26 Haziran 2014 Perşembe

On Numara Beş Yıldız
















    Dün sabah uyandığımızda bahçedeki melisa ve naneleri biçtik, kurması için bıraktık. Önceki gün annen annemin bahçesinde, bir sıra salçalık biber ekebildik. Güneşi o kadar unutmuşum o kadar hamlamışım ki öğleden sonra çarpılmışa döndüm. Şimdi iyiyim.

Köy yerinde tatil ye iç yat değil ama öğleden sonraları öğle uykusu yapabilecek vaktiniz ve gelen gideni ağırlayacak vaktiniz var. Konu komşu gelip sohbetin dibine vuruyor, bahçedeki masada kahve içiyoruz. Dünde çocukluk arkadaşım, bir zamanlar okuldan dönerken birbirimize lama gibi tükürdüğümüz arkadaşımla buluşup, görüşmenin, eskilerle muhabbeti koyultmanın ve yeni hayat hakkında dertleşmenin dibine vurduk. o gittikten sonra, aslında  “karşımdakiyle geçmişte yaşadığım anılar benim için çok önemli, kimsenin şimdisini önemsemiyorum” diye düşündüm. Bizim zamanında yaşadıklarımızı şimdiyi yaşatmaya, anlatmaya yetiyorsa ne ala!
Konuştuğum kişilerin, sohbetlerimin yaş ortalaması 65-70 ve anladığım şu; bu dünyada ufak tefek şeyleri dert etmenin anlamı yok, bizde onların yaşına geldiğimizde ne kadar gereksiz teferruatlarla uğraştığımızın farkına varacağız. Şimdiden bunun farkına varsak çok iyi olacak.
Birde şimdiki gençlerin koca kahrı çekmediği halde neden ayrıldıkları , çocukların neden ayrı hayatlara savrulduğu ? Onlarda anlam veremiyorlar ve iyi niyetin her kapıyı açacağını söylüyorlar.
Ne diyelim; ne kötü niyetli, bencil, eşini soyunu devam ettirme niyetiyle seçen erkekler, neden az ile kanaat etmeyen kadınlar olsun.

Yeşile doyuyorum, buradan gerçekten dönmek istemiyorum. Dönmek zorundayım bekleyenlerim, sevenlerim, sevmeyenlerim var. Birkaç gün sonra on numara beş yıldız Yeniçeri tatil köyünden dönmek zorundayım. Görüşmek dileğiyle, biraz sonra bahçe çabası yapmaya gideceğim.

22 Haziran 2014 Pazar

Yumurtadan Çıktım Ben


Cimcime geçenlerde bir proje ödevi için, Doğdum, büyüdüm yürüdüm yazmıştı. Bende doğdum, büyüdüm, göçtüm ve bekliyorum...
31 yıl önce bir gün yumurtadan çıktım. O gün bu gündür, hayallerimle yaşıyorum. Kendime bir yazı yazayım istedim. Siz deyin otobiyografi, ben diyeyim doğum günü yazısı, sonucu, sonuna varana dek merak ediyorum. Her zaman olduğu gibi, olduğu gibi akan, aklıma ilk gelenleri yazacağım .
-1983
Anam karnı burnunda 2 yaşına yaklaşmış oğluyla, 22  yaşında, su yok, ev yok, kaynana dırdırı  ile iş çok, tarla bağ bahçe işi derken sabahın 5’ inde  22 haziran 1983 günü doğurmuş beni…
-1984-
400 lira aylık alan babam, haftalık 400 lira mama parası ödeyerek büyütmüş, sanırım kirpi gibi kafam, annemin beğendiği kadının gözleri gibi olan, yeşil gözlerim daha büyümüştür. Ufak ufak adımlar atmaya başlamışımdır.
-1985-
 Büyüyorum, artık benden sadece 2 yaş büyük kardeşime alınanları daha fazla giymeye ama kocaman bedenime olmadığı için, yenilerini almaya başlamışlardır.
-1986-
Tuvalet eğitimi alacağım dönem gelmiş olmalı ama ben orta 2. Sınıfa kadar bildiğin altımı ıslattım.
-1987-
 Köy’ün çöplükleri, oyun alanımız olmaya, büyük erkek kardeşimin arkasından ağlamaya başlamışımdır, büyük ihtimalle…
-1988-
 Büyük erkek kardeşimi, köyün öğretmenine gidip, “çantasını kitabını aldık okula yaz” diyip kapıdan kaçtığım yıl.
-1989-
Büyük erkek kardeşimin hep arkasına takıldığım, sonra donlarına kaçırmış olarak eve getirdiği, tam bir baş belasıyım bu dönemde.
-1990-
 Artık okula başlamış olmalıyım, fişler sol tarafımdaki, duvarda, iplerde asılı idi, bir türlü okumayı sökemiyordum. Öğretmenden çok korkuyorum. Nur içinde yat Hüsameddin hoca, İsmail hoca… Emeğinizi ödemek mümkün değil.
-1991-
Delikli lastik pabuçlarım, siyah önlüğüm ve altında şalvarımla okula gittiğim, okulun bahçesinde muşmula toplayıp yediğimiz, beştaş oynadığımız, ağaçların yapraklarını defter aralarına sakladığımız günler…
-1992-
Babam “artık köyde okula gitmeyeceksiniz” dedi ve öğlenci olduğumuz halde sabahın karakışında ilçeye gidip berber Nadir’in dükkânında beklediğimiz, akşamları, köy otobüsüne yetişmek için erken çıkmak zorunda kaldığımız günler…
-1993-
 Yazı çalışması yaptıran öğretmenin satır başı dediğinde ben satır başının ne demek olduğunu bilmediğimi fark ettim. Yanımdaki kara oğlan bu konuda yardımcı olmamıştı ve Çilli Necla idim kısa, şişman ve çilli, kimse beni sevmiyordu.
-1994-
Okul bittiğinde, kendi kendimize yaptığımız sınıf balosunda Kara Oğlan’nın beni dansa kaldırdığı, öğretmenimizin sınıfın en çalışkanının, ders anlattığı sırada kitap okumasını örnek göstererek, beni gıcık ettiği günler.
-1995-
 Derslere ayrı öğretmenler giriyor ve benim cennet kuşu dediğimiz dünya tatlısı bir sınıf öğretmenim var… Pişmanlıkların çok olduğu hala çilli ve çirkin olduğumu düşündüğüm dönemler…
-1996-
Sınıf öğretmeni değişti cennet kuşu yok. sınıf başarısı çok yüksek, ben hala çirkin ve tembelim. Kopya çekmeye başladım
-1997-
Ortaokul bitiyor, köyden sonradan okula başlamış kızla ve onun çevresinde ki insanlarla tanışmaya bir gruba ait olmaya çalışıyorum. Sanırım gönül ilişkileri, karşıdan bakışmalarda başlamış olmalı!
-1998-
 Lisedeyim, herkes güzel ve bir grubu var, benim hiç arkadaşım yok. Çirkinim kimse beni sevmiyor, beğenmiyor. Kahrolsun dilim uzun bakış açım farklı.
-1999-
 Her şey karışık, kimse beni anlamıyor, evde olmak istemiyorum. Köyün ebesinin evinde rakı içtik, işler karışık gönül işleri varmış annesi kızıyor 20 yaşındaki kızı baştan çıkaran benmişim. Kıytırık tan tayyare komşuların hepsi bana inanmıyor ve ebenin totosundan ayrılmıyor. Berbat bir dönem!
-2000-
 Lise bitti. Üniversite sınavları farkında olmadan ne yapacağımı bilmeden geçti gitti. Bir başarım yok kafam çalışıyor da matematiğe değil başka şeylere. Parasızlık diz boyu. Tavuk hanede çalışıyorum, bilgisayar kursuna gidiyorum, süt satıyorum, motosikletle geceleri köye gitmek zorundayım. Babam beni kursa almaya geldi ve solitare oynarken yakaladı.
-2000 -
 Kriz kriz kriz… Belediye başkanının odasına girip “ Ne olur bana iş verin durumumuz iyi değil” dediğim günler… Köy meydanında süt topluyor, sabahları annemin zorlamasıyla ilçeye, erkenden süt satmaya gidiyorum.
-2002-
 Üniversiteye gidemedim herkes bir şeyler yapıyor amcam sadece kırtasiyenin işleri yoğun olduğunda işe alıyor, sonra çıkartıyor. En sonunda iş buldum. Artık bir Kulak Burun boğaz doktorunun yanında çalışmaya başladım.
-2003-
 Cemo hayatımda ve evlenmek için diretiyor. Sadece nişanlanalım dedi. Nisan ayında nişanlandık, Ağustosta nikahta evet dediğimde anladım evlendim, babam yok.
-2004-
 Büyük erkek kardeşim yanımda, kayınvalidemle yaşıyorum. İş buldum Gacet beni beğendi, Örtger burun kıvırdı ve ben yinede işe girdim. Sadece iş verin, para istemiyorum dedim kafamdaki iş bu evet ben artık bir klinikte sekreterlik yapıyorum. Gacet, resmi ve amcam, Örtger Kızgın ve babam ve benim eşyaları olmayan bir evim var.
-2005 –
 Hamile kaldım, aşerdim, zorlandım, cimcime doğdu, dedem hasta, erken doğum yaptım, ne olacağı belli değil. Çalışacak mıyım, çalışmayacak mıyım bilmiyorum. Küçücük, kara ve çilek burunlu bir kızım var.
-2006-
Dedem öldü, toprağımız gitti. Bir doğum, bir ölüm neler değişecek hayatımda diye düşünürken. Ev aldık, tekrar kayın validemin yanına taşındık. Çalışıyorum ve çalışan anne olmak çok zor.
-2007-
Cimcime büyüyor, artık emmeyi bıraktı. Bir yolculuk sırasında emzirme odasında, çocuğunu emziren anneler gördü, bir bana bir onlara baktı. Çalışmak istemiyorum. Çocuğumla olmak istiyorum.
-2008-
Bu iş nereye kadar gidecek böyle, olmuyor artık. Çalışmak ev küçük, gitmeliyiz evimize. Cimcimeye bakacak kimse yok. Ne yapacağım ben?
-2009 –
Kendi evimize gidiyoruz, eşyalarımızı aldık. Cimcime babaannede kalıyor. yine olmuyor Bu çalışma işi, yavrudan uzak kalma canımı sıkıyor. Üniversite sınavına girdim, mesleğimi değiştirme kanaatindeyim, kazandım ama cesaretim yok.
-2010-
Cimcimeden uzağız, özlüyorum, olmuyor… Büyüdü okul meselesi var. Ne yapacağız? İşi bırakmam için ciddi baskılar var.
-2011-
 Cimcime anaokuluna babaannesinin yakınında olan bir okulda başladı. Taşındık, Hatice teyzem 30 yıllık evinden taşındı yerine ben geldim. Annemle, kapı komşusuyuz. Bu süreçte çok zorlandım. Örtger beni işten ayrılmak için vazgeçirme düşüncesiyle zam yaptı ama asıl mesele, hak etmediğimi düşünmesiydi. İstifa ettim ve istifadan Gacet yüzünden vazgeçtim. Gacet yüzünden değil de, kıymetinden. Çok yaşa Gacet amcaaa J
-2012-
Cimcime o okul bu okul olsun derken ilköğretime başladı. Üç öğretmen değiştirdi. Ben evimize daha da alıştım artık bu evden ayrılmak istemiyorum.
-2013-
 İkinci sınıfa başlayan Cimcime hala kitap okumayı sevmiyor. Okuma konusunda çeşitli sıkıntılarımız var. Okumayı annesi gibi sevse her şey daha güzel olacak, yoluna girecek.
-2014 –
 31 yaşını tamı tamına, günü gününe dolduruyorum. Kendim için, anılarım için bir yazı yazıyorum. Üniversite okumayı, meslek değiştirmeyi yine düşünüyorum. Köye dönmek istiyorum. Seviyorum, seviliyorum. Cemosuz köye gitmek bana göre değil. bir gün olacak, hayallerimi, kızımı ve biricik eşimi alıp, onlarında isteğiyle köyüme yerleşeceğim. Medi bana gözleme yemeğe ve kalmaya gelecek.

İşte böyleee 31 yaşına kadar olan ömrümü kısaca özetledim yaşadım, yaşattım bazı anıları… En önemlisi hatırlamak sanırım. Geçti gitti işte bir ömür, daha neler göreceğiz, neler yaşayacağız belli değil. Hayırlı yazılar yazılsın alnımıza.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Yolcudur Abbas

21 Haziran Cumartesi gününden tüm dostlara selam olsun.
   Örtger baba, sağ olsun, var olsun izin verdi. Bende durur muyum? Gidiyorum köyüme. Yarın herkesin uyuduğu ve anamın beni doğurduğu saatte doğum günü yazım yayınlanacak. Bende o saatte yollarda olurum sanırım. Ben biraz elmalıkta kitap okuyayım, kızımla uçurtma uçurayım, âşıklar tepesine çıkıp köyü seyredeyim, geri geleceğim. Birde annemin, babamın, ninemin halamın yanaklarını öpeyim…( Yahu bizim ailede ne çok güzel yanak var!) Köyde olanlara, arkadaşlara, dostlara, tek tek ziyaret yok, kısa sürede annemi babamı göremiyorum. Bu yüzden bize gelin, çıkın gelin, bahçede orman masasında kahve içeriz, bol sohbet ederiz. Karnınız açsa yemekte çıkar. Ekşi mayalı ekmeği köyde anamla yapacağım, mayayı bebek gibi sardım köye götürüyorum. Belki dizmana yaparız, belki basma börek istediğiniz kadar yiyebilirsiniz.
Hadi bakalım

Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz…

20 Haziran 2014 Cuma

Gündem

Biraz gündem yazacağım ama cümleler , paragraflar sığmayacak .En iyisi kısaca özetleyeyim.Balyoz bir süreçti .Tıpkı diğer süreçler gibi ...Bitti gitti.Eğer sen "bak bak askerler neler yapmış" dediysen de yada "bak askerleri nasıl çıkardılar "dediysen de aynı yola çıkıyorsun.
 Bu memleketin siyasi düşüncesi geçmişle uğraşmaya devam ettiği sürece bence bir halt olmaz .Ne olacak ? Şimdi gidenler gitti , ölenler öldü .Olduğuyla kaldı .Mendereste öldüğüyle kaldı.Biz millet olarak unutuyoruz, siyasiler de depresyonda geçmişle yaşıyor. Bırakın önümüzü görelim,geleceğe bakalım .Yok olmaz ! Neden ? Çünkü her partinin siyasi bir geçmişi , yenilgisi , kini var .Allah sonumuzu hayır etsin.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Ali Baba ve Kırk Haramiler




Cimcime ilkokula başladığından beri, sürekli etkinliklere gidecek, arkadaş arıyoruz. Bazen kendi kendime sitem ettim, keşke ardı ardına doğursaydım diye şikâyet ettim. Sınıf arkadaşlarından arkadaş edindirmeye, kendimde arkadaş bulma fırsatı yaratmaya çalıştım, olmadı. Bir türlü bizimle etkinliklere gidecek kimse, çocuk, anne bulamadım.
Bu haftaki etkinliğimiz ise; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tiyatrolarının, Yaz Oyunları kapsamında, Rumeli Cemil Topuzlu Sahnesinde düzenlenen, Ali Baba ve Kırk Haramiler çocuk oyunuydu. Yine kimseyi bulamadık.
Cumartesi akşamı saat sekiz buçukta resmen sızmışım ve Pazar sabahı saat dörtte, ayaklarımın ağrısı, kafamın dağınıklığı gitmiş olarak uyandım. Evin bütün işlerini bitirdikten ve annemle öğle kahvesini içtikten sonra, yola çıktık. Evden çıkana kadar, Cimcime gelecek arkadaş arıyordu. Gidecek gerçekten kimse yoktu. Herkesin bir takım işleri vardı. Zaten ne zaman tiyatro etkinliği olsa, beraber gidecek kimseyi bulamıyoruz. Niye arıyorsak? Derdimiz neyse?
Cemil topuzlu sahnesiniz bu kadar yakın olabileceğini tahmin etmemiştim. Önce taksim’e gidip ardından metro’ya bindik, Osmanbey durağında indiğinizde, 300m yürüme mesafesiyle sahneye ulaşabiliyorsunuz. Dönüşü sadece metro ile yaptık, Osman bey –Yenikapı arası daha az sürüyor ve daha kolay. Yenikapı’dan eve kadar yavruyu yürütünce daha güzel oluyor.
 Cimcime ile ilk kez açık havada müzikal tiyatro deneyimi yaşadık. Oyun müzikal ve çok güzeldi. Cimcime ‘nin büyüyüp de tiyatrodan anlayacağı kıvama gelmesini ne kadar çok beklemiştim. Sanırım o dönemlerimiz geldi küçük kızım artık yetişkin tiyatrosuna annesiyle katılacak yaşlara geldi.
Yaşasın büyüyen çocuklar, yaşasın annesiyle tiyatroya giden çocuklar…
Oyun hakkında daha çok fikre sahip olmak istiyorsanız lütfen gelecek yıl bu etkinlikleri kaçırmayın derim. Oyun ile ilgili söyleyeceklerim bundan ibaret değil!
Oyun bileti 3 TL iken, büfesinde satılan tost’un 8, İçeceklerin 5 tl olması, ayrıca içeride satılan cips ve mısırların fiyatının 3 katına satılması… Tiyatroya çok ucuza gidebilirken, yanında yiyecek içecek bulunduran anneler olması şart yani. Ne kadar çok paramız olursa olsun, fiyatının 3 katına satılan sağlıksız gıdalar almak çok mantıklı gelmiyor bana…
Birde görme özürlü bir anne babanın çocuklarını getirdiğini gördüm. Çocuklarıyla iletişimleri süperdi.

Bir dahaki yıla yine açık hava oyunlarında görüşmek üzere, umarım bu kez daha kalabalık orada oluruz.

Keyiften fotoğraf çekecek vakit yoktu, bir kaç fotoğraf çektim size armağan olsun…


14 Haziran 2014 Cumartesi

Doğdu Yürüdü Büyüdü

Daha dün gibi aklımda, kucağımda, babaannesinin evine taşıdığım günler. Bir sabah açık havada güvercin pislemişti battaniyesinin üzerine, seni kucağımda sımsıkı sarmıştım. O gün dediler ki bu kız çok şanslı, bahtı da açık olsun. Güvercin pisliği ile şans ve bahtın ne alakası vardı bilmiyorum.
Kocaman elma yanaklarınla kucağıma aldığım ilk günümüz, ne yapacağım, nasıl bakacağım bu bebeğe diye düşünmüştüm. Babaannen seni yıkarken babanla ben ağlamıştık. Zarar göreceksin diye aklımız çıkmıştı.
O küçük kızım büyüdü, okula başladı ve şimdi 3. Sınıfa geçti. Zaman ne hızlı geçiyor. Bu bir yaşlılık belirtisi olabilir mi? Bir zamanlar, hadi artık büyüsünde okula gitsin dediğim Cimcimem şimdi  9 yaşında …!!!
Ufacık bir olayda bile soğan yemiş gibi şarıl şarıl akan gözlerim, hani biri , “ kızın çok büyümüş” dese durmayacak.
Biz dünya dertleriyle meşgul olurken, zamanın nasıl akıp gittiğine inanamıyoruz. Sanırım Momo ‘daki Duman adamlar, gerçekten günümüzü ele geçirmiş.
Yavrum, çilek burunlum, büyüyorsun kızım, büyüyorsun…
Dilerim mutlu, vicdanlı bir evlat olursun.

13 Haziran 2014 Cuma

Bizim Davamız

NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİ 
SAYIN HAKİMLİĞİNE 


Davacı: BAYAN PÜSKÜL
Davalı: BAY BASTON
Konu: AİLE İÇİ ANLAŞMAZLIK
Davanın açıklaması:
 Davalı Bayan Püskül, davacı Bay Baston’un, 3 aydır kırık olan , gardırop kapağını tamir etmediği , kırıp çöpe attığı , ütü masasının yenisini almadığı, altı aydır silinmeyen avizeleri silmediği , Bayan Püskül ‘ün kendi çabalarıyla silme girişiminde bulunduğunda küçük ayak parmağının yaralanmasına sebep olduğu şikayetinde bulunmuştur.
Talep: Yedi günlük bir süre zarfında şikâyette bulunan durumların düzeltilmesi.
Davalının savunması: Yoktur
Yaz kızım!
Karar:
Davalı Bayan Püskül ‘ün talebinin yedi günde yerine getirilmesine. Taleplerin zaruri ihtiyaçlar ve aile birliği açısından gerekli görevler olduğuna karar verilmiştir. Verilen süre sonunda, verilen karara uymayan Bay Bastonun, gardırop içine kilitlenmesi uygun görülmüştür.
Müştekinin, isteği üzerine gardırop içine kilitlenen Bay Baston’un affedilmesi için;, Anna Karenina’yı okuduktan sonra , kendi elleriyle baklava yapmasını ve baklavayı Bayan Püskül bitirinceye kadar beklemesini , sonra affedilebileceğine ve eve gelen temizlikçi , tamirci masrafını ödemesi , bu masrafların 10 katına kadar olan miktarı manevi  tazminat olarak  Bayan Püskül’e ödenmesine karar verilmiştir.

Ahhh kızım ahhh ben bu çeneyi çekmez hemen yapardım.




12 Haziran 2014 Perşembe

İyi Kandiller


Bir Berat kandilinde okula gidemeyeceğim, diğerinde Cemalle evleneceğim, birinde Cimcimeyi doğuracağım, diğerinde taşınacağım yazıldı, alnıma. Hiçbirinin olacağını bilmiyordum. Takdiri ilahi diyelim. Melekler sadece bugün değil, her zaman yanımızda… Hayırlı yazılar yazılsın alnımıza! 
Yaradan dan gelene her şekilde razıyız. Kandil mübarekleyenleriniz bol, sofralarınız şen olsun inşallah.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Korkuyorum

Ahmet Hamdi diyor ki;
İnsan neden korkarsa onu yaşarmış. Şimdi ben depremden korkuyorum, Sıla’yı, Cemal’i annemi babamı, kardeşimi kaybetmekten korkuyorum. Bunları mı yaşayacağım? Elbette bunlar yaşanacak ama ani bir şekilde kaybetmek daha ürkütücü… Bir diğer korkumda yalnız ölmek, çocuklarım benden ayrı başka diyarlarda olması, kalabalık bir aile olamamak. İşte bunları yaşamak istemiyorsam, korkmamalıymışım.
Yani korkuların üzerine gitmeliymişiz. Peki, korkularımın üzerine nasıl gitmeli, ne yapmalı?

Sizin korkularınız neler? Benim gibi mi?

4 Haziran 2014 Çarşamba

İyi ki Doğdun Kardeş

Şimdi güzel bir fotoğrafla başlangıç olmasını çok isterdim. Sabah nasılda aklıma gelmedi, beyaz pijamalarımla, kucağımda ağzın açık güldüğün, kel kafalı bebeklik fotoğrafını yayınlasaydım, ne güzel olurdu.
Kimsin sen peki?
1994 yılının bir panayır günü aramıza katılan, sırf anamın migreni geçsin diye doğurduğunu uydurduğu (şahsi kanaatimdir) , 33 yaşında doğum yapmaya utandığı zamanlarda, gözü gibi baktığı bizim süt oğlandır kendisi…
Arsızdır biraz, kanı kaynar, sever ama beni , hissederim. Bazen işine geldiği gibi yanaşsa da en çok yaptığım yemeklerledir derdi. Başı sıkışsa ablasına koşar ama kafası iyi ise, dünya yansa kimseye bakmaz. İçten pazarlıklı değildir ama içten yanmalı motor gibi çalışır bizi süt oğlan!
Bakmayın benimde böyle şeker gibi anlattığıma tersi ters bu oğlana geçmişte kızgınlığım vardır da abla yüreği dayanamam işte!
Öğrenecek anlayacak bazı şeylerin kıymetini, beni de anlayacak, kendini de…
En çok neyi sever bilmem ama en çok denizci olmak isterdi. Ablasına değişik ülkelerden hediye getirmek, en büyük görevi olurdu herhalde.
Çok güzel ama kıymetini bilemediğimiz günler geçirdik. Elim ayağımdı bir dönem, severdim kendisini birde uyuduğu koltuğun kolu ile cam çaydanlığımı kırmayaydı iyiydi beee…
Benden gizli evime arkadaşlarını getirip çiğ köfte partisi yaptığı içinde kırgınım kendisine. Ablalık işte affediveriyor insan.
 Neyse bu bizim kara oğlan 1994 yılının 4 Haziran günü katılmıştır aramıza, ailemize değişik bir bakış açısı kazandırmıştır. Duygusaldır, çabuk ağlar, ablasının fazla şımarttığı, birde kardeşler arasında ailenin en fazla şımarttığı ikinci tekemizdir. Zaten üç kardeş olduğumuzu varsayarsak, durum benim için vahim biraz.
Bu kadar yeter şimdi bütün foyasını sererimde gerek yok.
İyi ki doğdun kardeş, iyi ki hayatımıza girdin. Ya anam migren olmasaydı, sen olmazdın!
Yazmayı  çok seven ablanında bu sana doğum günü hediyesi olsun. 
Doğum günün kutlu olsun, yanaklarını öper sivilcelerini sıkarım.
Sevgilerimle



2 Haziran 2014 Pazartesi

Dönem

Özledim, çok özledim…
Neyi anlatacağımı bilmiyorum. Bildiklerim, bilmediklerim çok büyük geliyor bazen. Bazen diyorum da bu halleri çok sık yaşamıyordum, son zamanlarda…
Fark ettim de ne çok şey istiyorum kendimden. Mükemmel olmak istiyorum, mükemmel anne, mükemmel eş, mükemmel çalışan, mükemmel gelin, mükemmel arkadaş. Ben her şeyi olduğu gibi kabul ederken neden bu kadar katı kurallar, katı istekler ve katışıksız olamayan insanlar var.
Derdim kimseyle değil aslında kendimle…
Kendimi yazmayı, kendimi dert etmeyi, dertlerimle yaşamayı sevmişim de, kendimi sevmeyi becerememişim.
Akıp gitmiş zaman, gittiği gibi gelmemiş. Eskisi eskimiş, gelmişi gelmiş, geçmişi geçmiş gitmiş. Keşkelerin arkasında kalmış ömrüm.
Keşke diyorum , bir on yıl önce,  şimdiki imkanlarım olsaydı…Her şey sanki daha farklı olurdu.

Ben yine depreşiyorum , geldi yine ağlayıp ağlayıp sızacağım , bol bol melankoli yapacağım dönem!

1 Haziran 2014 Pazar

Şimdi

Annem ! Bizim Jaramazca yolladı bu fotoğrafı.Bende pazar sabahı saat 6'da o fotoğrafa bakıyorum. Herkese günaydın. Özledim cok özledim....