KENDİME AİT BİR YAZI
Bazen salondaki masada oturur, kitabımı okurum. Bazen ise
yazılar yazarım. Genellikle Cimcimenin ödevleri için kullanılan yemek masamız;
benim hayallerimi aktardığım beyaz sayfaların masası olur.
Yemek yediğimiz, ders çalıştığımız masa; hayallerin
başlangıcı okumalara ve yazmalara şahit olur. Oturma odasından, salondan çıt
çıkmayınca Tv başından başını kaldıran Cemo; salon kapısına gelir. Kaş göz
işareti yapıp dikkatimi dağıtmaya çalışır. “Hay senin yazmana” der.
Onun en mutlu anı; Tv karşısında geçirdiğimiz boş
vakitlerdir. Benim ise kitabımı okuduğum, birkaç satır karaladığım saatler…
İşte böyle, nadir olan bir akşam okumasında Wirgina ‘nın en
feminen satırlarında, Cemo kapıdan bakıp ; “Hay senin Wirginana (Virjinyana) ”dedi.
Evde arada sırada esen feminen rüzgarların Wırgınadan esinlendiğimi bilseydi, daha ağır
konuşabilir miydi? Anlamış olacak ki Wirgina ya selam gönderdi.
Wirgina’ nın bu kitabına aslında bir arkadaşın yazarlık
üzerine , Wirginia Wolf ‘dan etkilenerek
Daniel Jones ‘in yazdığı kitabın arka kapağını bana göndermesiyle zihnimde yer
kazandı. İyi ki de kazanmış.
1900 lerin ortalarına doğru, bir kadının bu kadar ayrıntılı,
feminen, böyle felsefik bir dil ile kadınların yazması üzerine bir kitap
oluşturması şahane bir olay.
Wirgina ; 1800 lerde kadınlara yılda 500 sterlin
kazansalardı , kendine ait bir odaları olsaydı daha çok yazabilirlerdi diyor. 500
sterlin günümüzde 2000 liraya denk geliyor.
Belki kazanç önemli ama bence kadınların kendilerine ait bir
yazma alanları olmalı. Kadın kendini gerçek hayattan koparmadan ama kendine ait
bir ortamda ifade edebilmeli.
Wirgina bunları düşünüp yazarken Halide Edip; Türk kadınlarının
aşklarını, sürgüne giden eşlerini bekleyişlerini yazıyordu. Bu karşılaştırma
birlerini kızdırabilir. Bir açıklama yapma gereği doğuruyor. Biz bu yıllarda
daha devrimler yapıyorduk. Düşününce çok tuhaf geliyor ama kadınlarımız savaşın
izlerinden kurtulmaya çalışıyorlardı ve yazmak başlı başına sadece iyi eğitim
almış birkaç kişiye mahsustu.
Wirgina da o yıllarda kadınlara verilmeyen yazma –yazabilme zamanının
yokluğundan, kadınların yazmak için fırsat yaratma gerekliliğinden, zorunlu
yapması gereken işlerinin arta kalan zamanlarında sadece yazabildiklerinden
bahsediyor.
Yazan bir kadının zayıf bir kadın olarak görüldüğü yıllardan
bahsediyor. Kadınların üniversite kütüphanesine girebilmek için tavsiye
mektuplarının gerektiği dönemden sesleniyor yazılarıyla…
Kadınlar için yazılan
birçok başyapıtın; gerçeğin beyaz ışığında değil, duygunun kırmızı ışığında yazıldığını
söylüyor. Neden bir erkek tarafından yazılmış olduğunun ayrıntılarını veriyor. Tolstoy
‘un Anna Karaninasını karısının 5 kez temize çektiğinin, 9 çocukları olduğunun
bilgisini ufak bir ayrıntı olarak vereyim.
1800lerde eğer kadınların yılda 500 sterlin kazançları ve
kendine ait odaları olsaydı yazabileceklerdi diyor. O yılların erkeklerine
atıfta bulunarak gelecekteki hemcinslerine sesleniyor…
Son olarak diyor ki; ne olursa olsun yazın… Başkalarının ne
düşündüğünü düşünmeden, hissettiklerinizi,
istediklerinizi, dileklerinizi, şikâyetlerinizi yazın.
Geçmişten geleceğe ne aktarmış olacağınızı bilemezsiniz. Bu
yüzden yazılan her şeye saygı duyun.
Bu kadar feminen bir yazarın; depresyona girip, sevgilisine
çok acıklı bir mektup bırakarak cebindeki taşlarla Ouse nehrine atladığını
yazmamış olmayı çok isterdim.
Kendini yeteneksiz bulup, özelliklerini kaybettiği
düşüncesine onu iten mükemmel kadın olma hayalimiydi? Bu farkındalık insanı
mutsuzluğa bu kadar nasıl itebiliyor? herşeyin farkında olmamak mı gerek? Ahh Wirginia
neden bu kadar depresiftin ?
Madem hemcinslerine yazmaları için sesleniyorsun. Şimdiki
şartlar daha kolay yazıyoruz, bir şekilde geleceğe aktarıyoruz.
Yazmanız dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder