1 Mayıs 2014 Perşembe

İyi kandiller

Sabah uyandığımda, bundan 11 yıl önce 28 ağustos Perşembe gecesi, Cemo ile imam nikâhımızın kıyıldığı gece geldi aklıma. O günde Regaip kandili gecesi idi. Az önce takvimi kontrol ettim doğruymuş. Babam, büyük erkek kardeşim yoktu. Rahmetli dedem vardı sadece… Cemo ile ayrı odalarda oturup, sorulan sorulara cevap vermiştik. Birde Cemo orta boy bileziği, mehir olarak vermişti bana. Orta boy neyse?
Dedem , ben ve büyük erkek kardeşim
Dedem öldü, babam köyde…Nedendir bilmem aklıma düştü sabah sabah.Aslında daha net hatırladığım bir kandil günü daha var zihnimde…
Koca ninemin ahşap merdivenlerinden salona çıkılan bölümde oyun oynamıştık. Annem hayat denilen, indirmenin altına tahtadan yapılmış sergenlerin olduğu mutfakta bir şeyler yapıyordu. “soğuk içeriye girin. ” dedi. Demir karyolanın bulunduğu, yer minderlerinin dizili olduğu, odaya girmiştik. Ocak yanıyordu, soba değil, duvarın içinde şimdilerde şömine dedikleri şey, bildiğin, saman ve toprak karışımıyla sıvanmış, içinde ateş yakılan ocak.
Koca ninem demir karyolanın altından, eski, kırmızı, plastik bir tencere çıkardı. İçinde rengârenk şekerler, akide şekerleri, bir kaç bisküvi vardı. İstediğinizi alın dedi. Birkaç şeker yedik. Kırmızı olanlar daha lezzetli gelmişti.
Dedem geldi, sonra mavi gözlü ninem. Sofra kuruldu. Şimdilerde herkes “pişi” diyor ama biz gödek derdik. Maviş Ninem, gödek yapıp dağıtmıştı, komşularda getirmişti. Her yer gödek kokuyordu.
Mutfak denilen yer

Demir karyolalı odanın camı
Eskiden banyo tesisatları böyle imiş

Evin diğer tarafından görünen kısmı
Annem ahşap sofrayı (yastac) yere koydu. Ezanı bekliyorduk. Maviş ninem, annem, koca ninem oruçluydu. Sofranın ortasına, üstünde içine, kırmızıbiber konulmuş,  eritilmiş tereyağı olan ak hamur konuldu. – ak hamur, tuzlu muhallebi gibi bir yemek çeşididir- yanına da gödek, gül reçeli…
Oruç açılacak ve ak hamur yenecekti. Ezan okundu. Oruç açıldı. Gödekler gül reçeline bandırıldı. Kaşık kaşık tereyağlı ak hamur yedik. Ilık ılık boğazımdan geçiyor, tereyağı çöken muhallebinin, üstünden aşağıya akıyordu.
Yemeği yedik, annem sofrayı kaldırdı. Ninem ve koca ninem kuran okudular, dedem camiye gitti.
Annemler namazlarını kılarken, bizde yanlarında, namaz kılar gibi yaptık. Koca ninem, demir başlıklı karyolanın altındaki tencereden, yine şeker verdi. İçleri boyayla süslenmiş tahta kaşıklarını, çıkardı. Onlarla oynadık. Kuran okunmaya devam ediyordu, ocaktan odun kokusu geliyordu. koca ninemin, demir karyolası yumuşacıktı, yastık da yorgan da sumendi. Çınar ağacı gibi kokuyordu.
Uyandığımda, kendi evimde idim. annem sobayı yakmaya çalışıyordu.
Koca ninem = Ayşe Nine; 2001 yılında vefat etti. Geride bana bir sürü anı bıraktı.
Dedem = Babamın Babası; 2006 yılında kaybettik, geride hiç silinmeyecek anılar bıraktı.
Maviş ninem = Babamın annesi; maviş gözleriyle, kendine has konuşma üslubuyla yaşama sevinciyle 83 yaşında!
Bu kandilde, hatırladıklarım bunlar. Akşam gödek yaparım, un helvası, olmayan komşularıma dağıtırım. Köyümü özledim. Allah neden şikâyet edersen seni ona hasret bırakır derler.
Bu hasret nasıl, ne zaman biter yine  Allah bilir.
Kandiliniz kutlu olsun .


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok anı biriktirmek hayatına anlam katanları tanımak için çok kalabalık olmak gerekiyor dedeler nineler , kardeşler ,teyzeleri dayılar istanbulda yaşamış olmak senin bu anlattıklarından mahrum olmak demek ,sılanın kaç anısı olacak , ya da berkenin kardeşleri bile yok üstelik o yüzden çok ama çok şanlısın püskülcüğüm bunun değerini bir hep güzellikler ile yaşa

bayanpüskül dedi ki...

Anı biriktirmek için kalabalık ailelerde yaşamak gerekli.Ne yazikki artık ne eskisi gibi nineler , dedeler var şehirleşme mi başladı , yoksa biz mi değiştik ?