14 Mart 2019 Perşembe

ALDATAN GERÇEKLER


Her defasında ne yazsam diye düşünüyorum. Kelimeleri toparlayıp bir metin haline getirmek, akıcı bir biçimde sunma için öncelikle yazının konusunu belirlemem gerekiyor. Eski yazılarımı yayınlamak iyi fikir olmasına rağmen, yeni ve doyurucu metinler oluşturmak insanı motive edici bir durum.
Sosyal medyanın en iyi yanı tanıdık tanımadık her kişinin anlık paylaşımlarını rahatlıkla görebilmek. Aslında insanı bazen motive eden durumlar olsa da, yaşamın gerçekleri ön sayfalarda olmadığını göz ardı etmemek gerek.
Herkesin elinin altında bulunan, internet âleminde doğru ve yanlışlarının tartışılırlığı yerine aslında bilinmeyen ve bazı insanları rahatlığa sürükleyen gerçekler var.
Tek tıkla tanımadığınız insanlarla rahatlıkla iletişime geçebiliyorsunuz. Öğrenme anlamında kadar etkin bir rol olsa da, aslında bazen saçma sapan ve boş muhabbetlere, bazen ise ilişkilerde başka rollere dönüşebiliyor.
Birkaç hafta kadar önce sosyal medyada bir arkadaşlık isteği geldi. Eski arkadaşlar, bazıları uzaklarda ve yaşanmış hatıraların başrolleri, bazıları şimdilerin etkin insanları, bazıları evet varlar!
Karşı tarafın niyeti de çok önemli ve bazıları birilerini aptal sanıyor.
Beni ekleyen kişi ile iki ortak arkadaşımız vardı. Biri şuan mesleğinin zirvesinde olmaya çalışan akrabamız, biri ise eskilerden bir arkadaştı. En önemlisi bu kişinin bizim memleketten olması ve profiline baktığımda iyi eğitim almış biri olarak görünen ellili yaşlarda bir karşı cins olmasıydı.
Çok umursamadım. Varsa var işte diye düşündüm. Zaten uzun süredir gönderilerimi görebilen kişileri bir azınlığa düşürmüştüm.
Aynı gün listeme eklediğim bu kişiden mesaj geldi. Önce selam kelam eden biri gibi görünüyordu. Sizi nereden tanıdığımı çıkartamadım ama ekledim diye belirttiğimde; aslında yanlışlıkla olduğunu söyledi.
Devamında; memleket özleminde işte aynı memleketten olduğumuzu söylemeye devam etti. ‘Tamam yanlışlıkla ise sizi hemen çıkartıyorum.’ dedim.
Listemden çıkarttım. Aslında , olaya düz mantıkla bakmıştım.Aradan birkaç gün geçti, benim düşünce gücüm o zaman çalışmaya başladı.
Eğer birini yanlışlıkla listenize, hiçbir neden ve bağ yokken eklerseniz, ne diye sohbet etme gereği görürsünüz ki? Bunun anlamı nedir?
Belki kendi hemcinsiniz olabilir ama bu bir karşı cins ise sohbet yaratma ortam oluşturma amacı dışında başka ne alamı olabilir.
-YANLIŞLIKLA EKLEDİĞİNİZ BİRİNİ, DOĞRULUKLA ÇIKARTABİLİRSİNİZ.-
Bunlara inanan ve umursamazca, vaktini harcayan hemcinslerim var mı? İyi niyet olabilir mi?

Sanmıyorum. Boş vakit doldurma, insanları kandırmacadan ibaret bir durum.
Böyle boş muhabbetlerle karın doyurmak ise hiç mantıklı değil! İşin özünde hepimizin bir düzeni ve hayatı var. Bu yüzden böyle çerezvari ve zekâsız yöntemlere kanmak ise bir tür zekâsızlık olayı.
Hele de bunu bu mantıksızlık içerisinde yapan erkeklerin olması saçma sapan bir durum.
Bir sohbetle başlayıp saçma sapan yerlere giden ve bir başkasının hayatını sorgulatan muhabbetlerin hiç anlamı yok!
Sonuçta, otobüste, parkta, markette, fırında ya da başka bir yerde karşılaşıp selam verdiğiniz biri değil, alelade sohbete başlayan biriyle arkadaşlık kurmak ve sonrasında devam edecek kadar ilerletmek için mantıksız başlangıçlara gerek yok!
Gerçekmiş gibi görünen aldatmacaları fark etmek ise benim için biraz zaman alıcı bir durum olsa da başkalarına farkındalık yaratmak için oluşturmaya çalıştığım bu yazı umarım amacıyla sona ermiştir.
Gerçek gibi görünenlerin aldatmacalarına kanmayacak kadar, mantık ve zekânızın olması dileğiyle…

7 Mart 2019 Perşembe

KADINLAR NE İSTER?


Kadınlar ne ister?
Çok iddialı bir başlık oldu değil mi? Sanki dünyanın sırrıymış gibi… Doğum günlerinde hediyelere boğulmak, sevgililer gününde çiçekler gönderilmek, anneler gününde tencere tabak mı? Yoksa marketlerden yüzde bilmem kaç indirimin yanında, kadınlara fırsatmış gibi sunulan aslında onlara sadece onların görevi olduğunu gösteren muhteşem temizlik ürünleri kampanyası mı?
Önce kendimden başlamalıyım. Yıllardır özel günlerde bana hep evimizin eksikleri alınır. Bir doğum günümde ütü masası hediye alınmışlığı vardır. Bazen trajikomik bulsam da; yıllar önce, iki yaşındaki kızımın babasıyla bana biraz gül alıp geldiği anneler gününü unutamam.
Yüz kadına sorduk;Eşinizden ve hemcinslerinizden beklentiniz nedir?’ yüz kadına ulaşamamış olsam da ulaştığım hemcinslerim hepsi ‘ SEVGİ, SAYGI, ANLAYIŞ’ diyerek beni bu genel kavramların içine bıraktılar.
Özel günlerde tek istekleri tektaş pırlantadan ziyade hatırlanabilmek! Mutlu olduğunu hissettiği kişinin gözünde pırıltıyı hissedebilmek…
Günümüz şartlarında işten yorgun argın eve kendini atmış olan hanımından, yemek beklemek. Gelinin kocasına yemek yapmadığından, güzel yemek yapmadığından dert yanmayacak kaynana ister mesela…
Kendi oğlunun yanlışlarını görmezden gelen annelerin, oğlunun eşinin en ufak yanlışında yansız davranmış olmasını ister mesela…
Kendi hemcinsinin evindeki objelerden çok kişisel olarak onunla ilgilenmesini, sohbet edebildiği bir hemcinsinin olmasını çok ister mesela…
Karşı cinsin aptalca oyunlarını yüzüne gözüne bulaştırmasından ziyade, zekice fikirleri ni ortaya koymasını, evdeki tencere yemeğinden ziyade, kapı baca temizliğinden sorumluluğunu almasını isteyebilir mesela…
Kadınlar ne ister?
Siyasetçi gibi oy zamanında hatırlanmak değil, her zaman var olduğunu, bir birey olarak üstüne yığılan iş ve sosyal sorumluluğunun fazla olduğunu farkında olup bir ucundan da destek olunmasını ister…
Cinsiyet ayırmaksızın, karşınsında kendi sorumluğunu taşıyan, anasının zavallı yavrusu olmayan, oğlunun biricik kraliçesi olmak için kendine taç konumlandırılmasını istemeyen, yaşanılan olayda hemcinsine yaşadığı hayatın kolay olmadığını düşünerek davranan bir birey ister…
Kadın veya erkek olduğunuz önemli değil. Birey olarak kişisel sorumluklarınızı yerine getirdikten sonra karşınızdakine duygudaşlık ile bakmanız yeterli!
Eşine sekiz martta çiçek alan beyleri, dolma börek yapıp eğlenmeye giden hemcinslerime selam ederim…

2 Mart 2019 Cumartesi

BUGÜNÜN PÜSKÜL'Ü


Bu yazıyı yazdığımda tıpkı şimdiki gibiydim. Birkaç gündür boğazıma takılan taş bir türlü gitmiyor.
Çalışırken hep evde sıcacık battaniye altında yatıp bana birilerinin bakacağını, en azından uyuyabileceğim hayalini kurardım.
Bu gerçek olamazdı. Ne kadar hasta olursam olayım, yattığım yerden evdeki işleri düşünmek, akşama eve gelen ahalinin karnını doyurmak naçizane görevimdi.
O dönemler, Gacet ve Örtger ellerinden gelenin en iyisini yapmışlar. Ama işte insan gerçekten hiçbir şey düşünmeden uyumak, istirahat etmek istiyor. Bu hiçbir zaman tam anlamıyla mümkün değil.
İçimdeki her şeyi mükemmel olmaya çalışan anne ölmeyince bu mümkün değil. Yâda insanların içindeki süper kahraman anneyi öldürmezseniz bu mümkün değil.
İki gündür neredeyse yatak döşek yatıyorum. İki gün önce doktora gitmek için önce evi toparlamam, sonra oğlumu giydirmem gerekti. Çocukla doktor yolu tutmak, bebek arabasını itmek hiçte kolay değildi.
İlaçları alıp eve geldiğimde kendime bir şeyler hazırlamam gerekiyordu. Önce bir şeyler yedim, oğlumun üstünü değiştirdim, sırılsıklam olan kıyafetlerimi sıksam suyu akacak gibi diye makineye attım. Hadi makine doldu deyip çalıştırdım. Kızımın okuldan gelmesini beklerken ortalığı süpürdüm.
Okuldan gelen kızıma kapıda ilaçlarımı aldım yatıyorum deyip yattım. Ama dünya sanki buğulu gibi görünüyordu. Uyuduğumu zannettiğim kâbuslara bir yenisi eklenirken, kulağıma anne diye seslenen oğlum, tuvalete benim götürmem için ısrar ediyor, Cimcime ise tv den başını kaldırmıyordu.
Kalkmışken dağılmış mutfağı toparladım. Çorba hazırlamak istedim ama başım dönüyordu. Tekrar yattım. Cemo geldiğinde çorbayı hazırladı ama ben kalkacak halde değildim.
Ancak kendime geldiğimde geceydi bir şeyler içip ilaçlarımı aldım ve tekrar yattım. Sabahın olduğu saat ben yatıyordum. Her zamanki düzenimden farklıydı. Cemo kahvaltıyı hazırlamıştı. Utanmadan yedim. Neden böyle hissettiğimi bir türlü akıl erdiremedim.
Kızdım, hem kendime hem herkese, baktım olacak gibi değil aldım başımı çıktım dışarı…
Bu nedir? Ben olağan üstü varlık mıyım? Hastalanmamalı, acıkmamalı…
Neden kadınların yaptığı hiçbir şey bir lütuf gibi görünmezken erkeklerin böyle görünüyor. Fedakârlık dedikleri şey kadınlara özgü bir nitelik mi?
Ya da erkeklerin yaptığı her iş fedakârlık oluyor? Eşitlik değil de insan olarak birbirini desteklemek bu kadar zor mu?
 Ya da yazımdaki gibi kendimde kalkacak enerjiyi ve mutluluğu neden bulamıyorum?
Hasta olan eşinize gösterdiğiniz ilgi kadınların görevi, erkeklerin lütufu  mu?
Yazıyı tam yayınlacakken , içtiğim bitki çayının, tamamının bilgisayarın üstüne boca olması; Cemo ya yaptığım haksızlığın,ilahi işareti mi?
Ya bilgisayar bozulursa?