18 Temmuz 2014 Cuma

Savaş

Orta doğudan bir şekilde gelip, göç yolunun duraklama merkezi olarak kullanılan, ülkemizin hemen dibinde olan, savaş ve iç karışıklıklarda, Avrupa’ya kaçmak isteyen insanların, kaldığı, durduğu ya da sığındığı bir limanda çalışıyorum.
10 yıldır açlığın, yoksulluğun, savaşın, karışıklığın, sömürünün etkilediği hayatlara şahit oluyoruz. Irak savaşı döneminde, bomba ile yaralanmış çocuklar, fakirlikten, açlıktan yıpranmış, yanakları çökmüş analar gördüm burada. Ne çabuk unutuluyor. Birçok yaşadığım, acıdığım, sebebi olmadığım nedenler yüzünden, insanlığımdan utandığım günleri hatırlamıyorum. 11 yıl olmuş Irak savaşı başlayıp bitmeyeli .(2003- 2014)değişen güzelleşen bir şey olmadığını, milyonlarca insanın hayatının kötü yönde değiştiğini düşünüyorum. Unutuluyor işte, her yaşanan acı gibi…
Bir dönem, Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütünün, mültecilere yönelik verdiği psikolojik danışmanlık hizmetinin içerisinde, medikal koordinatörlük yaptık. Kurum sadece psikolojik danışmanlık veriyor, medikal tedaviye ihtiyacı olan, danışmanları bize yönlendiriyordu. Suriye’deki iç karışıklık yeni başlamıştı. Kamplar ülkenin birçok yerinde açılmaya başlamıştı. Bir gün iki çocuğu ile muayene sırası bekleyen Suriyeli bir anne, benden ekmek istedi,  verdim. Peçete istedi, verdim. Birkaç dakika sonra kafamı çevirip baktığımda, çocuklarına yedirdiği ekmeğin peçeteye düşen kırıntılarını yediğini gördüm. Hiç bir şey yapmadım, hiçbir neden yokken ben hiçbir şey yapmadım. İki çocuk ve annesi gittikten sonra aklım başıma geldi. Kötü hissettim, sanki biri bir boşluk bırakmıştı içime. Bazen insanın nesi tutuluyor?  Kalbi, dili, eli, ayağı… ? İnsan hiç yapmadığını, yapmayacağını yapıveriyor, sonrada pişmanlığını anlatacak kelime bulamıyor.
Birçok savaş hikâyesi okudum. Acıları, savaşları, yitip gidip tükenmeyen nefretleri anlatan nice yazılar, acılar okudum.  TV seyretmem. bazen, işyerinde açık olur yakalar haber seyrederim, çoğunda sinir olurum. Oturup seyrettiğim ne dizim var nede programım. Denk gelirse bakarım ben televizyona. Dün akşamda denk düştü gözüme alt yazı; havadan, karadan, denizden diyordu. İlk aklıma düşen de, karanlık bir odada, annesinin kolları altına sığınmış bir çocuk oldu. Bütün gece rüyalarımda ekmek kırıntılarıyla, vermediğim ekmeklerle uğraştım. O annenin gözleriyle çarpıştım.

Sessizliğin açıklaması, ne yapacağını bilememe, normal hayata devam etme, bu konu hakkında inanın, savaşın neden olduğu konusunda en ufak bilgimiz yok. Bilgimiz olsa bile savaşın nedeni olmaz. Ne dersek diyelim, acının, savaşın dili, dini, ırkı yok. Yok, Müslümanlarmış, Kürtlermiş geçin bunları. Haksızlık her yerde haksızlıktır. Kendi kendine sırf göç hızını arttırmak için soykırım yapan, bir ırktan bahsediyoruz. Dil din ırk olarak bakıyor, vaad edilen toprakları istiyor. Geleceğinde, geçmişinde en verimli, en güzel toprakları, kültürleri Orta doğuda! Suriye’deki iç savaş çıktığında gemilerini sınıra dayayan emperyalist ülkelerin sesi çıkmaz. Neden çıksın ki destekçiler, muhtaçlar… 

Hiç yorum yok: