30 Eylül 2014 Salı

ENİ AŞK


Yanında oturan ben değilim 
Zamanla dirilen anılar 

Sorular soran ben değilim 
Pişman eden merak 

Geçmişi kabartan ben değilim 
Yeni biten maceralar 

Seninle yaşayan ben değilim 
Yere düşen yaprak 

Duygularını şaşırtan ben değilim 
Gelip geçen acımalar 

Kolunda uyuyan ben değilim 
Uzaktan gülen aşk 

Karşında ağlayan ben değilim 
Yürekte esen rüzgâr 

Süreyya BER
FE

25 Eylül 2014 Perşembe

Aynı Değiliz

İçimden geçenleri yazmak istiyorum ama yazdıklarımın birileri tarafından yanlış anlaşılmasını istemiyorum. Hoş kim okuyor ya? Kendi kendime yazıyorum okuyorum gibi geliyor. Medi ‘ye link göndermesem oda bakmaz.
Konuyu dağıtmadan kafamdaki düşünceleri yazıya döksem iyi olacak.
Yaklaşık 8 yıldır internet kullanıcısıyım. 2010 yılından beri ise bloğuma yazmaya çalışıyorum.
Birçok blog yazarını yeni yeni yazmaya başladığı dönemlerde bende onları yeni yeni okumaya başladım. Kimi bloglar kendini geliştirdi, değişime ayak uydurdu. Kimileri ise ya zamanla yazmayı bıraktı ya da bloglarını kapattılar. Buralarda eskilerden birkaç tane, yazma işini bilerek, severek yapan ve iyi olan kaldı.
İlk başlarda el işlerine bakardım. Zamanla çocuk gelişimi, anaokulu, okula başlama yaşı sorunsalı üzerine yoğunlaşan yerli ve Google çevirisiyle anlayabildiğim yabancı blogları okumaya başladım. Belli bir listem var.
Genelde gördüğüm annelik ve yaşanan sorunlar üzerine yazan anneler var. Bu yazıların birçoğunda “O da benim gibi hissediyor.” “ Tam düşündüğümü dile getirmiş” “Ne kadarda haklı, hiç öyle düşünmemiştim.” Cümlelerini beyin kıvrımlarında dolaştıran yazılar çıkıyor. Seninle aynı duyguları paylaşan, isyan ettiklerine isyan eden yazılar okumak ve böyle insanların olduğunu bilmek rahatlatıyor.
Yalnız bu yazıları yazanlarla aynı hayatı paylaşmıyoruz. Aramızda bildiğin yaşam farklılıkları var. Bu farkları göz ardı ederek okuyamıyorum bazı yazıları ve kendimi okumaktan da alamıyorum.
1.       Ben haftanın 6 günü günde 9 saat çalışan bir anneyim. Birçoğunun hafta sonu tatili var, gerçekten hafta sonu. Benimki ise hafta sonu adı altında bir gün.
2.       Çalışan bir anne olmama rağmen, çocuğumu ne kreşe nede anaokuluna gönderecek 500 tl ve üstü para verecek durumda değilim.
3.       İlkokula başlamış kızımı hem etüt, hem beslenmeli ayrıca servisli bir okula yazdıramıyorum.
4.       Yaz tatillerimiz üç beş günlük deniz ziyareti oluyor. Birçok anne yurt dışına çıkabiliyor. Yazlıkları var. Tatilleri uzun soluklu ve bol gezmeli yemeli içmeli oluyor. Hele yurt dışına çıkmak için gelecek iki yılı taksitleriyle geçirmeliyim. Yani hayal.
5.       Eve geldiğimde çocuğumla maksimum 2 saat vakit geçiremiyorken, çocuğumu erken yatırmam için derslerini yaptırmam, yapamadıklarına yardımcı olmam gerekiyor. Sabahçı olan kızımın, en geç 6.30 da uyanmış kahvaltı etmiş olması gerekiyor. Erken yatırayım, odasına yatsın, kitap okuyayım yok. Yatma saati en erken 11.00 oluyor.
6.       Evde olan çalışmayan anneler çocuklarını anaokuluna, kreşe, oyun grubuna gönderebiliyor. Ben çalışmasam da çalışsam da bunları yapabilecek maddiyata sahip değilim.
7.       Maalesef benim çocuğumun son derece muntazam çalışma odası, masası, rengârenk sağlığa zararsız boya kalemleri yok. Bunları yapabilmek için yaban hayatı yaşadığımız evde, fırsat yok.
8.       Şimdi bunlar için birçok şey söylenecek. Aman ne önemi var önemli olan mutluluk ve sağlık diyebilirsin. Ben de bunun farkındayım ama demek istediğim bu değil.

Ne kadar evet aynıyız, aynı şeyleri yaşıyoruz, düşünüyoruz, hissediyoruz desek de; aynı hayatı yaşamıyoruz. Biz 1-0 geriden geliyoruz. Bunun birde -1 – 0 olma ihtimalinden korkan çalışmakta zorunda olan anneleriz. Bizden daha iyi olan yaşamlarını, hayat standartlarını yaşamak için tabiî ki bir enerji sarf etmişler ya da çok büyük çabalar göstermişlerdir. Bir gerçek daha var ki bizden yine ve her zaman 1-0 önde başlamışlar.
Toplumun sadece % 5 lik kısmı, tahminimce, meslek, kariyer, yaşayış biçimi anlamında, zorlayarak, zorlanarak, kazanmıştır. Aileden olmayınca zorla olmuyor bazı şeyler. Maalesef doğuştan şanslı olanlarda çoğunluk!
Hayırlısı deyip kendimizi teselli etmeye, sağlık olsun her şey olur diyerek de geçiştirmeye çalışıyoruz.



Gönül Dağı - Neşet ERTAŞ



Pişmanlıklarımdan birisidir, hayattayken bir konserine bile gidememiş olmamdır.Tarif edilebilir mi? Hayır.Zülüf dökülmüş yüzüne  der ne güzel der ardından Neredesin Sen der ve ekler Yalan Dünya!!!

19 Eylül 2014 Cuma

Anlık Durum

Günler aylar sonra bir kez daha Medi… her gün konuştuğum , sohbet ettiğim bazen eleştirdiğim , tek blog yorumcum ,bazen de pohpohladığım veee bazen kıskandığım Medi ile her zamanki , her gün ki gibi konuşuyorduk.
Az önce günlük rutin konuşmanın içerisinde “sen güzel kadınsın ama yanlış hayattsın sanırım :)destek lazım sana”  dedi aynen yazdığı gibi kopyalayıp yapıştırdım.Bunu, böylece kalbinde kötülük olmadan yazdı.Yok olduğunu biliyorum çünkü net olarak konuşan insandan korkulmaz. Medi nettir. Kötü bakışlı, içten konuşmalı değildir mesela ayrıca çok güzel güler. Güldüğünde gözleri de güler karşısındakinin dudaklarını kulaklarına çeker.
 Ah Medii
Evet güzelim ama senin yüreğin güzel..
Yanlış hayat; ne demek istediğini anladım ;)
Destek; sen öyle bir desteksin ki, varlığınla olan sözlerin yeter.


Heyt be kim tutar beni, misafir ol gel bana , börekler açayım sana …

18 Eylül 2014 Perşembe

Paha Biçilmez

Proje aşamasındaki uğur böceği



Annemin bana beslenme çantası hazırladığını hatırlamıyorum. Plastik kutu biçiminde bir çantam vardı birkaç kez bir şeyler götürdüm içinde ama net hatırladığım, sürekli kullandığım beslenme çantası kullanmadım.
3. sınıfa kadar gittiğim köy okulunda böyle bir ihtiyaç olmamıştı. ilçe ilkokuluna başladığımda ise birkaç kez sanırım, üstünde çizgi film karakterli etiketlerin olduğu beslenme çantamla gitmiştim. Neden sıkıldım neden götürmedim hatırlamıyorum ama aldığımız 5000 lira harçlıkla 3000 liraya simit alıp yediğimiz küçük okul kantini bu konudaki ihtiyaçlarımı giderdiğini hatırlıyorum. Ortaokulda ise sadece bir iki kez götürdüğüm salçalı köy ekmekleri hafızamın bir kenarında.
Değerli örtümüz.
3. sınıfa başlayan Cimcime bu yıl sabahçı, bu işe benim kadar seviniyor mu bilmem ama sabah erken kalkıp kahvaltı hazırlamak, beslenme hazırlamak zorunda ben olduğuma göre sevinmesi lazım. Kahvaltı hazırlama hele hele beslenme çantası hazırlama kısmını ben çok seviyorum. İstediklerimi hazırlayıp koyuyorum ve sağlıklı yiyecekler oluyor. Kuruyemişi, meyvesi ve beslenmesini koyup yanına ufak bir not ekliyorum. Beslenme çantasının hem sağlıklı yiyeceklerle dolduğunu hem de boş gelmediğini görmek bana huzur ve mutluluk veriyor.
Dün yine gözlemesini hazırlayıp, yanına notunu ekledim baktım ki servis örtüsü lekeli ve eski, düne kadar fark etmemiştim. Gün içerisinde evde yeni bir tane olup olmadığını düşündüm. Aklıma evdeki şunu yaparım deyip de aldığım kumaş yığının içindeki piti piti kare pembe kumaşla yapabileceğim bir örtü geldi.
Aşama 2 dikim sonrası uğur böceği operasyonu
Akşam Cimcime uyuduktan sonra sürprizi hazırlamaya karar verdim. Kumaş aslında pamuklu değil şimdilik idare etsin yeni bir proje daha üretirim diye düşündüm.
Kumaşı eski örtü ölçülerine göre kesip, kenarlarını ütüyle içine kıvırdım. Ütüyle sabitleştirmek, dikim esnasında çok işe yarıyor. Kenarlarını makine ile diktim. Gündüzden tasarladığım uğur böceğini keçe ile yaptım ve kenarlarından elde dikerek kumaşın kenarına tutturdum.
Cemo; al bir tane ne uğraşıyorsun der gibi baktı. Alırım tabi ama benim yaptığım gibi olur mu? Olmaz işte!!! Bu anne eli değmiş gibi değil anne eli değmiş gerçek servis örtüsü…
Bunun fiyatı değil değeri var. Bu değerli örtüyü Cimcimenin çantasına yerleştirdim güzel bir not yazdım. Az önce de anne çok beğendim nidalarıyla telefonunu alınca bende mutlu oldum. Kalpli ve kelebeklisinin siparişini verdi .Çocuklar işte, onları mutlu etmek için ufacık ayrıntılar yetiyor.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Zaruri Açıklama

Bu açıklamayı sadece kendim için yazıyorum. Ben, içimdeki benin, içindeki ateşi artık söndürmeliyim. Bu ateşin sönmesi, içimdeki ben sesinin susması için oluşturduğum satırlarım, beni kesinlikle rahatlatmalı. Cümleler bizzat içimdeki Püskül’ün susması için; bağırışları, çağırışları ve susuşları diyebiliriz. Ayrıca içimde dönüp duran kelime bulantılarının kusmaları olsunlar.
Cemo
Hemcinslerimin hemen hemen yüzde 90 gibi hiç azımsanmayacak kısmı, bir şekilde babası, abisi, dedesi, kocası, annesi ve hatta kendi içinde yetiştirdiği, kadın baskısı tarafından hayallerinden vazgeçmiştir. büyük bir yüzdelik içinde olduğumu düşündüğümde şanslı olduğumu varsayabiliriz. Şanssızlık yüzdesinin içinde yüzen şans diyelim.
“Eğer erkek olsaydın, her şey farklı olurdu.” Dedi. Benim istediğimi yapmak, bir nevi hayallerimi gerçekleştirmek için cinsiyetimi değiştirmem lazım. Onun için zor olacak bir şey, nasıl eve gelecek, yemek yapacak? Kendini zavallı hissederken bende hayallerimin peşinde, iş, okul ve ev arasında koşuyor olacağım. Zor bensiz sofraya oturmayan adam bensiz eve mi gelecek?
İşin en başında hiçbir şey yokken yapacağı itirazları sonrasına saklayan beyefendiyi düşünerek birçok şeyden vazgeçtim. Hani onunda vazgeçmesi gereken bir hayali olsaydı da ben içine etseydim hiç fena olmazdı.
Oturup düşünüp kazandığımız paranın yarısının sadece kira, kredi ve zorunlu birikim adı altındaki taksitlerimize kalan kısmının yarısından fazlasını eğitime ayırdığımda elimize geçen paranın kazancımızın yarısının yarısının yarısı olması gözünü korkuttu. Elimizde olan birikimi verip, 2 yıl sonra sıfırdan başlamak onun için çok korkutucu benim içinde heyecan vericiydi. Değişmek, değişmeyi istemek ise heyecan vericidir. O değişimden korkuyor. Korkan kişinin 12 yıllık evliliğimizde 2 iş değiştiren taraf olması ise bu işin cabası!
Ben
Hayalimin gerçekleşmesi için gereken adımı atmama, kollarımdan tutup izin vermeyen, düşüncelerim olmasaydı, daha rahat adım atabilirdim. Biliyorum ki çok büyük zorluklar beni bekliyordu. İş yerinden erken çıkma heyecanı ile Örtger dırdır edecek, ben işimi kaybetme korkusuyla strese girecektim. evde derslerini yapmak için bekleyen bir yavru ve karnı aç babası beni bekleyeceklerdi. Bu saatten sonra evde oturmam, ikinci bebeyi büyütmem gerektiğini düşünen bir ana dırdırı çekiyor olacaktım.
Bu işin sonu Cemo’nun dediği gibi ; “Ya evlilik ya hayallerin” sözüne bir şekilde gelecekti. bu yazdıklarım, olası ihtimalleri çok yüksek varsayımlar.
Pişman olmayacak mıyım? Elbette olacağım. Pişmanlığın şiddeti önemli ! ara sıra aklıma gelirde geçer ise amenna ama geçmezse depresyonun yolları görünür.

Yazmak gerekirse ile başlayıp, Fol &Yumurta & Ben ile devam eden süreçte, Günün Püskülü ile ilerlemiş olan Püskül, yumurtanın folu gelmesine rağmen ben kısmındaki dış mihraklar tarafından çıkarılamamıştır.Diyeceğim içimden…


15 Eylül 2014 Pazartesi

Geçip Giden

Mutluluğun geçici, hüzünlerin ise kalıcı olacağını düşündüğüm günlerdeyim. Böyle düşünmeye mutsuzluk diyebilir miyiz? Ya da karamsarlık diyelim. Karalı grili bulutların, başımda dolaştığı, hatıralarıma yağmurların yağdığı günler…
Geçip giden günlerin…
Herkes gibi, herkes kadar anne olduğunu bilmek yeter artar ama bu içimdeki yetersiz annelik duygusu canıma tak diyor bazen. Ve ne oluyorsa oluyor, rüzgarlar esiyor, fırtınalar kopuyor yüreğimde, beynimde, kelimelerim de ve ben tepe taklak oluyorum.
Bunun psikiyatride bir adı vardır. Depreşemeyen depresyonlumu oluyorum yoksa her kadarım bende ama herkes gibi dış sessizliğim ve iç sessizliğim yok. Derdim kendimle aslında kimseye yok hacetim.
Sabah kızımı okula bırakırken her anne kadar bende heyecanlıydım. Bu “her” kısmını bu aralar abarttığım doğrudur. Bu abartıyı yapmamın sebebi konuştuğum ve paylaşımlarda bulunabildiğim hemcinsleriminde, yaşadığımız aynı olayda benim gibi hissettikleri halde benim kadar dile getirmedikleri fark etmem.
Ne kadar çabuk büyüdüğünü, bu günlerin asla geri gelmeyeceğini bildiğim halde kırgınlık ve kızgınlık yarattığım için gün be gün pişmanlıklarımın arttığını, istediğin çekçekli çantanın aslında çok kullanışsız olduğunu ama almış olmayı çok istediğimi yazacaktım. Beğendiğin arkadaşlarının aslında senden hiçbir farkı olmadığını biliyor olman için neler vermezdim. İçindeki kararsızlığı, aceleciliği de ben doğurdum aslında ve sana yetemediğim, duygusu içimde hiçbir zaman bitmeyecek!

Günler geçip gidecek, her gün , bir çok şey değişecek …Değişenler isteklerin , taleplerin , iç çekişlerin ve bir çok sayamadığım şey olacak .Benim içimdeki yetmeyen anne duygusu hiç bitmeyecek .

12 Eylül 2014 Cuma

Tavan Arasındakilerden

Sahafları severim. Tıpkı geçmişi dün gibi hatırlayabilme özelliğimi sevdiğim gibi… Her yeni günde bir önceki günü nasıl eritiyorsak, eriyenlerden, bugünlere kalanları barındırır bütün sahaflar. En azından benim için öyle. Her gün yürüdüğüm yolda gördüğüm sahaf artık yok yerini bambaşka bir işletmeci aldı.

Hiçbir zaman benim bilerek onun önünden sırf sahafı hatırlamak için geçtiğimi bilmeyecek.
Bir gün alelade bir caddeden yürürken, eski kâğıtların toplandığı bir kütüphane ile karşılaştım. Kütüphane dediysem ikinci el kitap alış satış yeri yani sahaf. Kitapların kokusunun baş döndürücülüğü ile alacağım kitapları seçmeye başladım. Başkasının okuduğu kitabı okumaktan çizdiği satırları tekrar tekrar okumaktan zevk duyarım. Çizilmiş satırların olup olmadığını incelemesem de, başkasının dokunduğu, hissederek okuduğu kitabı okumak bana büyük bir okuma zevki veriyor.
Bu kitabı da böyle bir sahaf buluşmasında aldım. Kitabı okumaya başlamadan önce internetten okuyucu yorumları okumak âdetimdir. Birçok kitaba yorum bulamadığım gibi bu kitaba da yorum bulamadım.
Adet midir nedir? Bu kitap için, kitap blogları bile kitap içerisinde ki ön sözde yazanları yazmışlardı. Herkesin aynı görüşleri taşıyacağını, bir kitabı aynı fikir ve düşünceler ile yorumlayacağını düşünmüyorum. Hiç değilse birinde ufak bir fikir bulsaydım, sevinebilirdim.
Bu kitabı okuyan biri olarak naçizane düşüncelerimi size aktarmayı planlıyorum.
Galata Köprüsü yapıldıktan sonra, uçan kuş ve sadece köpeklere ücretsiz olduğunu bu kitaptan öğrendim ben, birde dokunan satırları vardı. Hayatımdaki duraklara, yaşanmışlıklara dokunan satırlar.
Kitap; bir yaşamın parçalarının, hikâyelerini anlatan bir isme sahip olsa da aslında Osmanlıdan günümüze ilginç adetleri, gelenekleri, efsane diye duyduklarımızın, dilden dile aktarılan hikâyelerin İskender Pala tarafından, Topkapı Sarayının arşivinden dilimize çevirisiyle yazılmış.

Birçok hikâyeyi duymuştum tabi Galata köprüsü açıldığında sadece köpeklerden geçiş ücreti alınmadığını ve köpeklerin karşı yakayı (taksim tarafı) sevmeyip zaten geçmediklerini bilmiyordum.

Galiba beni en çok etkileyen ve aklımda kalan kısmı bu Galata Köprüsü meselesi olmuş.Tavan arasındaki İnstagramdan paylaşılmış birkaç fotoğraf ile en derun sevgilerimi sunarım sabırlı okuyucum.
Ya işte ömür defterinin yapraklarından bir kaç satırlık yaşanmış ve okunmuşluklar
Kim istemez ki böyle bir kuş ?
Yani çok da zarif miş aslında 

5 Eylül 2014 Cuma

Un ufak

Önce çok kırıldım babama ve o kırıklarımla birlikte kaçtım. yıllar sürdü bu kırgınlık ama kırıklarımı ona batırmadım hiçbir zaman. Olacağı varmış diyerek kaçtım içimdeki benden ve babamdan. başkalarına göre daha ne olsundu hiç okuyamayan insanlar vardı, ben daha ne istiyordum ki?
Evli, çocuklu bir iş kadını oluverdim. Yıllar sürdü o kırgınlıklar içimde! un ufak oldular bazen ve bazen de kocaman olup battılar yüreğime. içimde acaba öyle olsaydı nasıl olurdu sorusu çalkalandı. Bu en çok ta çalkantılı iş hayatımın ve evlilik hayatımın olduğu dönemlerde oldu.
Pişman oldum kaçmadığıma… Sonra şükrettim elimdekilerin varlığına…
Ne vardı ki elimde. bildiklerimi koyabileceğim ne bir diplomam elimde, neden bilmediklerimi öğreneceğim üniversite sıraları. İsterdim olsun üniversite arkadaşlarım ve isterdim olsun unvanlı bir mesleğim. ya ben olduğunla yetinmeyen yada yetmeyen vardı hep. kaçış cümleleri kurdum kafamda, kendimden kaçamayacağımı bile bile, ihtimallerini seve seve…
Geçti gitti onlar yada ben hep geçtiğini sandım bu geçmişin…
Belki de içimde kalanlar yetmemişti ne kalmaya ne de gitmeye…
Koca kafamın içine edeyim ben! ne vardı şimdi ayaklanacak? olduğun yerden kalkıp ta, parmaklarınla içinde yine şüphe bırakacak bu eylemi hazırlamaya ne vardı Püsküllü beyin?
Bakılacak bir çocuk, temizlenecek bir ev, yemek pişecek bir mutfak A,B,C bilmeyen bir anne var yanımda. Bir de ne olursa olsun sen kendin için yap diyen öz anne…
Hep öyle dedi annem. Bir babam gitme dediğinde bir şey diyemedi. Diyebilecek bir şeyi yoktu. bende anneyim anlıyorum onu ama onun beni anlaması zaman alacak. Asla aynı olanı , var olanı, yok olmayanı  aynı durumda  düşünmeyeceğiz.
Şimdi yine kırgınım. bu kez hayatımdaki ikinci erkeğe. Benden varlığımdan gelecekten korktuğu için, güven temelini kendine bile yakıştıramadığı için, kadın olmamın ne kadar büyük bir eziklik olduğunu basa basa söylediği için, çok kırgınım. Kırıklarımı ona batırmadan nasıl yaşayacağım bilmiyorum. Zaten bildiklerimde güvendiklerimde hiçbir zaman doğru çıkmadı.

Varsın doğrular, eğrilsin, eğriler doğrulsun. Olsunda olduğu gibi kalsın. ben yine kırıklarım ile yaşayayım un ufak edeyim içimde, un ufak olsunda büyüsün bu yüreğim. 

3 Eylül 2014 Çarşamba

Eylül

Eylüle selam verelim.
Eylülde kim?
Herkesin bildiği gibi bir yaprak dökümüne az kala, güneşin akşam serinliklerinde yerini bıraktığı, ince hırkaların sevildiği, giyildiği aylardan Eylül…
Ben bu günleri daha önce de yaşamıştım. O son günde “keşke” ile başlayan nice cümleler etmiştim. Keşkeleri hep sevdim ben, o keşkelerle yaşadım. Keşkelerini anlatanları ise hep dinledim. dinlemeyi severim, keşkelerim ile yaşamayı da öğrendim.
Benim asıl sorun. ne yapacağını bilen ama yapmaya cesareti olmayan ben. Nice yıllar sonra yine sadece kendi korkularımla değil başkalarının korkularıyla korkuyorum. İçimdeki nedensiz karamsarlık, kararsızlık, acımasızlık, beceriksizlik, edepsizlik, aidiyetsizlik, doyumsuzluk ve bir çok sebepsizlik bunları doğuran büyüten ve erdiremeyen benim!
Hepsi benim hayatım.
Cemo korkuyor, Cimcime istemiyor, ben istiyorum ama kahrolsun Atatürk resimli kağıt parçaları. Birde bir türlü olacağına inanmayıp sana güvenmeyen maaş mimarları.
5 eylüle az kaldı. benim kazandığım okulun kayıt gününe kalan sadece 2 gün . burada dediğim gibi günün püskül’ü çok cesaretli ve azimli değil. kendimi her şekilde kabul ettiğim günler devam ediyor. Ne olursa olsun beni üzen, değer vermeyen insanlardan uzak durmayı başardım. kendimi olduğum gibi yanlışlarım ve keşkelerimle kabul ettim. Beni benden nefret ettiren bütün saygısızlardan ise uzaklaştım. keşif zamanı onlar olmadan daha eğlenceli idi. Başkalarını sırtına yük olmayı kendine hedef seçip, insan kullanabilme yetisine sahip insanların karaktersiz sözleri ve davranışlarını istemiyorum hayatımda. bu tipleri için ne sevgini nede zamanını harcamamalısın. Keşkelerin Püskülünden daimi tavsiye.
Yine konu değişti. beni rahatlatan aslında satırlar. işte ben bu cümlelerin noktalarını, virgüllerini ve ünlemsiz ciddiyetlerini seviyorum.
Kalan neyse içimde kalıversin. Olmayacak bu okul işi de. Nedeni ise bildiğin Atatürklü kağıt parçaları, evde olan bir bebe, olmayan bir baba. Olsun be Püskül zamanında ilacı bu keşkeler. Varsın aksın ömür bir avuç toprak için yalan olsun bu dünya! Var sen sağlıkla sıhhatle yaşa …