27 Şubat 2014 Perşembe

ÜZGÜNÜM

alıntı
İyi bir torun olmadığım için ,
İyi bir evlat olmadığım için,
İyi bir kardeş olmadığım için,
İyi bir abla olmadığım için,
İyi bir eş olmadığım için,
İyi bir gelin olmadığım için,
İyi bir anne olmadığım için,
İyi bir işçi olmadığım için,
İyi bir arkadaş olmadığım,
İyi bir dost olmadığım için,
Bütün bunlar yüzünden iyi şeyler hissetmediğim için, üzgünüm…
Bugün; heyecanlarımın üstüne, heyelanlar geldi. Hayallerimin üstünde balçık ve çamur, biliyorum ki bir gün bir çiçek açacak, her şey değişecek…



26 Şubat 2014 Çarşamba

Medi Dedi

  Medi yazmış Didisine :) bugün benimle paylaşınca bende yazmak istedim .Bir annenin doğmamış bebeğine hissettikleri, istedikleri , bekledikleri ... çocuğunu iyi yetiştirmeye çalışan , dünyayı düşünen bir annenin hisleri sadece ...

Medi 'den Didisine  bir hatıra olsun Püskül teyzesinden ;


Canım… Sana canım diyorum evet sen benim canımsın canımın içinde her gün biraz daha büyüyen bir cansın umudumsun. Beklide bir ülkenin umudu, beklide dünyanın umudu… Senden bahsederken neden gözlerimde istemeden düşüyor yaşlar yoksa dinlediğim şiirden mi? “Ben içeri düştüğümden beri’’ diyor Genco erkal kim diye? Sorma bana sende tanıyacaksın hepsini

   Sana çok güzel bir dünya vaat etmiyorum. Üzgünüm güzel bir dünyada yaşamıyoruz çünkü ama sen doğduğun zaman bizim dünyamız güzel olacak, sen olacaksın sen bizim güzelliğimiz olacaksın. Nasıl merakla bekliyorum seni, nasıl özlüyorum bir bilsen, seni nasıl seviyorum o anı yaşamak istiyorum ellerin gözlerini görmek o minicik kulağına hoş geldin canım demek istiyorum.

25 Şubat 2014 Salı

İki Ucu Aynı

Geçtiğimiz Perşembe günü Cimcimenin öğretmeninden telefon geldi. Öğretmeninin telefonundan arayan Cimcime öksürük krizine girdiğini kendini kötü hissettiğini söyledi. Gidip almamı istedi. Aslında birkaç gündür rahatsızlığı vardı ve ilaç kullanıyordu ama ateşi olmadığı için okula gidiyordu. Hemen Örtgere Cimcimenin rahatsızlandığını, okula gidip onu alıp geleceğimi söyledim. Örtger, önce taksici bir arkadaşının olduğunu onun Cimcimeyi alıp gelebileceğini söyledi. Ben de yabancı birine çocukları teslim etmediklerini söyledim. Aslında ilk önce annemi arayıp Cimcimeyi alıp alamayacağını sorduğumda temizlik yaptığını söyledi. Bende o kı(r)zgınlıkla zaten ne yapacağımı şaşırmıştım. Evet annem artık yaşlı uğraşmak, yapmak etmek zor geliyor ama Cimcimenin hastalığı söz konusu olunca farklı bir durum sergileyeceğini düşünmüştüm.
Son zamanlarda Cimcimenin bakımı konusunda sıkıntı yaşıyorum. Ben beslenmesini hazırlayıp bırakıyorum, onun yerine annem poğaça alıp koyuyor. Ben dışarıdan bir şey almasın dedikçe çeşit çeşit poğaçalar hazır alınan ürünler yanına beslenme diye konuluyor. Ben neden böyle yapıldığını sorduğumda annem Cimcime istemiyor diyor, Cimcime ise babaannem öyle koyuyor diyor. Bu ikilemde gidip geliyorum bende. Artık yanına hiçbir şey hazırlamıyorum ama içimde hep bir şeyleri eksik yaptığım, yapamadığım hissi kaybolmuyor. Kahrolsun çalışan anne vicdanı.

Durumlar böyle iken Örtger ‘in gitmemi istememesi, göndermemek için bin dereden su getirmesi, getirdiği suları başımdan aşağı dökmesi yetmedi birde Cimcimeyi aldığımda kâğıda sarılmış poğaça ve şişeye konulmuş sütü görünce sinirim bozuldu. Cimcime öksürük krizine girmiş, bembeyaz olmuş , ben de bir yanda hem onun haline hem kendi halime üzülüyordum.
Bir sorun çıkmadı,  Cimcime, üst solunum yolu enfeksiyonuna yakalanmış, Gacet tedavi düzenledi, Örtger de biraz sevdi bir şey de demedi.
Bunları yazmamın sebebi de ne Örtger’e kızmak ne de şikâyetçi olmak. Çok iyi biliyorum ki çalışmasaydım, akşama yemek pişirmeseydim Cemo eve gelseydi ‘’ ne var ki çocuk hasta imiş, yemek yapmamış ‘’ suratı ile işe getirdiğin çocuk için patronun yapacağı surat aynı.

İki ucu pisli değnek dedikleri bu olsa gerek her iki tarafta da sana ne yapıp ne yapmaman gerektiğini gösteren, söyleyen, ezberleten insanlar var. Birde senden başka kimsesi yok, tek iyi eleman sensin, eşsin yapmak zorundasın , annesin sorumluluğun var diyen n’apsıncı insanlar var.



14 Şubat 2014 Cuma

14 ŞUBAT 2014

ALINTI
Madem her yıl 14 Şubat yazısı yazıyorum. Bu 14 Şubat boş geçmesin. Harflerin beni nereye götüreceğini bilmiyorum, kafamda tasarladığım hiçbir kurgu yok bu yazı kendiliğinden gelişecek…

Cemo; sabah aradı sorduğu şey şuydu; Bu kızı ne yapacağız? Cimcimeden bahsediyor, çok yaramaz ve bilmiş olduğundan dem vuruyor, bana çekmiş olduğunu iğnelemeye çalışıyor. Aslında ne yapacağız sorusunun altında yatan biz ne yapacağız? Hayat zor.

10 yılı deviren evliliğimiz, zor aşamalardan geçti. Sanırım biz de bu zor olmayan ama bize zor gelen bu dönemlerde, doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini ve birçok hediyeleşme günlerinin hangi günlere denk gelip, ne almamız yâda yapmamız gerektiğini unuttuk.

 Eğer biz hediyeleşme olayını istikrarlı hale getirmiş olsaydık ve hediye almamız gerekseydi birbirimize ne alabilirdik, almalıydık?

Cemo’ya 10 yıllık sevgililiğimizin, evliliğimizin her neyse adı ne olursa olsun birlikteliğimizin hediyesi olarak; saç ektirme paketi alabilirdim. Adamın başının etini yiyemiyorum, saçlarını dökmeyi başardım. Alnı tamamen açıldı hem kendini iyi hissetmesi hem gözüme güzel gözükmesi açısından bu çok iyi fikir, beyazlarını da boyattığı zaman ilk günkü haline dönebilir.
 Yanına birde tırnak makası aldım mı alın size hediye miss gibi. Neden tırnak makası diye sormayın keyfimden.

Cemo’nun benim için alacağı ya da alması gereken hediye ise; vücut sıkılaştırıcı paketi olabilir. Böylelikle evliliğimizin ilk günlerine ya da seviştiğimiz sevgililik döneminde ki baştan aşağı ayrı parfüm kullanan, saçlarına fön çektiren, kaşlarını her gün alabilen o çıt kırıldım sarı afet olmaya meyilli hale gelebilirim.
Aslında işin aslını sorarsanız, ben Cemo’dan ne isterdim? İstediğim tek şey ekmek yapma makinesi olabilirdi. Bu iki zıt istek veya dilekte ancak bana yakışır. Ayol bana her şey yakışır.
Şimdi aklıma geldi yoksa geçen hafta bana aldığı 8 litrelik saksı ile 5 kg toprak 14 Şubat hediyesi olabilir mi?
Bu akşam Cemo ’ya sürpriz yapmayı planlıyorum. İnşallah akşam eve gidince, üzerine beni sil yazabilecek kıvama gelen tozları almayı planlıyorum. Evi de süpürürsem bu muhteşem sürprizime Cemo çok sevinecek.
Hem kilo vermemin gerektiğini düşünüp hem de mis gibi ekmekler, kekler poğaçalar yapmayı planladığım, zıtlıklarımla dolu bir 14 Şubat selam olsun sana yine gel oldu mu?  
Bir daha ki gelişine belki mutfak dolaplarını silerim, her yıl sana yazarım, merak etme.



3 Şubat 2014 Pazartesi

7 Gün Hatırası

Örtger ‘in neye sinirlendiğini tahmin etmeye çalışmadığım, Gacet’a yanlış hasta kaydı gönderip yüzümün kızarmadığı, Dennis’in kapısını açıp iş buyurmadığı, Hacı ‘nın işine bak bırak şu bilgisayarı demediği; yedi  gün geçirdim.
Önce ilçenin eskimiş garajına sabah 6 da inip ,sıcak peteğinin yanında annem ile babamı bekledim, bir çay içtim 40 kuruşa , birde poğaça yedim 25 kuruşa…
Hacı ninemden 4 kez dedem ve hastalığıyla ilgili bütün bilgileri, ölümünü, yaşadıklarını hastalıklarını dinledim. En etkilendiğim kısım ise; nasıl hayat şartlarında yaşadığını 4 kız evlat ile neler yaşadığını sorduğumda verdiği cevaptı. Odun sobası değil, şimdi adının hatırlayamadığım  ama şömine dedikleri sistemin duvar içinde soba sönmesini istediğinde ise , önüne kilim gerilen bir sistemle 4 çocuğu büyüttüğü toprak evinden bahsetti .Menenjit olan , ölen oğlundan , çektiği zorluklardan , doktor şartlarından (bu kısmı beni ilgilendirdiği için ), dedeme olan sevgisinden ,nasıl tanıştığından, evlendiğinden, kızlarını nasıl evlendirdiğinden  bahsetti .Tarla, bağ, bahçe işleri , çocuklar , banyosu olmayan , taşıma su ile bulaşık çamaşır yıkayan eller , kendimi koydum yerine zor be ben olsam dayanamazdım dedim.En son söz ü ise şuydu dedemin malı mülkü yokmuş , çok çalışmışlar uğraşmışlar , tarla bağ bahçe ev yapmışlar.O kadar çalıştık işte ne için ? Bak mirasları çocuklara verdik kendimizde ne yedik, ne gezdik dedi. Sanırım her şeyi çocuklarımıza, annemize yâda babamıza yapıyor en sonunda, içimizde kalanlar ile yaşamaya çalışıyoruz. Asıl cümle   ‘’Çok çalıştık, yemedik içmedik, gezmedik, sonra bıraktık gittik’’
Nineme( babaanne) gittiğimizde ise ondan kara kışlarda, çıplak ayak ile hayvan çekmeye tarlalara gittiklerini, evlerini yapabilmek, şimdiki rahatlığa erebilmek için neler çektikleri dinledim. Demek ki herkes bir şeyler yapabilmek için bir sıkıntıdan geçmek zorunda! Aile den  bir şey kalmayınca, görmeyince  devamı da öğle geliyor. Baban bir armutsa sende armutsun. Eğer elma olmak istiyorsan 5-6 nesil geçmeli zor yani.
Halama ziyarete gittiğimizde ise; halam bize neskafe yaptı.Yanlış değil köy yerde sanırım Fransız malikanesinde karşılanıyordum neskafe içtik bildiğin neskafe .Ne yapabilirdim ki köy yerinde sıcak diye yaptım dedi.Haklı ama Türk kahvesi de olabilirdi.Yaşlı halam işte ne bilsin.
Ailemizden bir kişi daha eksildi, köy hayatı bitmek üzere şöyle bir düşündükte köyde 10 yıl sonra 90 yerine 45 hane ve yaşlılar kalacak. Ninemde (Babaannem) artık çöktü zor kalkıyor, yatıyor , eskisi gibi değil.Annem ve babamda öyle yaşlılıkları nasıl olacak onlara kim bakacak bilmiyorum ama hiçbir şey umut ettikleri gibi olmadı olmayacak …
Bir gün köyüme döner miyim?  Dönmeyi orada çalışmayı, yaşamayı çok istiyorum. Bunun için bana destek olabilecek iyi bir eşe ihtiyacım var. Benimle olmalı en önemlisi bana destek olmalı. Sanırım bu bütün sevdiklerimi, büyüklerimi kaybettikten ve gençler yaşlandığında olacak. Olursa tabii…
Şimdi buradayım Örtger, Gacet ,Dennis ve diğerleri …
Masamın başında yazıyorum, herkes sessiz ve bir köşede, köyü çok özledim.
Ömrümden geçen bir yedi gün daha geçti. Özlemle , hasretle , bazen gözyaşlarımla , bazen kahkahalarımla hatırlayacağım 7 gün ...