Düşünce ve hislerini kâğıda dökebilmek çok güzel…
Bin kez okuduğum ‘Bir şeftali bin şeftali’ kitabının yazarı Samet Behrengi ye,
okuma saatlerini başlatıp al bunu sen, bende Küçük Kara Balığı okuyayım diyen
kızıma ve gelen yazı ilhamisine teşekkür ederim.
Önceleri insanların benim hakkımda ne düşündüklerini
önemserdim. Herkesin bunu önemsediğini biliyorum. Benimki sadece onu önemsemek…
Sadece başkalarının benim hakkımda, ne düşündükleri, ne söyledikleri,
hissettikleri ve ne kadar sevdikleri önemliydi.
Ergenlik halinin erememiş genç kızlığımda, kendimi
çirkin ve bedbaht hissederdim. Zamanın en büyük ilaç olacağını ve böyle
hissetmemin normal olduğunu söyleyen olmadı. Şimdilerde ben bunu bütün
ergenlere yapıyorum.
20 li yaşlarda her şeyden herkesin üstün olmayı
isteme gibi aşağılık- şahsi fikrimdir- bir duyguya kapıldım. Maddenin üstün
olduğunu düşünmek, kendinden üstün görmek.
Beni bu ruh haline iten neydi bilmiyorum. İten bir
şeyleri ya da birilerini bulmak suçu atmak için kolay yol. Yaradılışa kaçmak
ise en kolay yol olur diye düşünüyorum. Çevresel etkenlerin hamurumu şekillendirmesi
diyelim…
Otuzların başında yolun yarısını yaralarıyla sarmış
biri olarak; artık kimsenin benim hakkımda ne düşündüğünü önemsemiyorum. Desem de
inanmayın!
Kişiliğimde maksimize ettiğim bu düşünce biçimini
minimale indirdim. Daha da ileriye gittim, insanları benim hakkımda ne
düşündüklerini değil, benim insanlar hakkında ne düşündüğüm önemli, ben
istediğim kadar hayatımda varlar, var olacaklar.
Benim ne yaptığım, yediğim, içtiğim, gezdiğim tozduğum,
oturduğum kalktığım kimseyi ilgilendirmemeli. Tıpkı ben başkalarının
hayatlarına burnumu sokmadığım gibi başkaları da benim hayatıma burnunu
sokamaz.
Başkalarının ne yaptığı ile ilgilenip, kendi önüne
tasını tarağını koyup saçını taramayan, fikir vermek, yol göstermek yerine işin
içine kendi üst kimliğiyle var olmaya çalışan, bir üst kimlik savaşı içindeki
insanlara ince sınırlarım var.
Bu sınırlarımı da çok sıkı koruyorum.
1 yorum:
güzel yazı
Yorum Gönder