7 Mart 2013 Perşembe

Kelimeler cümle olursa...


Nasıl başlayacağım cümleye, nereden başlasam, hangi kelimeyi kullanıp hangi cümleyi kursam.
Bunlar kaç gündür zihnimde durup duran, bazen fokurdayan, kaynayan düşünceler. Yazılacakları sırasına koyup, düzene soksam. Birde hissedebilsem ve  hissettiğim gibi yazsam . Sanki beynimden çıkmaya çalışan kelimelere ve cümlelere taş atıyor birisi, korkudan çıkamıyorlar.
Değişen hiçbir şey yok. Gacet aynı, Örtger hala her geldiğinde tabelayı kontrol ediyor, kızmaya yer arıyor. Dennis kapısından emirler yağdırıyor. Hala personelin yeni sildiği yerden kızın içini eze eze hastaları muayene odalarına alıyorum. Birde arka planda sağlık bakanlığının veri gönderimi var ki; oda tam bir muamma. Hangi hasta hangi kodla gidecek, tekrar kayıt yapılıp, birde sistem çalışır hale gelip veriler gönderilecek.
Bekleyen elma sirkesi, nar reçeli (Bitmek üzere ), okunmuş, çalışılmış kitaplar ve yazılmak istenilen yazılar. Pestil gibi üst üste dizilmiş beynimin içinde ama bir türlü uygun kelime ile uygun cümleye ulaşamıyorlar.
Ben yazmak için tam bir kelime bulmuş, parmaklarımı klavyeye götürmüşken; acil çok acil bağırışlarıyla bir hasta geliyor. Şikâyetinin ne zaman başladığını sorduğumda bir haftadır böyle diyor yakını ve maksimum 40 saniyede açtığım hasta kaydını, beklemek istemiyor. Ne biçim insansın ne olacak kayıt açıpta, al işte muayeneye ve insanlık ölmüş sözleriyle beni aşağılamayı , bir an önce işini görüp gitmeye çalışıyor. Birde arkasında para vermeme ya da işini bedavaya getirme kısacası katakulli yapma ihtimali var ve  bu benim gibi işini iyi yapmaya çalışan, aman arkamdan laf etmesinler diyen bir sekreter, kasa elemanı, veri giriş-çi, muhasebeci, her işe maydanoz olmayı sevip sonra dert yanan biri için büyük bir risk oluşturuyor.
Allah’ın fiziki olarak her şeyi bahşettiği hemcinslerimin fiziki olarak bir şeyi olmayan karşı cinslerimle gelip beni aptal duruma düşürmek, şımarıkça davranmak ve telefon numarasını vermek istemeyişlerini anlamaya çalışıyorum.
Devlet hastanesinden %50 daha ucuz olan muayene ücretimizi duyan hastaların ohaaaa diye yüzüme bağırışları ve tükürüklerini suratıma yapıştırmalarını hiç umursamamak için elimden geleni yapıyorum.
Hasta yakınlarının Allah'ın belası bir hastayı iyileştiremiyorsunuz, ben bir gireyim yanına bakayım da düzelsin demek istercesine acile girdiklerinde; hasta için tehlike oluşturuyorsunuz, sakin olun salonda bekleyin dediğimde suratıma tokat atmak istediklerini anlatan bakışlarını görmemezlikten gelmek için kendimi kör ediyorum.
Bir türlü idrar ve gaita (Dışkı) veremeyen hastanın aslında kapları doldurmak istediğini duyduğumda; içimdeki açıklama, anlatma ihtiyacını bastırıp numuneleriyle laboratuvara gönderiyorum. Bir de gaita ile idrarı ayıramayıp saatlerce idrar vermesini beklediklerimiz var ki en çok onlara tanı koymakta ve tanısını açıklamakta zorlanıyoruz.
Reçetesiz enjeksiyon yaptırmak isteyen, soğuk algınlığım var, bir iğne yap diyerek bilindik iğne karmalarından isteyip, anflaktik şok, ilaç intox’tan bir haber olanlar ile tutup getirdiği güvercinin, köpeğin, kedinin bacağındaki kırığı alçıya almamızı isteyen steriliteden bir haber her haydarı doktor sanan tipler var onlardan hiç uzun uzun bahsetmiyorum.
Günlerim, haftalarım, aylarım, yıllarım kısacası ömrüm durmadan yazmak isteyip ,bir türlü kelimeleri kafamdan dışarıya çıkaramamakla ,İstanbul’un nadir bulunan semtlerinden birinde ,nadir bulunan insanlarla çalışarak , uğraşarak  geçiyor.Bunun evde olan kısmından hiç bahsetmeyeceğim çünkü uygun kelimelerle uygun cümleleri yeteri kadar kurduğumu düşünüyorum.

Bana kolay, size olay gelsin yazdıklarım.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Gülüyorum ağlayarak yazdıklarına ne bileyim sende sanırım gülerek yazdın buları bilemedim yani ahh bu hayat aahh bu hayat çekip gitmek istesekte insan kendini bırakıp bir yere gidemez ki,ne yapalım geldik ve yaşıyoruz işte ve bunları yaşamayada mecburuz
Eylem