesi numaralar tarafından kullanılabiliyor.&nbsp; &ldquo;Ama benim hattım Turkcell değil&rdquo; diyorsanız &uuml;z&uuml;lmeyin, bilgi mesajıyla birlikte gelen formu doldururken arkadaşlarınız ya da sevdiklerinizin numarasını girerek kazandığınız internet paketini onlara hediye edebilirsiniz.</p>

<p style="margin-left:40px">&Uuml;cretsiz internet paketinize hemen sahip olmak i&ccedil;in LINE y&uuml;kleyin! <a href="http://line.me/tr/download" target="_blank">http://line.me/tr/download</a></p>
<p><span style="font-size:80%">Bir <a href="http://www.boomads.com?client=aae27af4ccc94e60b0567ffef0391d23&amp;offerid=413" target="_blank" title="boomads" rel="nofollow">boomads</a> advertorial içeriğidir.</span><script type="text/javascript">boomads_offer_client = "aae27af4ccc94e60b0567ffef0391d23";boomads_offer_id ="413";</script><script type="text/javascript" src="http://counter.boomads.com/scripts/offer.js"></script>

23 Mayıs 2014 Cuma

Açık Kapı


Sanmayın ki gündemden kopuğum. Bildiğiniz gibi, bildiğim gibi bende takip ediyorum olanları ama insanlar bunları unutmak istiyorlar. Her şeyi, olanı biteni hepimiz biliyoruz aslında! Biliyoruz da bakmayın, uğraşmak istemiyoruz keyfimizi kaçırmasın hiç bir şey amanın! Bir yandan da sanırım çekmeye, çektikçe alışmaya başlıyoruz. Kafamıza sokmuşlar düzen bozulursa nice olur halimiz diye…
301 kişi öldü, öyle bir kaç anı yazmakla, üzülmekle bitecek bir şey değil. Ellerini kullansan 30 kere göstermen gerekir, ayaklarınla tepinsen 15 kere tepin zıpla , yorulursun değil mi? İşte öyle kötü bir durum bu kaç ailenin yaşamı değişti bilmiyoruz. Evladını evlendirmeyi düşünen anne babalar, babalarının, elinde şekerle geleceğini uman çocuklar… Kaç yaşam değişti say say bitmez…
Hepimiz biliyoruz suçlunun kim olduğunu ama bilmek istemiyoruz. Takdiri ilahi mi dediniz. Yok, takdiri ilahi 301 kişinin ölümünde! Bildiğin, sorumsuz, tek başına, 14 yıl iktidar olmuş, siyasi bir yapı ve bildiğin sorumluluklarının bilincinde olmayan insanlar var.
Bir bakın bakalım hayatınıza, “İş olsun da nasıl olursa olsun “ diyen insanlar çok değil mi? Bir de toprağından ekmek, çıkaramadığı için,” sigortalı olsun yeter “ diyen kaç kişi var? Çoook …
 İş buldum nasıl olsa diye hiç olmazsa sigortam var emekli olurum diyen o kadar çok insan var ki…
Bir işte vicdanınla çalışmak, aldığın maaşı hak etmek tabiki önemli ama sen bir yerden eşek yüküyle çalışırken, eşek yüküyle parayı götüren insanların, senin güvenliğini, canını, emeğini görmüyorsa işte orada bir sorun var demektir. Ortaya çıkan tabloda bize bunu gayet açık gösteriyor. Doğal felaket değil başımıza gelen, bildiğin bağıra bağıra gelen bir cinayet. Hepimizi biliyoruz ki değişen dünyada, değişen ülkemizin tek başına iktidar olan, maneviyatı en önde götüren, yaradan korkusunun olduğunu, her fırsatta dile getiren, ülkemizin saygıyı değersizleştiren liderleri… Bundan sonra, böyle bir cinayet olursa ne olacak? Adam sende mi diyecekler, takdiri ilahi mi diyecekler. Bırakın masal okumayı, kendi gerçeklerinizle olun, gerçekleri görün, görmeye çalışın. Az ile yetinmeyi değil de azın ne olduğunu anlamaya çalışın.
Hiçbir zaman milliyetçi olmadım. Irkımı, genimi neden, nereden almış olursam olayım, ben insanım. En azından vicdanı et parçası olarak görmüyorum. Ne yazık ki dünya değil adil olmayan; insanlar…
Doğruları kimin söylediğinin, önemli olduğu dünyada yaşıyoruz. bunları benim yazmış olmamın, düşünmüş olmamın kimin için ne ifade ettiği ise benim için önemli!
Unutmayın, unutturmayın demiyorum.Unutacağımız  , normal hayatıma hiç olmamış gibi devam edeceğimizi biliyorum .Her faili belli , felaketler gibi …  Sadece her duyduğunuza  hatta gördüğünüze inanmayın.Bu dünyayı iyiliğe , doğruluğa , güzelliğe götürecek olan sizlersiniz.


21 Mayıs 2014 Çarşamba

Birkaç Satır...



Yazıyorum…
Bazen yazdıklarımı geriye dönük okuyorum. Geçen günlerin, yılların, ayların bana hissettirdiklerini, yaşayıp yazdıklarımı merak ediyorum. Bazen kızıyorum kendime, bazen ise ne güzelmiş diyorum. Asla vazgeçmiyorum yazmaktan.
Yazdıklarım…
Ortaokulda yazdığım akrostiş şiirlerim, günlüklerim var. İlkokulda arkadaşlarıma, yazdırdığım anket defterler, hatıra defterleri hala dolabımda.  Her yaşam alanımızı, değiştirme aşamasında, kutulara girmeden önce beni hüzünlendiriyorlar. Bazı okuduklarımdan gerçekten utanıyorum, bazen aptallıklarıma kızıyorum. Geçmiş işte geçmiş gitmiş. Kalanlar sadece; harfler, kelimeler, cümleler… Bir de hissettirdikleri… Her gün yeniden yazarak bırakıyorum, geçmişe yaşadıklarımı, hissettiklerimi, istediklerimi… Tıpkı geçmişten geleceğe bırakılan bir armağan gibi…
Yazacaklarım…
Kimileri için çok saçma, kimileri için özelini açmak, kimileri için ise gereksi ama benim için çok değerli yazdıklarım. Yazdıkça rahatlıyor, rahatladıkça yazıyorum. Kalemin mürekkebi biterse sessizliktir, o mürekkebi bitirmeyi de, bitirmemeyi de bilirim. Yıllarca haykırışlarımın suskunluğu boğulmuştur içimde ve kimseye diyemediklerim, söyleyip de rahatlayamadıklarım vardır kelimelerin içinde… Yazacaklarım rahatlamaya çalıştıklarımı, rahatsız olduklarımı, cevap bulamadıklarımı yazıyorum.
Her satırım,  her cümlem, okuduğum kitaplarım gibi çocuklarıma armağanımdır.
                                                                                                                                      



BaYaN PüSKüL

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Dönmek

Ülkemizde, çevremde, tanık olduğum, haberini aldığım bütün felaketlerde ve üzücü olaylarda, İstanbul’dan gitme isteğim daha da artıyor.
Cimcime anaokuluna başladığında da aynı hisleri yaşamıştım. Okulu, ilkokulun bahçesinde, tek katlı bir bina idi. ben çalışıyordum. Allah korusun, deprem olsa, işyerindeyim, bana bişey olsa, onu kim arayacak? Ben nasıl bulurum Cimcimemi diye düşünüyor. Hep İstanbul’dan gitmek, tek katlı, küçük köy evimde , sade,yavaş bir hayat yaşamak istiyordum.
Hala devam ediyor bu isteğim bir gün döneceğim köyüme… Ve bir şeyler yapacağım. Burada kendi çapımda sadece evim, eşim, dostum, tanıdıklarım, için ürettiklerimin asıl kaynağına Anadolu insanına, saflığına, mutluluğuna gideceğim.
Aslında bu hissettiklerimi, istediklerimi Cemo’ da istese, şimdiye kadar buradan gitmiştik. Onunla olmak beni ne kadar mutlu etse de, onunla orada olmak beni daha mutlu ederdi.
İstediğim buradaki gibi bir çiftlik kurmak. Topraklarımız çok yok, birkaç tarla dedemden kalma ve almak istediğim bir arsa var. Arsayı aldığımda içine, her taşını tek tek özümsediğim, bir taş ev yaptırmak istiyorum…
Tavuklarım olsun ufak, bir bahçem, birde yanımda çocuklarım. İsteklerimi gerçekleştirmem için bir süre daha, bu tempoda çalışmam gerekiyor. Hiçbir şey yapamasam da sanırım gidip yerleşebilmek için emekliliği beklemem gerekiyor.
Bir gün İstanbul’u özlemek ve görmeye gelmek istiyorum. hergün toprağa basabilmek istiyorum. Renk renk çiçeklerim olsun. Geniş bir bahçem, birde istediğim sabun ağacı tohumlarım ağaç olsunlar.

İnşallah 

16 Mayıs 2014 Cuma

Kömür Karası


Babam, kömürcü, dedem gençliğinde birkaç ay kömür ocağında çalışmış. Babam kömür ocağında çalışmadı. Ben neredeyse ilkokulu bitirene kadar, kömür alım satımı yaptı.
Bir gün yine hayallerini gerçekleştirmek istedi babam…
Zaten çok çalışmayı sevmezdi. Büyük paralar kazanmak isterdi. Birde çocuklarına iyi eğitim aldırmayı çok istediğini biliyorum.
Çok sevdiğim, kömür kokan kamyonuyla dönüşlerinden vazgeçti. Elindeki parasını sayıp kömür parasını ayırdıktan sonra, bize verdiği harçlıkları, getirdiği muzlardan, ince belli blendax şampuanlardan vazgeçti…
Yıllar önce kömür madeni açılmış köyde, babamda annesinden dinlemiş bu ocağı. Ninem inek gütmeye gider dönüşte bir kaç kömürle dönermiş eve…
Sondajlar vuruldu topraklara… Necip amca vardı, sondajcıydı. Önce kömürü bulacaklar sonra toprakları alacaklar ve ocağı açacaklardı. Evimiz, arabamız ve babamız gitti kömür bulma uğruna.
Kömür bulundu…
Açık işletme ile topraklar kazılmaya, kepçeler kamyonlar gelmeye başladı köye. Bizim evin arka camından bir hepsini görüyorduk.
İşletme başladığında, babam bir karavan koydu işletmenin ortasına. Şimdi düşünüyorum, dedem o zamanlar babamı gözetleme niyetiyle kazı sonrası ortaya çıkan suyu, pancar motoruyla çekmeye giderdi her gece…
O gecelerden dönüşte, işçilerin köfte ekmeklerinden getirirdi bize, ne lezzetli gelirdi o soğumuş köfte ekmekler. bir gece bende gittim dedemle, karanlık, upuzun bir yol, dedem karavanda kalmamı söyledi. Beni karavanın, içine oturttu. Sakın bir yere gitme dedi, ben motoru çalıştırıp geleceğim diye ekledi.
El feneri ışığıyla, oturuyordum karavanda. Önce sarı, çamurlu çizmeleri gördüm, sonra  kirli çay bardakları, koltuğun üstüne atılmış , sarı başlıklar ,kirli formalar.Korkmuyordum dedem gelecekti nasılsa…
Uzun süre geçti, 1 saat 2 saat bilmiyorum ya da karanlıkta yalnızlık bana uzun gelmişti.İndim karavandan , hava ılıktı, rüzgar ılık ılık esiyordu.Sonsuz gibi gelen boşluğa baktım , ay aydınlatıyordu ama tünelin  sonunu göremiyordum.bağırmaya başladım “dedeeeee, dedeeee” , hiç ses yoktu, bazen bir karartı görüyor dedemin geldiğini zannediyordum ,bekliyordum, dedem gelmiyordu.
Çevredeki hayvanların sesleri geliyordu, kuşlar, baykuşlar, köpekler… Daha çok korkmaya başladım. Karavana girdim, ağlamaya başladım. bu arada ne yapacağımı düşünüyordum, bazen boşluğa doğru yürümem gerektiği, dedemin başına bir şey geldiyse yardım edebileceğimi düşünüyordum. Ağlamaya devam ediyordum, boğazım kurumuştu, bir içecek kutusunda su buldum içtim.
Artık ne yapacağım konusunda karar veremediğim ağlamaya devam ettiğim, uykumun geldiği bir anda, karavanın kapısı açıldı. Dedemin boynuna atladım. Ağladım ağladım…Dedem bana korkmamam gerektiğini söyledi , başka şeylerde söyledi hatırlamıyorum.Sırtında ocağın yokuşundan çıkardı eve geldik. Uyudum, bir daha da gitmedim.
Yıllar sonra o kömür madeni, köyden bir işçinin ölümüne sebep oldu. bizim hayallerimiz babamın hayallerine kurban oldu.
Ellerimdeki kömür karası, İstanbul’a göç etmeme sebep oldu. Bitip giden, yarım kalan hayatlara sebep oldu.
Bu kömür karası bu günde; sayısı belli olmayan yarım hayatları bıraktı geride… Ne söylesek boş ,Allah geride kalanlara sabır ve akıl sağlığı versin .

 Tarihe şöyle geçecek ; 13 Mayıs  2014 Salı günü , Balıkkesir Somada meydana gelen , maden kazası sonrasında , sayısı belli olamayan ,  işçi hayatını kaybetti.Dünya için çok büyük bir felaketti.bir daha olup olmaması takdiri ilahiye bırakıldı.




12 Mayıs 2014 Pazartesi

Eninde Sonunda

Mart ayında, Cimcime, okulda, ilçe genelinde değerlendirilen bir sınava girdi.Adı Kazanım Değerlendirme Sınavı idi.Cimcimenin sınava girdiği gün ile öğretmeninin arayıp , bu çocuk çok hasta , daha önce böyle değildi  dediği  gündü.
Evet, gerçekten hastaydı. Öksürüyordu. Ateşi yoktu. Burnu akıyordu. Geniz akıntısı öksürmesine neden oluyordu.
İlaç kullanmak daha doğrusu antibiyotik kullanmak istemiyordum. Akşamları bol ballı zencefilli ıhlamur ve mukolitik bir şurup kullanıyordum. Yani durumu biraz sürece yaymak gerekiyordu ve okulda kötü, durmadan öksüren bir çocuk olduğunu bilmiyordum.
Öğretmen arayıp, ilgilenmem gerektiğini söylediğinde okul çıkış saatine ve benim işten çıkış saatime bir saat kalmıştı.
Akşam eve gittiğimde  o gün sınav olduğunu, Cimcimeden öğrendim. Soru kitapçığını eve getirmişti. Bakmanı istemiyorum dedi. Bende o farkında olmadan baktım. Durum iyi değildi, cevapların, neredeyse yarıdan fazlası yanlıştı.
Bir hayat bilgisi sorusuna
Dün yapılan KDS sınavı hayat bilgisi sorusu ;
Tarık sınıf başkanı olmayı çok istiyor, ne yapmalı ?


A) Çok çalışmalı
B) Aday olmalı
C) Öğretmene kendini sevdirmeli


8 yaşındaki kızım bu soruda "C" şıkkını işaretlemiş.


Ben kafamdaki şıklardan hangini işaretlesem acaba?

Diye, isyanla karışık bir espri yapmıştım.
Sonuçların açıklamasını beklemiyordum. Bir aksilik olduğunu biliyordum. Sonuçlar Cuma günü açıklanmış, A4 kâğıdında , yazılı bir şekilde eve geldi.
İl geneline dikkat etmedim ama sınıfta 31 kişiden 4. olmuştu. Yani 27. oldu kızım. Ben ona hasta olduğunu, bunun bir şey ifade etmediğini, yapamadıkları konusunda ona yardımcı olabileceğimi söyledim.
Ama anneciğim hastaydım diye durmadan tekrar etti ben ne kadar anlatmaya çalışsam da içi rahatlamamıştı.
Bende her anne gibiyim. Çocuğumun başarı ve başarısızlığı beni etkiliyor ama başkalarının başarısıyla çocuğumu kıyaslamak yönünde değil. Eksik olan ne, ne yapabilirim, nasıl yardımcı olabilirim yönünde…

Annenin hırsıyla büyümez çocuklar. Sevgisiyle büyür ve mutlaka doğrusunu, yolunu bulur.
Birinci olduğunda nasıl havalara uçmuyorsak , sonuncu olduğunda da dünyanın sonu değil.
Eni sonu , hepi topu bir hayat işte akıp gidecek 

9 Mayıs 2014 Cuma

An(ı)alar Günü

Bir anneler günü yazısı yazayım dedim. Ne yazsam ne anlatsam, ne istesem?
Klinik bomboş, ortasında ben,  kimseler yok, herkes bir kenara çekilmiş, ara sıra gelen danışmanlar dışında pek bir şey yok.
Dışarısı yağmur, hafif uykum var. Ayaklarım ağrıyor. Hani Örtger gelse, Püskül eve git dinlen dese süper olur. İmkânsız işte, imkânsızın hayalini kurmakta bana düşüyor.
Analar gün geldi, gittim pazara hem kendi anama hem biricik anama bir hediye alayım dedim. Alacağım penyeler iki katı fiyatına çıkmış. ne gerek var geçsin alırım dedim bende. Bir gün hediye almakla sevgimi hissetmeyeceklerini biliyorum nasıl olsa!
Durup düşündüm ve yaşananlar torbasını kurcaladım. Bakalım içinden analar gününe dair ne yaşanmışlıklar çıkacak!
Önce annem geldi aklıma, kaç yaşındaydık hatırlamıyorum ama ona büyük erkek kardeşimle bir hediye almıştık. Büyük olasılıkla parasını eşit olarak ödemiştik. Büyük erkek kardeşimin hep benden fazla parası olmasına rağmen bir türlü hadi buda benden demezdi köfte hor!
İlçenin en meşhur, her şey bulunan, zücaciyesinden, korkutan şakalara kadar mağazasıydı, Binbir(1001) çeşit, yazıyla da rakamla da yazarlardı tabelalarına. Bizde tek aradığımızı orada bulabileceğimizi akıl etmişiz ki gidip oradan almıştık, çiçekli, Paşabahçe pasta takımını…
Çiçekli altı kişilik bir pasta takımı, annem nasıl sevinmişti nasıl beğenmişti, ben nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Yıllarca kullandı o takımı. Bir gün, mutfakta cam kapaklı televizyon vitrini devrilince, düşüp kırılmıştı beş tanesi oturup, ağlamıştı, bende onunla beraber ağlamıştım. Geçenlerde gördüm, menekşesinin altına koymuş o bir tanesini. Ah anam analar günün kutlu olsun…
Bu anıdan başka birde benim analar gününe dair bir anım çıktı torbadan.
Annem (kayınvalidem ) ile aynı evde yaşadığımız günlerden bir gün. Cimcime 2,5, Cemo 30 yaşındayken, bir Pazar günü; annem nerdeydi hatırlamıyorum, Cemo ile Cimcimeyi parka gönderdim, bende tuvaletin duvarlarını sileceğim, merdiveni, bezi, suyu, deterjanı hazırlamışım. Tuvaleti temizledim, sıra duvarlara geldi, bir duvarı temizledim. Küçücük yerde, merdiveni zor hareket ettiriyorum, diğer duvara geçtim. Merdivene çıktım. Bezi elime aldım, tam duvara başlıyordum, kapı zili çaldı. Söylene söylene iniyorum merdivenlerden. Çocuğu eğlendiremedi, işimi bitirmedim falan diye…
Kapıyı bir açtım Cemo ile Cimcimenin elinde birer tane kırmızı gül, yazıyı yazarken hala gülümsüyorum. Nasıl sevdim Cemo ‘yu, nasıl mutlu oldum. Durdum durdum şükrettim, varlıklarına…
Hayatıma, bütün zorluklara, yaşadıklarımıza, çektiklerimize rağmen bana yaşattıkları bu mutluluğa hala şükrediyorum.
Şimdiye kadar en mutlu olduğum analar günüydü. Hala aynı şeyleri düşünüyorum ama bir daha o günkü kadar mutlu olur muyum bilmiyorum.
Şimdi tek istediğim bu yağışlı havada Cimcime ile koltuğa uzanıp, kitap okuyor, miskin miskin yatıyor olmak. Bu hafta anneler günü, biz İstanbul Modernde bir arkadaşım ve kızıyla, etkinliğe gideceğiz. Anneler günü şerefine ne yaparız bilmem.

 Analar gününüz kutlu olsun. Yaşananlar torbasındaki anılar hep mutlu olsun.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Göz Göz Gözleme

         Gözlemede tarif edilir mi? Demeyin hiç!  Benim gibi bilmeyen vardır muhakkak. Bizim gözleme dediklerimiz annemin yazdan hazırladığı kartalaların içine peynir koyulup yağda kızartılması ile olurdu. Zaten aman aman gözleme yeme durumumuzda yoktu. Annemler odun fırınında her hafta ekmek yapar, yanında da tepsi tepsi peynirli, ıspanaklı, kaymaklı börek basarlardı.
           Bizde ne gözleme yapar ne de yerdik. Belki kış aylarında yapılırdı. Şehrin akışına kendini bırakmış, vakti olmayan ev hanımları, vakti bir türlü bulamayan çalışan bayanlar için gözleme; pratik, doyurucu, öğün atlayıcı, arkadaş ağırlayıcı, yolculuk geçirici bir hamur işi.
    Bu şekilde katlama biçimini ben daha önce bilmiyordum kendimce gözleme şekline getirip, tavada yapıyordum ama bu katlama biçimi, gözlem   ( krep ) tavasına uygun hem de pratik!
        Hamuru kendim açmayı, odun ocağının üzerinde saçta pişirmeyi çok isterdim. Ne dar alanda kısa paslaşmalar yaşadığımız evde nede bu şehirde yaşama şartlarında bu mümkün değil ama tabi denenebilir, ben bu deneme için , kendinden bacaklı , yer sofrası aldım bile.Denemeler ilerideki Püskül sayfalarına inşallah.
     
       Önce bir kapta 1 çay bardağı su ile 1/2 çay bardağı suyu karıştırıp hazırlayın. Yufkanızı 4 ' e bölün
Şekilde gördüğünüz gibi orta kısmına hazırladığınız harcı koyun .Ben  daha önceden yaptığım içli köftenin artan iç harcını kullandım , siz dilediğiniz gibi , peynirli , ıspanaklı, patatesli harçları yapabilirsiniz.
 Yağ ve su ile hazırladığımız harcı alt kısmına sürüp , yukarıya doğru kapatın ve Üstüne tekrar su yağ karışımından sürün.


Sol tarafını da kapatıp karışımı sürün .
Sağ tarafı da  sol tarafın üstüne kapatın, tekrar karışımı sürün.
En son üst kısmı da kapatın. Gözlemeniz hazır. Isıtılmış tavada , alt üst kısmını tereyağ sürerek kızartabilirsiniz.

Son hali yok çünkü , pişirdikten sonra , fotoğraf çekmeye vakit kalmıyor.

Afiyet olsun

1 Mayıs 2014 Perşembe

İyi kandiller

Sabah uyandığımda, bundan 11 yıl önce 28 ağustos Perşembe gecesi, Cemo ile imam nikâhımızın kıyıldığı gece geldi aklıma. O günde Regaip kandili gecesi idi. Az önce takvimi kontrol ettim doğruymuş. Babam, büyük erkek kardeşim yoktu. Rahmetli dedem vardı sadece… Cemo ile ayrı odalarda oturup, sorulan sorulara cevap vermiştik. Birde Cemo orta boy bileziği, mehir olarak vermişti bana. Orta boy neyse?
Dedem , ben ve büyük erkek kardeşim
Dedem öldü, babam köyde…Nedendir bilmem aklıma düştü sabah sabah.Aslında daha net hatırladığım bir kandil günü daha var zihnimde…
Koca ninemin ahşap merdivenlerinden salona çıkılan bölümde oyun oynamıştık. Annem hayat denilen, indirmenin altına tahtadan yapılmış sergenlerin olduğu mutfakta bir şeyler yapıyordu. “soğuk içeriye girin. ” dedi. Demir karyolanın bulunduğu, yer minderlerinin dizili olduğu, odaya girmiştik. Ocak yanıyordu, soba değil, duvarın içinde şimdilerde şömine dedikleri şey, bildiğin, saman ve toprak karışımıyla sıvanmış, içinde ateş yakılan ocak.
Koca ninem demir karyolanın altından, eski, kırmızı, plastik bir tencere çıkardı. İçinde rengârenk şekerler, akide şekerleri, bir kaç bisküvi vardı. İstediğinizi alın dedi. Birkaç şeker yedik. Kırmızı olanlar daha lezzetli gelmişti.
Dedem geldi, sonra mavi gözlü ninem. Sofra kuruldu. Şimdilerde herkes “pişi” diyor ama biz gödek derdik. Maviş Ninem, gödek yapıp dağıtmıştı, komşularda getirmişti. Her yer gödek kokuyordu.
Mutfak denilen yer

Demir karyolalı odanın camı
Eskiden banyo tesisatları böyle imiş

Evin diğer tarafından görünen kısmı
Annem ahşap sofrayı (yastac) yere koydu. Ezanı bekliyorduk. Maviş ninem, annem, koca ninem oruçluydu. Sofranın ortasına, üstünde içine, kırmızıbiber konulmuş,  eritilmiş tereyağı olan ak hamur konuldu. – ak hamur, tuzlu muhallebi gibi bir yemek çeşididir- yanına da gödek, gül reçeli…
Oruç açılacak ve ak hamur yenecekti. Ezan okundu. Oruç açıldı. Gödekler gül reçeline bandırıldı. Kaşık kaşık tereyağlı ak hamur yedik. Ilık ılık boğazımdan geçiyor, tereyağı çöken muhallebinin, üstünden aşağıya akıyordu.
Yemeği yedik, annem sofrayı kaldırdı. Ninem ve koca ninem kuran okudular, dedem camiye gitti.
Annemler namazlarını kılarken, bizde yanlarında, namaz kılar gibi yaptık. Koca ninem, demir başlıklı karyolanın altındaki tencereden, yine şeker verdi. İçleri boyayla süslenmiş tahta kaşıklarını, çıkardı. Onlarla oynadık. Kuran okunmaya devam ediyordu, ocaktan odun kokusu geliyordu. koca ninemin, demir karyolası yumuşacıktı, yastık da yorgan da sumendi. Çınar ağacı gibi kokuyordu.
Uyandığımda, kendi evimde idim. annem sobayı yakmaya çalışıyordu.
Koca ninem = Ayşe Nine; 2001 yılında vefat etti. Geride bana bir sürü anı bıraktı.
Dedem = Babamın Babası; 2006 yılında kaybettik, geride hiç silinmeyecek anılar bıraktı.
Maviş ninem = Babamın annesi; maviş gözleriyle, kendine has konuşma üslubuyla yaşama sevinciyle 83 yaşında!
Bu kandilde, hatırladıklarım bunlar. Akşam gödek yaparım, un helvası, olmayan komşularıma dağıtırım. Köyümü özledim. Allah neden şikâyet edersen seni ona hasret bırakır derler.
Bu hasret nasıl, ne zaman biter yine  Allah bilir.
Kandiliniz kutlu olsun .