28 Nisan 2014 Pazartesi

Bir Gün

Babamı, evlendikten iki yıl sonra görmüştüm. Gördüğüm son günü, gidişini, hissettiklerimi, yakarışlarımı, bıraktıklarını hiç unutmadım.
Daha dün gibi hatırlıyorum. Dün gitmişte, daha gelmemiş ve dünden bugüne geçen zaman bir asır gibi gelmiş. Onun yokluğunda hissettiğim yalnızlığı, karmaşıklığı hatırlıyorum bazen, nasıl geçirdiğime, hayret ediyorum.
Bu karma karışık duygulardan sonra, babam İstanbul’a geldi ve klinikte bir sağlık taraması yaptırmaya karar verdik. İki, geçmiş koca yılın kalbine zarar vermiş olup olmadığı idi asıl mesele.
Sabah, otobüse binmek için durağa geldiğimizde babam, saflığıyla durakta sıra bekleyen, kendinden büyüklere yol veriyordu. Burası büyükşehir baba dedim herkes, oturmak için sırasını bekler. Eğer sıranı verirsen, sen oturamazsın demiştim. Olsun ama ayıp demişti.
Sabah kanını aldığımız babam, öğleden sonra, ultrason için gelmişti. Yağmur yağan bir bahar günüydü. Radyoloji uzmanı geç kalmış, babam iyice sıkışmış bekliyordu. Benim, masamın tam karşısındaki sırada, sonunda, annemle yan yana oturuyorlardı. Tam bu esnada hastalar artmaya başladı, bir kesi geldi. Hemşirenin işi vardı. Acilde, müşahede de ve salonda hastalar vardı. Var gücümle, işin üstesinden gelmeye, sıra oluşturmaya çalışıyordum. Beceriksiz bir sekreter, beceriksiz bir evlat görmemesini istiyordum.
O gün babamın gözünde, evladıyla gurur duyan bir baba ışığı gördüm. Kendimle gurur duydum. Bana bu şansı veren, önce Gacet, kişisel gelişimime katkısı olduğunu düşündüğüm, Örtger hepsine birer birer teşekkür ediyorum.

Geçmiş değil midir, hikâyeleri, masalları yazdıran? En güzel günleri de, geçmiş hüzünleri de anlatan bu yazı ; geçmişime, geleceğime ve bugünüme armağan, bir gün olsun.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Babalar her zaman kızları ile gurur duyar , keşke babanda bu yazdıklarını okusa :)