13 Mart 2012 Salı

Geçmiş unutulmuyor.


Annem Cuma gününden beri benim misafirim, dedemin rahatsızlığından beri ilk kez bu kadar uzun kaldı. Aslında gitmek için can atan annem babam ha bugün ha yarın alacam demesiyle ve bizim cimcimenin ne olur kal anneanne yalvarışlarıyla kalıyor. Onunda evi var, sorumlulukları var ayrıca da köyde ninem var ona kıyamıyor. Geliş sebebi cimcimeye söz verdiği için aslında ama bizim köyde dedikodular yığılmıştır. Bizim yaramazca evlenecek diye sosyal medyaya yazanda benim yani dedikodular artsın diye bir oyundu bu aslında. Tabi ki yaramaza evlenecek ama ne zaman kendi bilir acelesi ne J
Annem burada uzun süre kalınca tabii ben eski meseleleri açıyorum. Sen bana güvenmedin, inanmadın, başkalarının söylediklerini çok umursadın bla bla… Şimdi çok kızıyorum bunlara ama o zamanlar çok ezildim herkesin söyledikleri karşısında annemde bana inanmadı tek söylediği şey bak iyi ki öyle olmuş nasıl aklı başında bir anne oldun oturdun oturaklaştın diyor. Bende fazla üzerine gitmiyorum ama o zaman benim yanlışım olduğunu düşündüğü çevrenin söylediklerinde aslında olan doğrularımı, hissettiklerimi söylüyorum.
Ben bu acıları taşımak zorunda değilim ama taşıyorum. Neler mi?
Köyün 657 sayılı devlet memurlarının ilişkisi benim yüzümden değil mesela o ebenin ebeliği yani. Sonrasında anasının beni deli diye nitelendirmesi de anasının geri zekâlılığı, komşunun da babamın yanında gelip beni suçlar tarzda konuşması onun gerçekten öküzlüğü çünkü babamın yanından ayrılıp sadece annemle konuşabilirdi.
Motosiklete binip süt satıp para kazanmak ayıp değil, kadın olabirim ama bu benim hayat için mücadele etmeyeceğim anlamına gelmiyor. Düğünlerde bir kenarda çerez satmakta.
Babamın yaramazlıkları da benim suçum değil.  Ama ben eminim ki söyleyenlerden daha şerefli, daha güvenilir bir babam var. Kimsede bir şey söyleyemez.
Bir kürtle evlendik diye Kürt cumhuriyeti kurmadık, sevdik be gezmek tozmak istedik dedikodulardan kurtulamadık evlendik. Ama iyi olmuş en azından belli bir hayat oluştu işte. Bunun için teşekkür edebilirim bu sayede evimde harika bir erkek var J
Haa bu arada düğünlerde göbek atmak ta öyle namussuzluk değil. İçimizde enerji var kardeşim nereye atıcaz.
Bu arada annem kocamla internetten tanışıp evlendiğimiz konusunda kendinde eziklik hissediyor , dile getiriyor, kardeşimin abla eniştem interneti şimdi iyi bilmiyor nasıl tanıştınız konusu tüm yeniçeriye armağan olsun. Hem ben internetten de tanışmış olabilirim ama evlenip yuvamı kurdum bunun nesi kötü, kurmayabilirdim de sizin bir tarafınıza ne kaçıyor Allah aşkına.
Pırlanta gibi ailesini seven çocuklarız.
Abim pırlantadan öte bir insan onu alan yaşadı, kardeşim desen ne olursa olsun hepimize saygılı, size saygı göstermeyebilir çünkü siz bu çocuk motosiklet kullanırken, arkadaşlarıyla gezerken serseri damgası vurdunuz ama bu çocuk sizin insanlığınız yanında sorgulanamaz bile gidin kardeşim kendi çıkmalarınıza komuta verin bizim ailemize değil.
Hey ahali yaptığınız, söylediğiniz şeylerin çoğunu içimde taşıyorum. Suratınıza tükürmüyor, çarpmıyor olabilirim ama bu unuttuğum anlamına gelmez. Kendi kıçınızı yıkayın yeter.
Neyse arkadaşlar bu yazıyı bana yazdıran patates hikâyesi şöyle;


Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: 'Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?' Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. 'O zaman' der öğretmen. 'Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin' öğrenciler bunu da yaparlar. 
         Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz! Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: 'Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi ve olay için bir patates alın, o kişinin veya olayın adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.' Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine 'Peki şimdi ne olacak?' der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: 'Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.'
        Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar: 'Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.' 'Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?' 
        Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: 'Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.


Yazan: Asude

Ben patateslerimi taşımaya devam ediyorum ama çıkartıp suratlara fırlatmak için değil.Geçmiş unutulmuyor işte ...



                                                                                                   
                                                                                             
                                                                                              

Hiç yorum yok: