5 Mayıs 2015 Salı

KENDİME AİT BİR YAZI


Bazen salondaki masada oturur, kitabımı okurum. Bazen ise yazılar yazarım. Genellikle Cimcimenin ödevleri için kullanılan yemek masamız; benim hayallerimi aktardığım beyaz sayfaların masası olur.
Yemek yediğimiz, ders çalıştığımız masa; hayallerin başlangıcı okumalara ve yazmalara şahit olur. Oturma odasından, salondan çıt çıkmayınca Tv başından başını kaldıran Cemo; salon kapısına gelir. Kaş göz işareti yapıp dikkatimi dağıtmaya çalışır. “Hay senin yazmana” der.
Onun en mutlu anı; Tv karşısında geçirdiğimiz boş vakitlerdir. Benim ise kitabımı okuduğum, birkaç satır karaladığım saatler…
İşte böyle, nadir olan bir akşam okumasında Wirgina ‘nın en feminen satırlarında, Cemo kapıdan bakıp ; “Hay senin Wirginana (Virjinyana) ”dedi.
Evde arada sırada esen feminen rüzgarların  Wırgınadan esinlendiğimi bilseydi, daha ağır konuşabilir miydi? Anlamış olacak ki Wirgina ya selam gönderdi.
Wirgina’ nın bu kitabına aslında bir arkadaşın yazarlık üzerine , Wirginia Wolf  ‘dan etkilenerek Daniel Jones ‘in yazdığı kitabın arka kapağını bana göndermesiyle zihnimde yer kazandı. İyi ki de kazanmış.
1900 lerin ortalarına doğru, bir kadının bu kadar ayrıntılı, feminen, böyle felsefik bir dil ile kadınların yazması üzerine bir kitap oluşturması şahane bir olay.
Wirgina ; 1800 lerde kadınlara yılda 500 sterlin kazansalardı , kendine ait bir odaları olsaydı daha çok yazabilirlerdi diyor. 500 sterlin günümüzde 2000 liraya denk geliyor.
Belki kazanç önemli ama bence kadınların kendilerine ait bir yazma alanları olmalı. Kadın kendini gerçek hayattan koparmadan ama kendine ait bir ortamda ifade edebilmeli.
Wirgina bunları düşünüp yazarken Halide Edip; Türk kadınlarının aşklarını, sürgüne giden eşlerini bekleyişlerini yazıyordu. Bu karşılaştırma birlerini kızdırabilir. Bir açıklama yapma gereği doğuruyor. Biz bu yıllarda daha devrimler yapıyorduk. Düşününce çok tuhaf geliyor ama kadınlarımız savaşın izlerinden kurtulmaya çalışıyorlardı ve yazmak başlı başına sadece iyi eğitim almış birkaç kişiye mahsustu.
Wirgina da o yıllarda kadınlara verilmeyen yazma –yazabilme zamanının yokluğundan, kadınların yazmak için fırsat yaratma gerekliliğinden, zorunlu yapması gereken işlerinin arta kalan zamanlarında sadece yazabildiklerinden bahsediyor.
Yazan bir kadının zayıf bir kadın olarak görüldüğü yıllardan bahsediyor. Kadınların üniversite kütüphanesine girebilmek için tavsiye mektuplarının gerektiği dönemden sesleniyor yazılarıyla…
Kadınlar  için yazılan birçok başyapıtın; gerçeğin beyaz ışığında değil, duygunun kırmızı ışığında yazıldığını söylüyor. Neden bir erkek tarafından yazılmış olduğunun ayrıntılarını veriyor. Tolstoy ‘un Anna Karaninasını karısının 5 kez temize çektiğinin, 9 çocukları olduğunun bilgisini ufak bir ayrıntı olarak vereyim.
1800lerde eğer kadınların yılda 500 sterlin kazançları ve kendine ait odaları olsaydı yazabileceklerdi diyor. O yılların erkeklerine atıfta bulunarak gelecekteki hemcinslerine sesleniyor…
Son olarak diyor ki; ne olursa olsun yazın… Başkalarının ne düşündüğünü düşünmeden, hissettiklerinizi,  istediklerinizi, dileklerinizi, şikâyetlerinizi yazın.
Geçmişten geleceğe ne aktarmış olacağınızı bilemezsiniz. Bu yüzden yazılan her şeye saygı duyun.
Bu kadar feminen bir yazarın; depresyona girip, sevgilisine çok acıklı bir mektup bırakarak cebindeki taşlarla Ouse nehrine atladığını yazmamış olmayı çok isterdim.
Kendini yeteneksiz bulup, özelliklerini kaybettiği düşüncesine onu iten mükemmel kadın olma hayalimiydi? Bu farkındalık insanı mutsuzluğa bu kadar nasıl itebiliyor? herşeyin farkında olmamak mı gerek? Ahh Wirginia neden bu kadar depresiftin ?
Madem hemcinslerine yazmaları için sesleniyorsun. Şimdiki şartlar daha kolay yazıyoruz, bir şekilde geleceğe aktarıyoruz.

Yazmanız dileğiyle…




Hiç yorum yok: